Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
kerini unutmuştu Hüseyin. Sonra bir daha ve tam tekmil yaptı. Çok lezzetli olduğunu görünce yanakları pembe pembe oldu keyfinden, etrafa gülücükler dağıttı." Hüseyin Baş koğuşun espri küpü. TV'nin karşısında kendine mahsus bir yeri var. Oraya oturmak hiç kimsenin haddine düşmemiş. Ama koğuşa gelen ve durunıu bilmeyen bazı cahiller (!) Baş'ın yerine oturmak gafletine düşmeye görsünler.. Yerin sahibinin bir ters bakışı, oturanın bu gafletten uyanması için en etkili nedcn oluyormuş. lşte bu TV'nin karşısındaki yerinden dolayı Hüseyin Baş'ın adı, o günlerin Unlü BtR BlLEN'ıne karşılık BİR OTURAN kalmış. Ağzında piposuyla, kuru fasulye pişirmeye çalışan Prof. Metin özek de o gUnlerin tatlı bir anısı.. Sonra içeride açılan yabancı dil kursları, bilgisayar kursları, sanat tarihi kursları, bazı meslek dallarındaki kurslar.. TV reklamlarında güzel, dumanı üstünde yemeklerı görünce şöyle bir iç çekerlermiş. Sonra da böylesine iç geçirmek için ille de cezaevinde olmaya gerek bulunmadığını, halkımızın yüzde doksanının zaten dışarıda da ayni şeyi yaptığını düşUnerek gülüp geçerlermış. çok insandan daha iyi biliriz, ama bu marşı bir şeyler kazanmarun yolu olarak düşünmeyiz." Ve anladılar, kibarca anlattıklarımızı. Btr cezacvi mektrbunda "okumak insanın beynini koruyacak yegane şeydir burada" denillyor... Benim de anlatmak istediğim bir şeydi bu. Cezaevlerinde kitap dergi vs. yasaktır genel olarak... Hiç anlamamışımdır bu yasağı, kıtabın TV'de suç unsuru diye gösterilişini. Türkiye'de yönetımler neden kitaptan böylesine korkarlar? ÇünkU bu korku yalnızca bugUnümüzU değil, yarınımızı da ipotek altına alıyor. Bizim koğuşa "tecrif'den gelen birçok "azgın" kişi vardı. Rahatça okuyabıliyorlardı ve bir tek gün bir ağız dalaşına girdiklerinı bile görmedik. Anladık ki, kitaplarla birçok sorun kolayca çözümlenebilir. Ve yine anladık kı sorun, "SORUNLARI ÇÖZMEK" değil. Tutukluluk sürenizce birkaç cezaevi gezdiniz... Evet, en iyısı Sağmalcılar'dı. Ortadoğu ve Balkanlar'ın bu en modern cezaeviyle ne kadar iftihar etsek azdır. Burada bir şakalaşmamızı da anlatmak ıstiyorum. Bugünkü iktidarın her şeyi özel sektöre dev O S o 2 E c ı • • Yumruğumu masaya şöyle bir ındırdım... Üç yıl, bir ay ve yirmi bir gün sonra Ali Sirmen ve eşi Mine Sirmen. Yine Ali Sirmen anlatıyor: "Bize hep içeride nasıl olduğumuzu soruyor dostlarımız. Orada lYİYDİK. Ama önemli olan orada İYİ OLMAMIZ değil, neden orada olduğumuzdu. Evet, bizler tlhaml Soysal'ın deyimiyle MİSAFİR TUTUKLULARDIK.. Yatmak kalkmak, okumak, spor yapmak, sayıma katılmak vs.. konulannda oldukça rahattık. Ama bize bakılıp da bütün Türkiye'nin, bütün cezaevlerinde aynı şeylerin olduğu sanılmasın. Tekrar ediyorum, önemli olan NEDEN ORADA OLDUĞUMUZDU.." Cezaevinde oldukça iyi koşullarda bulunmanıza karşın, rahatsızlık duydugunuz durumlar da oluyordu değil mi? Elbette.. En ağırımıza giden Istiklâl Marşı'nı, Atatürk konferanslarını zorunlu tutmalarıydı. Kibarca anlattık ki, biz bu konulan hepsinden daha iyi biliriz ve gerekirse öğrenmek değil öğretiriz. Sonra lstiklâl Marşı'na çıkmanın bir müeyyide konusu olarak kullanılması, bir pazarlık konusu yapılması hiç hoşumuza gitmiyordu. Ve yine kibarca anlattık ki, "Biz, kimse çağırmasa da lstiklâl Marşı'na çıkarız, çünkü bu bizim marşımızdır, onun nasıl yanldığıru, nasıl kabul edildiğini, nasıl bestelendiğini birretmesine bakıp, bir gün cezaevleri için de aynı şeyi yapıp yapmayacağını konuşur, gülerdik. Evet az önce söylediğiniz gibi "kendi cezaevıni kendin y a p " kampanyası da açılabilir. Siz babanızı kaybettiginizde cezaevindeydiniz degil mi? Evet.. Babam Amerıka'da yaşıyordu ve sık sık beni görmek için gelmek istediğini bildiriyordu. Ben bu isteklerı hep, daha iyi koşullarda görüşmek umuduyla ertelıyordum. Sonra bir gün eşim, "Baban gelıyor, çünkü hastaymış" dedi. Kansermiş ve doktorlar çok az ömrü kaldığını söylemişler. Geldi. Açık görüşe ızin verdiler. Konuştuk.. Dosyammn Yargıtay'da olduğunu, bir dahaki sefer evde görüşeceğimizi filan söyledim. Ama ikimiz de biliyorduk bunun son olduğunu. Gitti ve 1520 gün sonra öldü. Hapishanede ağlanmaz, ben de ağlamadım." Ali Sirmen, 3 yıl bir ay 21 gün sonra, dtşandan yaşam nasıl? Dünden hemen bugune geçiş gibi.. Arası iki günlük bir başka yaşam dilimi sanki.. Ve sanki, "Nerede kalmıştık" der gibi.. Evet Ali Sirmen, nerede kalmıştık? D Eski Devlet Bakanı ve mustafi milletvekili tsmail Özdağlar (Fotoğraflar: RIZA EZER)