Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Aşk buyusu •S 22 Bizim buralarda aşk çok olur. Tıpkı guatr gibi akciğer kanseri gibi. Sebebi de bilinmez. Tıpkı bu kadar guatrla akciğer kanserinin sebebinin ne olduğunun anlaşılmayışı gibi. Bin türlü nedene bağlıyorlar. Sularının kireci, salt zeytinyağı tuketilişi (etli yemeklere bile zeytinyağı korlar) Kazdağlarında uranyum yataklarının olduğu söylentileri gibi. Belki de ondandır. Kazdağlarında uranyum olduğu içindir buralarda aşkın bolluğu da. Acı öyküleri de vardır aşklann, sevdaların tatlıları da. Kimine gülersiniz, kimine de gülemezsiniz. Hele kadınların, kızların, ama acar kadınlarla kızların ille sevdiklerine kavuşmak için göze aldıkları birtakım acılar vardır ki insana yumruk sıktınr, dudak kıstırır, öyle insanlıkdışıdır. Kayınbiraderiyle oynaştığı ileri sürülerek mahkemeye verilip bağırtıla bağırtıla boşatılan, çocuğundan, evinden ayrılıp uzak kasabalarda kocaya verilen gelinler gibiler çoğunluktadır bu acı öykülerin konularında. Gelinler çok acı bir yaşama yargılı oiarak geçirirler geri kalan ömürlerini. Yahut yosma olurlar, üstlerine türküler yakılıp efsaneleştirilirler, ama yosmalar ve efsaneler, ziyan zebil olmuş gelinlerin yanında devede kulaktır. Bizim Mustafa Abi'nin öyküsünü dinleyelim de aşkın öyle her zaman acıklı bir yazgısı olmadığını görüp lerahlayalım. Hele de aşk erkeğin başından geçiyorsa gene gene ferahtır, kendiliğinden ferahtır. Hayır, işin kolayına kaçmıyoruz, bu böyledir. Bizim Mustafa Abi yakışıkh, kapı gibi, tatlı bir heriftir. Tipik Egelidir, sarışın, yeşil gözlü ve içkici şakacı. Bu özellikleri onun deli divane gibi âşık olmasını engellemez. Tam tersine, belki de deli divane gibi âşık olmasına neden olur. tşte Mustafa Abi'nin aşkı bir ara o kadar çözumsüz bir noktaya gelip dayandı ki zavallının hocaya gitmekten başka çıkar yolu kalmadı. Okuyucu şimdi hocanın kim olduğunu, nerde oturduğunu, yaşayıp yaşamadığını, hâlâ o köyde oturup oturmadığını merak edecektir. Bunu yazmazsak öykünün eksik bırakıldığını düşünüp bizim öykucülüğümüzü eleştirecektir. Bizim öykucülüğümüzü eleştirsin okur, biz gene de bu konuda bir şey söylemeyeceğiz, çünkü hocanın kim olduğunu, nerde oturduğunu, sağ olup olmadığını, iyi bir adam olup olmadığını, hocalığı nerde öğrendiğini bilmiyoruz. Buralarda hoca hiç yok gibi görünür ama çoktur, fazla din düşkünlüğü dc yok gibidir, arada bir Nurcular basılır, dindar bir eski devlet adamının evi de buralardadır, ama nedense karanlık ve kasvetli değildir buralar insanlarının ruh M«hm«t'« ları, gülüşleri ve bakışları gibi, tenleri ve gözleri gibi aydınlık ve açıktır. Her neyse işte, hoca, bizim Mustafa Abi'ye: "Bi koca kazana üç yumurta koyup 24 saat kaynatacaksın. Bunları alıp çmlçıplak soyunarak gece götürüp kızın evinin karşısına gömeceksin" der. Bundan kolay ne var. Mustafa Abi üç yumurtayı kazana koyup kaynatmaya koyulur. Yirmi dört saat kaynayacak ya, herkes gelip sormaya başlar: " N e olacak bu üç yumurta?" diye. Her birine akla uygun, kuşkuyu bastırıcı cevaplar bulmak lâzım. En çok soran da, hatta gidip gelip soran da anası. "Içmeye gideceğiz de arkadaşlarla, ondan kaynatıyorum a n a " diyor Mustafa Abi, ama anası yarım saat sonra yeniden geliyor. "Pişmiştir oğlanım, ne kaynatıp duruyon o yumurtaları?" diye. "Pişmiştir a n a " diye kadını savuyor başından, ama bir değil iki değil. Yirmi dört saat içinde kadın yirmi döri kez görüyor yumurtaları kazanın içinde kaynarken. Anasını oyalamak için, Mustafa Abi bir iki de patates atıveriyor yumurtalann yanına ama patatesler çok geçmeden dağılıyor. "Oğlanım daha pişmedi mi yumurtalar?" diye anası gidip geliyor boyna. "Bir kısmını pişirdim, yenilerini attım şimdi a n a " diye Mustafa Abi de sözde anasını oyalıyor. "Hepsini birden niye atıp pişirmiyon? Koskoca kazan a oğlanım?" diye anası son derece akla uygun sorularla sorunu deşip kurcalamaktan bıkıp usanmak bilmiyor. Sonunda "Benim bilmediğim bi şeyi var oğlanın zaar" deyip anası yatnıaya gidende de yirmi dört saat doluyor neyse. Mustafa Abi soyunuyor bir çırpıda ve yumurtaları kaptığı gibi yallah kapıya. Anası da su içmeye kalkmaz mı o sırada: "Hava çok sıcak da bi su döküneyim dedimdi a n a " diye Mustafa Abi elini önüne tutup kaçıyor ama anasına görünmeden evden çıkana kadar da akla karayı seçiyor. Akla karayı seçiyor, çünkü akla kara seçilmeye başlıyor usuldan usula. Biraz daha oyalanırsa hava iyice ağaracak ve Mustafa Abi gündüze kalıp camiye gidenlere yakalanacak. Neyse bu bir koşu köyün meydanını geçiyor. Kızın evi meydanının öte yakasında. Bekçi Şaban da, pepemedır sağ olsun, dolaşmaya çıkmış, zınk diye kalakalıyor olduğu yerde. "Çıplak adam kılığında bir şeytan" diye düşünüyor. Hatta o kadar da inanıyor ki işin aslının bu olduğuna. İnanması için bir neden daha var. Köpekler ürüyorlar ürüyorlar, yanına yaklaşamıyorlar Musta fa Abi'nin, utançlarından olacak. Bekçi Şaban ne bilsin, şeytana yaklaşamıyorlar diye yorumluyor bu olayı. Ege köylüsünün hayatının kocaman bir boyutudur şeytan. Şeytansız yaşam düşünülemez, olamaz. Şımdilerde biraz tavsadı şeytan, cin öyküleri, ama gene de insanların yüreklerinin baş köşesinde yaşıyor. Nasıl yaşamasın, Ege köylerinde insanların en tatlı, en hoş eğlenceleri geceleri zinri karanIıkta kapılarının önüne çıkıp oturmaktır. Bir insan geçecek de bakacaklar diye saatlerce ve sessizce oturur Ege köylüsü kapısının eşiğinde ya da önünde. Kilim mi olur, minder mi olur, iskemle mi olur, hasır mı olur, atar onu yere, kahvesini icer, incir üzümünü yer, şimdilerde arada bir çay bile içiliyor kapı önlerinde ama değişmiyen bir şey var: Sessizlik. Yani şunu demek istiyoruz ki, sokakların o anlamlı, kutsal, kadim sessizliğini bozacak hiçbir şey yapmıyor insanlar. Öööyle oturuyorlar. Bu belki de konuşacak bir şeylerinin olmamasındandır. Arada bir, bir kadının çok yüksek sesle ve o şirin, anlaşılmaz Ege diliyle öteki kapının önünde oturan ya da yoldan geçen komşusuna bir şeyler dediği duyulur, sözgelişi: "Uğurlar olsun!" Ya da: "Sefanız hoş olsun!" Ya da: "Oturuyonuz m u ? " "Oturuyoz n â p â m " gibisinden bir şey ler... Diyeceğim şu ki, bu sessizlik insanın şeytan, cin ve buna benzer şeyleri rahatça düşünmesi, görmesi için yetip de artan bir yoğunluk taşıyor. Oturanlar ve arada bir yürüyüp geçenler ve ortadaki koyu karanlık biraz da başka bir dünyamn, yaşadığımız dünyayla pek bir benzerliği olmayan başka bilinmıyen bir dünyamn yavaş yavaş yanınıza gelişini haber veriyor. Bekçi Şaban bir de bakıyor ki adam kılığındaki şeytan yeniden koşarak köyün medanını geçmekte. Çünkü Mustafa Abi kızın kapısının önünü kazıp, okuyup üfleyerek yumurtaları gömerken hem korkudan hem sabah serinliğinden bayağı üşümüş, hoplaya zıplaya koşuyor. Mustafa Abi'ye derseniz ki: " E , Mustafa Abi, bu kadar sıkıntıyagöre kızı aldın mı bari?" " N e r d e ! . . " diye elini sallayacaktır. Hem de pek fazla geçmeden aradan, kızı bir başkasına vermişler. Sanki büyüyü Mustafa Abi değil de o herif yapmış. Sanki o kadar sıkıntıya Mustafa Abi değil de kızı alan adam katlanmış. öykünün sonu gelmedi daha. Bizim Bekçi Şaban var ya, pepeme. Onun da bir kardeşi var: Kandil Ibram. Kara kuru, uzun, bıyıklı, Abdülcambaz'a benzer bir adam. Abisinin şeytan öyküsünden öyle etkilenmiş olmalı ki (Şaban günlerce köy kahvesinde anlattı gördüğü şeytanı) ya da ne bilelim, öykülere özgü bir raslantı diyelim, Kandil ibram da âşık olup aynı hocaya gitmiyor mu. Hoca, başka bir çare bulmak için kafa patlatacak değil ya. Hoca'nın kim olduğu konusunda hâlâ üsteleniyor gibi. Bunu doğru bulmuyoruz. Hoca'ya dair hiçbir şey söyleyecek değiliz. Bilmiyoruz dedik ya Hoca'nın kim olduğunu. Hatta evinde bir kümcsinin olup olmadığını, tavuklarının yumurta yapıp yapmadığını, büyüde kullanılan yumurtalann ille de Hoca'nın tavuğundan alınması koşulunun olup olmadığını, hatta Hoca'nın tavuğunun olup olmadığın da bilmiyoruz. Akıllarına böyle acaip kurnazlıklar, çokbilmişlikler getirenler bunları unutsunlar daha iyi. Hoca bu kez ayrıntı ya da yöntem değiştiriyor yalnız: " O n yumurta alıp küle gömeceksin" diyor. Yumurtaları küle gömünce okuyacağı duaları da öğretiyor. Ama anadan üryan soyunmayı şart koşmuyor Kandil tbram'a her nedense. Onun vücut yapısını gözü tuımuyor mu nedir... Yumurtalar külde, Kandil yandaki odada, Şaban da önce dışarda sonra da ocaklı odada oldukları bir sırada yumurtalardan biri korkunç bir gümbürtüyle patlıyor. C ki yumurtalardan haberi olmayan Şab "Pişmiyya destuy savuş yayabbin (Bismillah, destur, savuş yarabbim) d okuyup üflemeye başlıyor. Yumurtalar 1 biri pcşisıra gümbürdedikce Şaban da ı iyice dolanarak dua bonıbardımanını a tırıyor. Son yumurtaya doğru aklı başı geliyor ne var ki: "Ulen İbram, sen mi gömdün bunları diye fırlayıp öte odaya kardeşine hesap s maya koşuyor. Sonuçta Kandil tbram'ın sevdiği kızı alamadığını söylersek sanacı sınız ki eğlence olsun diye bu öyküleri I uydurup oluşturuyoruz sizlere. Böyle düşünmek Mustafa Abi'yi, Bel Şaban'ı, Kandil Ibram'ı ve Hoca'yı küçü semek olmaz mı!... Oysa biz hepsini de a ayrı ciddiye alarak daha ciddi sonuçlar karmanızı isterdik. Sözgelişi neden iki a öyküsünün sonu da Şaban'la noktalanıyc Büyülerin Ustüne Şaban yerinc bir başk; gidcmez miydi. Ya da Şaban dahil, hiç kiı se gitmeseydi! Ya da şöyle bir düşünce y rüteniniz olabilirdi bizi ciddiye alsaydın (Bizi yani ben de dahil öykü kişilerimi)" Mustafa Abi'yle Kandil İbram duaları ya lış okudularsa, ya sırasını şaşırdılarsa, her şeyi usulune uygun oiarak yapamaı larsa...Mustafa Abi'nin annesinin işe o k dar karışmasinı doğru buldunuz mu stf/j lişi... Bence büyü o saat bozulmuştur. Bı ki de böylesi hayırlıydı. Baksanıza sevdi leri kızlarla evlenenemedikleri halde Mustafa Abi, ne Kandil İbram hallerindı yakınıyorlar!... Sözün kısası bizim gönlümüz de öyk müz de onlardan yana. Mustafa Abi'deı Kandil lbram'dan, Bekçi Şaban'dan ve Hı cadan yana. Aman aman ne yaparsanız yapın da bt yüyle savaşmak gerektiğinden, örümcek k; falı hocalardan, bunlara kanan saf köyli müzden falan söz açmayın, açmayın d Mustafa Abi'yi, Hoca'yı, Kandil İbram' Bekçi Pepeme Şaban'ı gücendirmeyin, nı me lâzım. •