06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

MANUEL VAZQUEZ MONTALBAN’DAN ‘MERKEZ KOMITESINDE CINAYET’ Sarı Oda’nın esrarı Montalban’ın romanını okurken, sıradan bir katilmaktul ilişkisinin ötesine geçiyor ve çağa egemen olan bencillikle tanışıyoruz… GÜRER MUT [email protected] Gelişimi kitle mücadeleleri tarihinde şekillenen “Merkez Komitesi” kavramı bir hareketin aklını ve duygularını oluşturmada en önemli yapı olmuştur. Çoğunluğunu hareketin öncülerinin oluşturduğu, en yetkili karar alma mekanizması özelliğine sahip bu oluşum, bir anlamda sarsılmaz bir kale. Peki ya bu komitede faili meçhul bir cinayet işlenirse?.. Manuel Vazquez Montalban’ın yazdığı Merkez Komitesinde Cinayet, böylesi bir seneryonun çarpıcı ve sürükleyici hikâyesini anlatmaya girişiyor. Franco döneminde yeraltı mücadelesi veren İspanya Komünist Partisi, Franco sonrası oluşan toplumsal ve kültürel farklılaşmaların içersinde yeni dönemin partisini inşa etmeye girişir. Böylesi bir dönemeçte, Merkez Komitesi’nin olağan bir toplantısında partinin geleneksel önderi Fernando Garrido’nun öldürülmesiyle başlar hikâye... 125 komite üyesinin bulunduğu büyük bir salonda, kısa süreli elektrik kesintisinin ardından yaşanan cinayet partiyi büyük bir siyasi krize sürükler. Peki, böylesi bir cinayet kimin işine gelir? Devletin mi, Franco dönemi artığı sağcı faşist güçlerin mi, yoksa uluslararası tekelci grupların mı? Cinayetin oluşturacağı politik krizden korkan bürokrasi, olayın ayrıntılı incelenmesi için Franco döneminin ünlü işkencecisi Komiser Foncesa’yı görevlendirir. Bunu cinayetin üstünü kapamak için yapılmış bir hamle olarak değerlendiren parti, olayı soruşturması için eski bir komünist olan ve partiden ayrıldıktan sonra CIA’de bir dönem görev almış dedektif Carvalho’yu görevlendirir. İZ PEŞİNDE OBUR BİR GURME Carvalho oldukça özgün bir dedektif. Yılların getirdiği yorgunluk ve bezginliğin ötesinde, yaşadıklarını unutmak için kendisini gastronomiye veren, pahalı zevkler edinen, siyasal gelişmelere sırt çevirmiş bir figür. Onun için Garrido cinayetini çözmek bir heyecan yaratmasa da, cinayetin işlendiği şartların zorluğu nedeniyle davayı ka bul ediyor. Madrid gibi bir metropolde ne kadar sıkılacağını bilmesi ise tek endişesi. Cinayeti incelemeye koyulan Carvalho bir anda kendisini, sağ terörün hız kazandığı, hükümet kanadından yükselen antikomünist propagandayla ve parti içinde yaşanan çöküntünün ayyuka çıktığı bir atmosferde buluyor. Montalban’ın hikâyeyi kurgularken, bir dönemin tanıklığına giriştiği ve mücadelenin içinde yaşanan sorunları çalışmasına yansıttığı çok açık. Bu dağınıklığın içinden sıyrılan Carvalho, cinayetin nasıl işlendiğini teknik olarak çözse de, cinayetin arkasındaki güçleri anlamak için suyu bulandırmaya başlıyor. Montalban, bu aşamada okuyucuyu parça parça sunduğu sahnelerin içinde dolaştırmaya koyuluyor. Bir noktada, Carvalho ile eski CIA büro şefi James Wonderful’un yolları kesilince siyasi cinayetin arka planını anlamamızda oldukça çarpıcı başlıklar ortaya çıkıyor. ÖLÜME ÖLÜM! YAŞASIN YAŞAM! Kitabı okurken, sıradan bir katilmaktul ilişkisinin ötesinde, siyasi bir cinayetin tüm bileşenlerinin bu cinayeti işleyebileceği üzerinde duruyorsunuz. Birçok öznenin bu cinayeti işlemesi için neden sunuyor Montalban. Carvalho soruşturmasında kuralsızlık ve hukuksuzlukla karşı karşıya kalırken, istihbarat örgütlerinin bürokrasiden daha güçlü olduğunu görüyor. Sonuçta, cinayetin bir komplo ağının ötesinde, çağa hâkim bencilliğin bir ürünü olduğunu görüyoruz. Geriye ise hayatın ve mücadelenin devam ettiğini haykıran ve inatçı bir komüniste adanan şu dizleri kalıyor: “Fernando Garrido ölüm ölüyor / Ama hayat değil / ölüme ölüm! Yaşasın Yaşam! n Merkez Komitesinde Cinayet / Manuel Vazquez Montalban / Çev: Doğan Yurdakul / Dipnot Yayınları / 308 s. / 2019. ELMORE LEONARD’DAN ‘BÜCÜRÜ AYARLA’ Hollywood’un karakomik yüzü Elmore Leonard, Chili Palmer’ın film endüstrisi ile kesişen karakomik hikâyesini anlatıyor... HAKAN TIMUÇIN Elmore Leonard ismi eminim pek çok kişiye yabancı gelecektir fakat Leonard’ın, Hollywood’un efsane senaristlerinden biri olduğunu ve ismini anımsamasak da bugün hafızalara kazınmış pek çok filmin onun kaleminden çıktığını bilmek, az sonra anlatılacaklara epey okurun dikkatini çekecektir. Leonard’ın birkaç filminden bahsedersek neler yaptığını hatırlayacaksınız: Yazarın Rom Kokteyli adıyla Türkçeye de çevrilen ve Tarantino’nun bu romandan hareketle yarattığı 1997 yapımı Jackie Brown söz gelimi. Elmore Leonard, suç ve gerilim türü romanlarıyla tanınıyor fakat kariyerinin başlangıcını western hikâyelerine borçlu. Sonrasında, her biri çok satmış kırkın üzerinde romana imza atıyor. Yayımladığı romanlar da ge nel olarak beyaz perdede kendine yer buluyor. Bu noktada küçük bir uyarıda bulunmakta yarar var: Böyle bir kariyere bakıp da Leonard’ı “piyasa işi” romanların yazarı olarak görmemek gerek.1983’te aldığı Edgar Allan Poe En İyi Roman Ödülü, 1991’deki Uluslararası Polisiye Yazarları Kuzey Amerika Hammet Ödülü ve 1992’de değer görüldüğü Gerilim Yazarları Büyük Usta Ödülü de bunun kanıtı. Bu yazının konusu ise Elmore Leonard’ın Türkçeye yeni çevrilmiş bir romanı: Bücürü Ayarla. Biz bu romanı da yine Leonard’ın ismine dikkat etmeden “izlemişiz” geçmişte. Leonard’ın aynı isimdeki romanına dayanan, Amerikan gangsterinin hikâyesinin anlatıldığı, Barry Sonnenfeld’in yönettiği ve başrolde John Travolta’nın olduğu, Gene Hackman, Rene Russo ve Danny DeVito rol aldığı film Get Shorty 1995’te yayımlandı. SEKTÖRÜN FARKLI KURALLARI Kitap, patronunun alacağı için Los Angeles’a gelen mafya üyesi Chili Palmer’ın film endüstrisi ile kesişen karakomik hikâyesini anlatıyor. Chili Palmer’ın, Elmore Leonard romanındaki hikâyesi başlamadan önceki hayatı talihsizlik sonucu yolu tefeciye düşen ve yine büyük bir talihsizlikle bu borcunu ödeyemeyen insanların peşine düşüp bu borcu “tahsil” etmektir. Bir süre sonra çok sı kılır ve elinde muhteşem olduğunu düşündüğü, seneryoyu filme çekmek ister. Kaderini de bu hikâye doğrultusunda sürüklemeye başlar ve yolunu tamamen gişe mantığıyla iş çıkaran, kaliteyi çok umursamayan yapımcı Harry Zimm ve artık yıldızı sönmüş oyuncu Karen Flores’le kesiştirir. Palmer, hikâyesini anlatacak, karşısındakini etkileyecek, sağlam oyuncularla anlaşacak ve bir filmin yapımcılığını üstlenmeyi umuyordur. Fakat işlerin böyle olmadığını, Hollywood’un farklı kurallar işlettiğini öğrenecektir. Elmore Leonard’ın anlatmak istedikleri de tam bu noktadan sonra başlıyor. Hollywood’un lüks yaşantısının arkasında dönen kara parayı, kumarı, tefecileri, katilleri Chili Palmer’ın yaşadıkları üzerinden veriyor yazar. Ortaya da bir yüzü pembe hayaller kurduran, bir yüzü ise karanlıkların içinde dolaşan, kendine has komedisini ise hiç eksik etmeyen bir roman çıkıyor. Leonard için, “muhteşem” bir roman yazdığı ve “Hollywood’u çok iyi tanıdığı” yorumları yapılıyor. Bu yönüyle ömrünün neredeyse tamamını Hollywood’a adayan bir yazardan, içeriden bir gözle yazılmış suç hikâyesi olarak da okumak mümkün Bücürü Ayarla’yı... n Bücürü Ayarla / Elmore Leonard / Çeviren: Sina Baydur / YKY / 255 s. / 2019 8 18 Temmuz 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle