Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
RACHEL CUSK’DAN ‘ÖVGÜ’ Kimse aynı kalmaz, değişir! Rachel Cusk Rachel Cusk, Övgü’de kişinin kendisi olması ya da olamaması çevresinde eşitsizlikleri, politik kaygı ve kavgaları, yanılgı ve yanılsamaları sorguluyor... DENIZ YILMAZ R achel Cusk, yaşamıyla kurmacayı birleştiren; tam anlamıyla otobiyografik olmayan, daha çok ana ve yan karakterler aracılığıyla bireyler arasındaki ilişkilerin derinine inen bir romancı. Türkçeye çevrilen Çerçeve ve Geçiş’in ardından gelen Övgü’yle merkezinde Faye isimli karakterin yer aldığı üçlemeyi tamamlayan Cusk, yeni kitabında yine kişilerin hayatı, anlatıları ve ilişkileri üzerinden yaşamın olduğundan nasıl başka şekilde algılanıp gösterilebileceğine dair bir kapı aralıyor. Cusk, Faye’nin bir yolculukla başlayan bu yeni “macerasında”, âdeta kendisine gönderme yaparcasına edebiyatın yaşamdaki konumu, yayın dünyası, çevirmenle rin hâli, aile, evlilik ve özgürlük gibi meselelerden hareketle bir anlatı oluşturuyor. Başka bir deyişle roman içinde roman ve öyküler kurguluyor. Faye’nin karşılaştığı kişilerle sohbeti şeklinde gelişen ve genişleyen romanda Cusk, kadın ve erkek rollerine dümen kırınca hem başkarakterin hem de kendisinin gündelik hayata bakışına, geçtiği yollara, kırgınlıklara ve yeni başlangıçlara hazır olup olmadığına ilişkin cümleler okuyoruz. Satır aralarında Faye’nin geçmişi ve bugünüyle ilintili kimi verilere rastlasak da derinlemesine bilgi sahibi olamıyoruz. Bunun yerine erkek egemen dünyada kadının yeri, kadınların bu hakikatle baş etmesi veya edememesi öne çıkıyor diyaloglarda ve karakterlerin zihin seslerinde. CUSK’IN EDEBÎ BAŞARISI Söz konusu anlatıya Avrupa’daki çelişki ve politik çekişmelerin yanı sıra İngiltere’nin kendisine has siyasi ortamı ve elbette güncel sorunu Brexit de dahil oluyor. Tabii bunlar, Cusk’ı temadan uzaklaştırmıyor; romanın isminin “Övgü” olmasının bir esprisi var: Başka biri olmaya çabalarken veya öyleymiş gibi davranırken kazanılan ödüller, işitilen övgüler ya da kaybedilenler Faye’nin düşünüp dilinden dökülenlerin özü hâline geliyor. Başka bir söyleyişle görünen ve hakikat arasındaki ilişki ya da belli belirsiz sınır, bunun hayatın ve iletişimin rotasını çizişi Övgü’nün esas meselesi. Cusk’ın kişinin kendisi olması ve olamaması etrafında eşitsizlikleri, politik kaygı ve kavgaları, yanılgı ve yanılsamaları yerleştirdiğini de söylemek gerek. Övgü, bir anlamda giriş (Çerçeve) ve gelişmenin (Geçiş) ardından gelen sonuç bölümü gibi. Cusk, üçlemeyi bitirirken Faye’nin ağzından kişiliğin, ilişkileri algılamanın, yönetmenin ve anlamlandırmanın asla olduğu yerde kalmayacağını; olumlu ya da olumsuz yönde değişeceğini ortaya koyuyor. Kendisini bir başkası gibi anlatması ya da benliğini bir başkasınınkine dönüştürmesi ise Cusk’ın edebî başarısı olarak görülmeli Övgü (ve üçlemenin öteki kitapları) okunurken. n Övgü / Rachel Cusk / Çev: Lâle Akalın / Yapı Kredi Yayınları / 142 s. / 2019 CEVAD KARAHASAN’DAN ‘KÜLLERİN ANLATTIĞI’ Yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye? Boşnak Edebiyatı’nın önemli temsilcilerinden biri olan Cevad Karahasan, Gece Göğünün Tesellisi: Küllerin Anlattığı’ nda bizlere Ömer Hayyam’ın gözünden bir hikâye anlatıyor. BUSE ÖZLEM BAY İ letişim Yayınları’ndan çıkan ve Dilman Muradoğlu çevirisiyle okuduğumuz roman üç ana bölümden oluşuyor: Daha çok bir zehirlenme olayı ve bunun ardındaki sır perdesi etrafında şekillenen “Ölüm Tohumları”; payitaht İsfahan’ı ve genel olarak Selçuklu Devleti’ni sarmaya başlayan korkuya, ihanete ve çürümeye yavaş yavaş tanık olduğumuz “Korkunun Kokusu” ve korkudan geriye kalanın sadece yaşlı bir Hayyam ve ev yıkıntıları olduğunu gördüğümüz ama umuda sarılmaya devam ettiğimiz “Külün Anlattığı.” Bölümlerin hepsinde Karahasan oku yucuyu sayısız karakterle tanıştırıyor. Hayyam’ı merkeze alan hikâye her yeni karakterle birlikte alanını genişletiyor, bir örümcek ağı gibi tüm Selçuklu’yu sarıyor ve böylece anlatı bir portreden, bir peyzaja dönüşüyor. Bu peyzajı oluşturan renklerin hepsi de odağı kendine çekebiliyor. KORKUNUN VE SEVGİNİN ESİRİ HASAN Eşcinsel bir başmuhbir olan Sohrab, evinin hanım ağası olan Hind, her alternatif düşüncenin simgesi haline gelen Ebu Said, başkaldırmaktan ve sesini yükseltmekten çekinmeyen Sukayna, korkunun ve sevgisizliğin esiri Hasan ve kitaplarına, ilmine, en çok da gece göğüne sığınan Hayyam… Her biri sığ birer gölge olmaktan çıkıp canlı bedenler olarak hikâyede kendilerine yer buluyor. Hayyam gece göğüne sığınıyor, çünkü sadece onun verdiği teselli onu sarıp sarmayabiliyor. Gökte yıldızların hepsi birbirinden farklı ve yalnız duruyor ama o yalnızlığa rağmen tek bir “kanun” onları bir bütün haline getirebiliyor. Hayyam, insanların da bu “kanuna” tabi olduğuna inanıyor ya da bu teselliye sığınabilmek için buna inanmak istiyor. İlmiyle, inancıyla ve oyunlarıyla iyileştirmeye çalıştığı devleti gittikçe zehirlenip çürürken, Hayyam daha da çok göğe bakıyor. Eğitimin köreldiği, kütüphanelerin insansız kaldığı, soru soran ağızların susturulduğu bir devlette, Hayyam çatılardan bu dönen dünyayı izliyor. Onun devrinin bitişiyle vücudu gittikçe çökerken, yaşadığı topraklar da yeni bir döneme tanık oluyor. Peki, tüm bunlar ilk defa ya da son defa mı oluyor? Dünya üzerinde sahiplen Cevad Karahasan mek için savaşılmadık toprak kalmış mıdır? Cevad Karahasan da Ömer Hayyam gibi yıkılan devletler, yok olan evlere tanık olur. Barış Özkul’un kitabın önsözünde değindiği gibi, Balkanların tarihi de, tıpkı bizim yaşadığımız toprakların tarihi gibi, sanatını politik olmaya itiyor. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra açan her bir gelinciğin artık sadece akan kanı hatırlatması gibi, savaşın dokunduğu hayatlardan filizlenenler de önce acıya, yaraya dokunuyor… n Küllerin AnlattığıGece Göğünün Tesellisi / Cevad Karahasan / Çeviren: Dilman Muradoğlu / İletişim Yayınları / 552 s. / 2019 8 20 Haziran 2019