24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘O karanlıkta biz’ bağlamında romanda bütünsellik ve ayrıntı Romanda bütünsel bakış ile ayrıntıların düzenlenişi arasındaki orantı, gerçekliğin betimlenmesi açısından önemlidir. Bütünsel bakışa rağmen, kimi ayrıntılarda hayal gücüne başvurduğu için, Attilâ İlhan’ın romanlarını iki uçtan birine yerleştirmek kolay değil. A yrıntı labirentlerinde dolaştırmaktan yoran romanlar da, tümel bakışın ayrıntıları silikleştirdiği romanlar da okumu değil. Onun romanlarında, bazen bıktıran ayrıntılar ile fazlasıyla “global” bir bakış, iç içe gelişiyor. Diyaloglarda bile “O nasıl söz” “Aşk olsun” “Bak küserim” gibi pas geçilebilir ünlemli ifa şuzdur. Birincisinin, se deler ile, dünya siyasetine tek vuruş çici olmak düzeyine erişememiş “ace ta yön veren iri kıyım sözler, yan yana mi” yazarlara özgü olduğu söylenebi düşebiliyor. lir. Aslında, yerinde kullanılmış ayrın tı, sadece roman kişisini “ete kemi HAYAL GÜCÜ VE GERÇEKLER ğe büründürmekle” kalmaz, etkili bir 1988’de yayımlanan O Kararlıkta “atmosfer”in oluşmasını da sağlar. İkin Biz adlı romanı da, “Aynanın İçindeki ci tip roman ise, belgesel ya da tarih ler” dizisinin önceki romanları gibi, şa sel roman yazmak iddiasındaki yazarlar şırtıcı ayrıntılarla açılıyordu. İkinci dün eliyle ortaya çıkar çoğunlukla, ayrıntılar ya savaşı yıllarındaki siyaseti ve ente es geçilse de, atmosfer tam canlanma lektüel hayatı anlatmaya soyunan ya sa da, bütünselci bakış bir “iskelet”in zar, özellikle dönemin gündelik yaşan varlığını gerektirir çünkü. tı nesnelerini ihmal etmeyen bir atmos İki uç roman anlayışından söz edi fer oluşturmayı başarmıştı. Ancak, ro yorum burada, okuduğumuz örnekler man kişileri konuşmaya başlayınca, ka kuşkusuz daha fazla çeşitlilik gösteri lın bir “globallik” kendisini hemen his yor. Sözgelimi, Attilâ İlhan’ın romanla settiriyordu. Birer temsile atanmış ro rını iki uçtan birine yerleştirmek kolay man kişileri, ettikleri her söz ile, tarih ki taplarına özgü genellemelere oturuyorlardı. Besbelli ki, yazar atmosferi betimlerken bilgi ve gözleme, ilişkileri betimlerken hayal gücüne baş vuruyordu. (Attilâ İlhan’ın sosyalist hareket ile ilişkilerini ve bu ilişkinin romantik ve arızalı taraflarını, Şairler Kahvehanesi adlı kitabımda ayrıntılı olarak anlattım.) O Karanlıkta Biz’in ana kişisi Ahmet Ziya’nın portresi de, eksiği hayal gücü ile tamamlama çabasının bir göstergesi. Ahmet Ziya, Nâzım’larla aynı dönemde Sovyetler’e geçmiş, Doğu Halkları Komünist Üniversitesi’nde (KUTV) okumuş bir kişilik olarak anlatılıyor. Romanın bu bölümü, Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim romanından ve Bu Dünyadan Nâzım Geçti kitabından esinlenilerek oluşturulmuş. 1925 ve 1927 tutuklamalarını yaşamış olan Ahmet Ziya, artık köşesine çekilmiş, Almanlarla iş yapan bir şirkette çalışan biri. Komintern kanalıyla tasfiye edilen muhalefete ve önemli adlarından Mustafa Börklüce’ye yakın oluşu, geri çekilmiş olmasının gerekçesi olarak sunuluyor. Oysa, Rasih Nuri İleri’nin derlediği belgesel kitaplarda, Hasan İzzettin Dinamo, Mihri Belli, Zihni T. Anadol’un anılarında anlatıldığı üzere, bu yıllarda, TKP Reşat Fuat önderliğinde hayli etkin ama bunlar romanda hiç konu edilmiyor. Attilâ İlhan KİŞİLİKLER ÖRTÜŞMEYİNCE... Öte yandan, TKP önder kadroları içinde Selanik kökenli iki kişi var: Dr. Şefik Hüsnü Değmer ve Reşat Fuat Baraner. Baraner, ayrıca tıpkı Ahmet Ziya gibi makine mühendisi, ilk eşi de romanın Elke’si gibi, Alman ve sanatçı. Ancak bu iki önder, partinin “ortodoks” kadrosunu oluşturuyorlar, dolayısıyla “muhalif” Ahmet Ziya ile örtüşmüyorlar. Romana göre, Ahmet Ziya, 1925 tutuklamasında Şevket Süreyya Aydemir ile birlikte Afyon cezaeevinde yatmış. Ay demir, Suyu Arayan Adam adlı anı kitabında, kendisiyle birlikte Afyon’a gönderilen bir “fen adamı”ndan söz ediyor ama adını vermiyor, dahası bu kişiyle ilişkilerinin sınırlı olduğu da anlaşılıyor. Halil İbrahim Göktürk’ün Aydemir biyografisinde ise bu kişinin “İmalatı Harbiye” (Ankara silah fabrikası) çalışanı olduğu belirtilmekte, yani Ahmet Ziya gibi “makine mühendisi” değil. Ahmet Ziya’nın KUTV günlerinden tanıdığı, Sovyet elçilik görevlisi Kurbanzâde ile ilişkisi de bir tuhaf. Kurbanzâde, gizli buluşmalarda, çalıştığı şirket kanalıyla, “dönek” Şevket Süreyya ile ilişkisini bile hâlâ canlı tutan, partiden dışlanmış olan Ahmet Ziya’dan Almanlar hakkında istihbarat istiyor. Oysa roman boyunca, asıl istihbarat taşıyan, bilgi ve yorum aktaran, hep Kurbanzâde. Ahmet Ziya’nın birlikte yaşadığı Alman şarkıcı Elke’nin Naziler adına çalıştığı istihbaratı da ondan geliyor. Mantık kopup gidiyor. (Kendi anlatımına göre, Attilâ İlhan, 1950’de Esat Adil’in Türkiye Sosyalist Partisi’nde çalışırken, Gerçek gazetesine gelerek, sosyalist partiler arasında tarafsız olduklarını söyleyen elçilik görevlilerinden biriyle ahbap oluyor, zaman zaman buluşuyor. Belli ki Kurbanzâde tipi, bu ilişkiden esinlenme.) BÜTÜN İLE AYRINTI DENGESİ Şarkıcı Elke, Attilâ İlhan’ın şiirlerinden aşina olduğumuz Emperyal Otel’de kalıyor. Bir gazinoda, farklı bir adla “vedet şantöz”lük yapan genç kadın, programı bitince, kimsenin ilgisine “mazhar” olmadan, hiçbir “maruziyet” yaşamadan, Ahmet Ziya’nın evine dönebiliyor. Yeğeni, Hilmi Ziya Ülken’in öğrencisi ve İlhan’ın “mürşit”i Hasan Tanrıkut’un arkadaşı Doğan Rumeli ise, dönemin solcu edebiyat dergilerinde yazan, hayat acemisi biri olarak romana giriyor. O da yabancı kitaplar satan, babasının da metresi olan ve polise çalışan Raşel Mizrahi ile ilişki kuruyor, aşağısı kurtarmıyor. Final, yine tarihsel gerçeklere aykırı biçimde geliyor: “Pasif” Ahmet Ziya da 1944 tutuklamasına dahil ediliyor! Oysa bu tutuklamada partinin “muhalif” sayılan kanadından kimse yok. Ayrıntı ile hayal gücüne dayanan bir bütünselciliğin tuhaf bir çatışma yaşadığı bu romandan geriye kalan ne? Romanın yayımlandığı yıllarda TKP emektarlarını hayli kızdıran (örneğin, Rasih Nuri İleri’nin Mart 1988’de Gün dergisinin 37. sayısındaki yazısı) kimi “kılçık” atmalar ve bilgi kırıntıları, o yılların radikal örgütlenmelerine dair köklü bir tanıklığa dönüşemiyor. Nâzım Hikmet’in de dahil olduğu “muhalefet”, partinin Kemalizme değil, işçilere yakın politika izlemesi gerektiğini savunmuştu. Kemalizm ile ülfeti malum Attilâ İlhan’ın anlatısında ise hali vakti yerinde solcular var, emekçiler hiç yok. Georg Lukacs, tarihsel bir “moment”e denk düşen “tip”i gerçekçi romanın varlık nedeni ve bütünselliğin gereği olarak saymış, böylesi bir bakışın, ayrıntıları da ona göre düzenleyeceğini savunmuştu. Attilâ İlhan’ın romanları, bütünsel bakış ile dönem ayrıntılarına vakıf olma arasında her zaman doğrudan bir ilişki olmadığını ortaya koyan örnekler. n 38 20 Haziran 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle