Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KITAP l BEBEK l ÇOCUK cumhuriyetkitapcocuk@gmail.com l GENÇ BURCU YILMAZ l HAFİZE ÇINAR GÜNER l SİMLÂ SUNAY TAŞ KÂĞIT MAKAS Canavar ve Kafesleri Hayvanların yaşam alanlarını, ilkinde bir hayvanat bahçesinden, öbüründeyse bir kentin yakınındaki ormandan bakan iki çocuk kitabı Plan Paytak ve Mamma, Erina ve Korda’yla sorguluyoruz SIMLÂ SUNAY H ayvanat bahçesinde görevli ailesiyle birlikte yaşayan küçük bir kız çocuğunun, Paytak adlı penguenin kaçmasına yardım planını ve uygulayışını, hiçbir yargı ve mesaj olmaksızın anlatan Plan Paytak ve kış uykusundan henüz uyanmış, anne ve iki yavrusundan oluşan kirpi ailesinin, kentin kenarında “yazlık yuva” arayışını, hayvanların yaşam alanları üzerine iletilerle işleyen Mamma, Erine ve Korda’nın doğrudan söyledikleri veya söylemedikleri üzerinden hayvan ve mekân sorununa bugünden bakmak önemli. HAYVANAT BAHÇESI ASLINDA NEDIR? Hayvan hapishaneleri vardır ve onlara bahçe denir. Sanırım ikircik bu dilden başlıyor. Bahçe insan eliyle yapılmış/ düzenlenmiş yapay, küçük doğa parçasıdır. Ancak masum bir sözcüktür. Nedeni çok açık, kimse güneşli bir pazar günü çocuklarını “hayvan hapishanesi” denen bir yere götürmez. Ama çocukların yaşadıkları coğrafyada olmayan, daha çok çocuklara “verili” görsel dünyanın kahramanları kaplan, aslan, penguen gibi hayvanların da “neye benzediğini” görmesi, bilmesi gerekir. Bu “bilmek” tartışmalı elbette. Sadece var olduğunu görür çocuk, coğrafya ve iklim ilişkisinden eksik, aslında bir kitaba bakar gibi bir bakışla görür. Hayvanat bahçelerini kentlerin gösteri merkezlerine dönüştürmek gıda endüstrisi, bilimsel deneyler, avcılık, taşımacılık gibi hayvan sömürgeciliğinin başat eylemleri içinde en masum görüneni, bir tür aklanma tasarımıdır. Ancak hayvanların doğduğu ve biyolojik bağlarının bulunduğu coğrafyadan koparılıp yeni bir mekâna yerleştirilip sergilenmesi, yukarıda saydığımız tüm sömürgecilik biçimlerini besler ve aslında meselenin özünün yani “coğrafyaya rağmen taşımanın” insan egemenliğinin maske takmış güç gösterisidir. Burada gezegene üç müdahale olur: Canlı yerinden edilir, coğrafyadaki zincir bozulur, egemenlik teşhir edilir. Plan Paytak adlı çocuk romanı, sıradan bir günü anlatır gibi başlıyor; bir ev, bir kapı, kapı çalıyor, küçük kız kapıyı açıyor, gelen bir kaplan… Roman boyunca dil bu sakinliğine, olağan bir şeyi anlatırmış gibi bir tonla devam ediyor. Ancak kapıya gelen bir aslan ve bu hiç de sıradan değil! Elleri terleyen, belli ki biraz korkan çocuk önce ne istediğini soruyor kaplana. Kaplan: “Senin neye benzediğini merak ettim.” Sonra bir aslan geliyor kapıya, gerçekten hiç olağan değil. “Beni yiyecek misin”, diye soruyor ona küçük kız. “Belki” cevabını alınca, “olmaz” diye itiraz ediyor ve aslan da gidiyor. Okur düşünüyor, burası neresi? Nasıl bir ev bu? Sıcak bir coğrafyada olmalılar; aslan, kaplan... Henüz hayvanat bahçesi bilgisi yok. Ancak, anlatımın başarısı tam da burada, hayvanları kişileştirirken okuru da yabancılaştırmasında. “Olmaz” cevabı bize mekânı; insan kontrollü hayvanat bahçesini işaret ediyor aslında. Doğada aslan elbette daha farklı davranacaktı. “Belki” ise kaplanın hapishanede de olsa kendinden hâlâ bir şeyler taşıdığını imliyor. Kitap boyunca bu üslup bizi bir o tarafa bir bu tarafa atacak ve kendisi ne kadar sakinse biz o kadar sarsılacağız okudukça. Ve aslında soğuk bir coğrafyada olduklarını öğreneceğiz penguen de gelince. Penguen için uygun bir iklimde yer alıyor belli ki “hayvanat bahçesi”. Ama penguen yine de kaçacak. Çünkü iklim de yetmez bir canlının kendisini yaşam alanına ait hissetmesi için. Kitabın sonundaki liste ise bir kitap kadar daha şeyi anlatacak... Penguen kaçan dördüncü hayvan. Daha sırada mirket, aslan, kaplan ve leopar foku var. Yan göstergelerle mekânın tanımını yapan, hayvanların “gerçek evini” tartışan Plan Paytak, hayvanat bahçesi tamlamasını hiç kullanmadan onu tersine çeviriyor. İLK KAFES NERESIDIR? Kentler sadece varlıklarıyla, sürekli genişlemeleriyle, tüketim araçlarıyla bir canavar gibi yaban hayatı yok ediyor. Yaban hayat alanı kaldı mı ki, diye düşünüyor olmalısınız. Piknik alanına çevrilmemiş ormanlar, kentler arası alanlarda elbette hâlâ bu özelliğini koruyor ve genişlemekte olan kent bu alanlara temas ediyor. Çember sürekli büyüyor. Mamma, Erine ve Korda tam da böyle bir teması yakalıyor. Kitabın hayvanat bahçesine ilk çağrışımı iki kardeşten birinin gördüğü rüya vasıtasıyla oluyor. Korda kardeşi Erina’yı şöyle görüyor rüyasında: “Canavarın biri seni kaçırıp kafese koyuyordu. Orada bütün gün kedi maması yiyordun.”(sayfa 10). İki kardeşten Korda biraz bencil ve uydurukçu olanı. Kardeş çekişmesi, hikâyeye paralel, hayvan kişileştirmesiyle aktarılıyor. Ancak kitapta yuva kavramına insan merkezli değil, hayvan merkezli yaklaşılıyor. “Yuva bulmak, her yıl bir öncekinden zor olmaya başlamıştı.” (sayfa 26). Yazar, hikâyede değinilen rüya ve masallarla, doğanın tükenişinden doğrudan insanı sorumlu tutuyor, insanın doğayı egemenliği altına alışını kıyasıya eleştiriyor. Hiç ilgilenmediğimiz, fark etmediğimiz bir göçe işaret ediyor; hayvanların göçüne… Anne Mamma’nın, yuvasını kente kaptıran ve yeni yuva arayan arkadaşı kaplumbağa Tosbi’ye söylediklerinden bunu anlıyoruz: “Git git nereye kadar gideceğiz Tosbi?” Erina, Korda’ya kızıp, “kış yuvası”ndan kaçıp da yanlışlıkla kent tarafına geçince, sadece masallardan bildiği işte bu “canavarinsan”la da ilk kez karşılaşıyor. Erina’nın gözlerinden, doğadan çok uzak, korkunç kentin betimini okuyoruz. Hikâyede akan bu “korku” bir alt mekân olarak hayvanat bahçesini öykünün mekânlarından olmasa da sözle çağrıştırıyor. Ancak Erina’ya, Adasu yardım edecek. Kentin iyi kızı Adasu’nun gözlerinde kendi yansımasını gören Erina, Adasu kirpiklerini kırpıştırdığında görüntünün/kendisinin hapsolduğunu fark ediyor ve “Kafes bu muydu yoksa” diye düşünüyor. Burada müthiş bir imgelem var ve ancak yazar Zeynep Uzunbay’ın şairliğiyle açıklanabilir. Hayvanları ilkin gözleriyle hapsetmiş olmalı insanlık. İlk kafes tam da burası, insanların gözleri… Bu nedenle, hayvanat bahçelerinde ilk defa görüldüğü sanılan hayvanlar aslında ikinci bir bakışın kurbanı. Ve biz ne zaman ki hayvanat bahçesine çocuğumuzu götürüyoruz, oradan iki yeni kafesle ayrılıyoruz. n Plan Paytak, Gökçe Ateş Aytuğ, Resimleyen: Ceylan Aran, Çınar Yayınları, 44 sayfa, 2019, 7+ yaş Mamma, Erina ve Korda, Zeynep Uzunbay, Resimleyen: Ceyda Karlı, Nesin Yayınevi, 40 sayfa, 2019, 7+ yaş 18 9 Mayıs 2019