16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜZEL GÖKYÜZÜ Bei Dao / Şiirler [email protected] İngilizceden çeviren: Yeliz Altunel Asıl adı Zhao Zhenkai olan Bei Dao, 1970’lerde şiir yazmaya başlamıştır. Çin’in en önemli çağdaş şairlerden kabul edilir. Şiirleri 30’dan fazla dile çevrilmiştir. Ayrıca kısa öykü ve deneme yazarıdır. Çin Cumhuriyeti’nde devlet kontrolündeki Ortodoksluktan uzaklaşan ilk kuşak şairlerindendir. Çin’de 1970 ve 1980’lerde “puslu şairler” denilen Ménglóng Shi Rén avangard hareketinin öncüsüdür. Kültürel devrimin baskısına tepki gösteren bu hareket Çin’de demokrasi yanlısı eylemlere esin kaynağı olmuştur. Nitekim Bei Dao öğrencilerin, aydınların ve işçile rin önderliğinde gerçekleşen 1989 Tiananmen Meydanı Olayları’nda öğrencileri başkaldırıya teşvikten dolayı ülkesini terk etmeye zorlanmış, farklı ülkelerde yaşamıştır; şimdilerde Amerika’da yaşıyor. Aşk, ölüm, sürgün ve özgürlük, şiirlerinde öne çıkan temalardandır. Vezin, uyak gibi geleneksel özelliklere sıkı sıkıya bağlı olmasa da son çalışmalarında klasik Çin yapısını görmek mümkün; şiiri hem biçim hem içerik bakımından sade bir yapıya bürünmüştür. Eğitimler verdiği Avrupa ve Amerika’da başarıları sahiplenilmiş ve çok sayıda ödüle değer görülmüştür. BABA’YA Şubat’ın serin bir sabahında meşe ağacı sonunda acıklı bir hal aldı. baba, senin fotoğrafının önünde sekiz yönlü rüzgâr nedeniyle soğukkanlılığını koruyor yuvarlak masalar. krallığa giden yol boyunca güderken kara bulutları ve beyaz koyunu çocukluk gözüyle bakarım ve sürekli arkadan görürüm seni. sel getirir dilbaz rüzgâr, kentin yol ağı kalbin derinlerine gider. oğlun olmam için çağır beni, bir baba olmak için seni izlerim. Güneş’i, Ay’ı, yıldızları döndürür avuç içine akan kader. adamların ıssız lambası altında karanlık gölgelerde eşleşir her şey. saat kardeşleri; akrep ve yelkovan savaşır, dar bir açı yapar ve tek vücut birleşir. gece hastanelerine yuvarlanır beklenmeyen hastalıklar, sertçe vurup açar kapını. KIŞLAMAK uyanıyor: kuzey çam ormanlarıacil durum davulu toprağa vuruyor. kurt sürüsü ile kalp birbirine havlarken ağaç gövdelerinde saklı güneş ışığının içkisi karanlığın buzunu harekete geçiriyor. rüzgârın çaldığı şey; rüzgâr yoğun karın suçlarına minnettar olan kış metaforundan daha da muhteşem görünüyor. krallığını kaybeden bir kral gibidir geçmişe özlem, aradığı şey sonsuz bir şaşkınlık. üzgün görünüyor deniz, yaşayanlar için ölüyor, sırayla aşka ışık saçıyor takımyıldızları manzaranın tanığı kim? ırmakların ve bahçelerin isyanı mı boynuzun çağrısına yol gösteren? bunu duydun mu? sevgilim bırak el ele yaşlanalım, sözcüklerle kış uykusuna yatalım, arkasında bir kördüğüm ya da bitmemiş bir şiir bırakır yeniden örülen zaman. gececi atlar sokak lambalarının üstünden dörtnala geçerler. her daim ve her yerde kederli ses, yüzyılın köşesinde otururum, sıcak bir fincan kahve: stadyum ve bir futbol oyunu; izleyiciler havaya zıplar ve kargalara dönüşür. ah, sabah güneşi gibi o başarısız skandal yükseğe tırmanmak gibidir yaşlanmak beni hep bir üst kata çıkarır. davulu çalar bulutların arasındaki bilge, balıkçı tekneleri denizleri diker, ufuk çizgisi boyunca bu ânı mühürle lütfen bırak ekinler yıldızlara yakın olsun saatin yüzünde döner durur Tanrı’nın çaresiz elleri MESLEKTAŞLAR kıyamet yorumlarına atılan bir çıpa gibi bu kitap; çok ağır… okyanusun karşı kıyısındaki saat gibi yüzün; konuşmak imkânsız. gece boyu denizlerin üstünde yüzer sözcükler ve sabah ansızın yükseklere uçup giderler boş bir kazseye akar kahkaha Güneş kasabın çengelinde döner, günün ilk otobüsü tarlaların sonundaki postaneye doğru yol alır. ah, yeşilin farklı tonlarında oturur ölüm kralı şimşek çakıyor; fırtınalar postacısı çiçekli günlerin ötesinde kayıp, gölgenin bedene yakın olduğu ölçüde takip ederim seni, sınıftan oyun bahçesine. hızla büyüyen kavakların altında küçülürüz; birimiz doğuya, birimiz batıya gider. bir palyaço gibi sahnede belirir şafak, sabah ışığının parlaklığı yatak örtülerini değiştirir. saatlerin durduğu noktada geçmişin ıslığını çalarak uçar zamanın oku acele et, ölümün at arabasını yakala. ilkbaharda haydutların tuttuğu bir yol dağların zenginliğini aramaya gelir. şarkının hüznünü kıvrıla kıvrıla döner dereler. duvarlarda gizlenir şiarlar, bu dünya pek değişmedi: kadınlar geri geldi ve geceye karışıp kayboldu, erkekler sabahın içinden çekip gittiler. TARIHI OKUMAK erik çiçekleri başkaldırınca, düşman çiyle ıslatır. öğlen kılıcıyla nakşedilmiş karanlığı koru, ertesi sabah devrim başlayacak. donmuş ova boyunca yarışan bir kurt sürüsü sanki dulların feryadı. kehanetten dolayı atalar iman ve arzunun şiddetle tartıştığı o ırmağa çekilirler. sonu yok, başka bir mütefekkir sükuneti deneyimleyen, girdap gibi dönen bir münzevi var sadece tahtın üstünden günbatımını izlemek için yükseğe tırmanırken, boş vadide flüt müziğiyle medeniyetin içi geçmişken, mevsimler yükselir yıkıntılar içinden ve yarını kovalamak üzere duvarlara sarılarak büyür meyveler. 16 9 Mayıs 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle