16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

86. YILINDA ‘KITAP KIYIMININ EVRENSEL TARIHI’NI HATIRLARKEN... İnsanlığın yakıldığı gün 10 Mayıs 1933’de Almanya’da başlatılan kitap yakmalar Hitler’in düşünürleri ‘yok etme’ girişiminde attığı ilk adımdır. AHMET ARPAD E rich Kästner 10 Mayıs 1933 akşamı Berlin Opera alanında duruyor. Alanın tam ortasında dev bir ateş, alevler gecenin karanlığına yükseliyor. Büyük ateşin çevresinde toplanmış insanlar keyifli. Kitaplar Yakılır mı? adlı denemesinde o geceyi şöyle anlatıyor: “Binlerce kitap dolu kamyon insanlar arasından geçip yaklaştı. Ateşin çevresindeki öğrenciler ne yapacaklarını bilmiyormuş gibi öyle duruyordu. Kitapların verilen emirlerle ateşlerde yakılabileceğini şimdi öğreneceklerdi. Binlerce kitap yere döküldü, becerikli eller onları aldı, hızla alevlere savurdu...” Alman dilini, kültür ve edebiyatını yüzyıllar boyu onurlandırmış edebiyatçıların, düşünür ve sanatçıların eserleri büyük ateşte yanıyor, kül oluyor! Kitap yakma eylem leri 10 Mayıs’tan sonraki aylarda da sürdü. Hitler Gençliği ve eğitim müdürlükleri Almanya’nın tam doksan kentinde yüz iki yakma eylemi düzenledi. Almanya’nın yirmi bir üniversite kentinde üç yüzün üzerinde edebiyatçının, filozofun, bilim adamının ve politik yazarın yapıtları ateşlerde kül oldu. DÜŞMANLAŞAN KİTAPLAR Venezualla’lı şair ve yazar Fernando Báez, Kitap Kıyımının Evrensel Tarihi adlı kitabında şöyle diyor: “Kitap belleğin ve hayal gücünün uzantısıdır, belleği somutlaştırır. Bu nedenle kitap her şeyi akıl çerçevesinde yapılandırmayı amaçlayan bir önermedir.” Yazar bu belgesel yapıtında geçmiş yüzyıllardan çağımıza yönetenlerin birçok ülkede kitaba nasıl düşman gözüyle baktığını anlatıyor. Öyle ki, M.Ö. 4. yüzyılda Mezopotamya’da, Sümerler’de, Akadlar’da, Uruklar’da, Babil’de ilk tahrip edilip yağmalanlar hep kütüphaneler ve içlerindeki yüzbinlerce tablet olmuş. M.S. 47’de Bergama Kütüphanesi’ndeki yüzbinlerce değerli yapıt bir süre sonra gönderildiği İskenderiye’de çıkan savaşta yok olmuş. İspanya’da 15. yüzyılda engizisyon Katolik olmayan kitapların yakılmasını emretmiş. Fernando Báez Fransa örneğinde Voltaire’den şöyle söz ediyor: “1734’de Felsefi Mektupları’yla kiliseyi öfkelendiren yazar ve filozof tutuklanır, ‘din ve toplumsal düzen için tehlikeli bir esin kaynağı olmaları’ nedeniyle mektupları yakılır.” KITAPLAR SILAHLARDAN DAHA GÜÇLÜDÜR Kitap Kıyımının Evrensel Tarihi Çin’e de değiniyor: “Ülkede her yüzyılda yaygın olan kitap yakma 20. yüzyılda özellikle Mao döneminde tekrar başlar, 1967’de artarak doruk noktasına ulaşır, Pekin Üniversitesi’nde ‘halkın bilincine zararlı olduğu düşünülen’ tüm kitaplara el konulur. Binlerce yazar hapse atılır.” Kitap yakma 1950’li yıllarda işgal edilen Tibet’te de başlatılır. Gelişmeler 1966’dan sonra endişe verici bir hızla artar, en az altı bin manastır ve 100 bin keşiş saldırıya uğrar, kitap okuyan keşişler tutuklanır veya ölüme yollanır. Baskı yönetimleri kitaptan hep korkar, çünkü kitap her türlü silahtan daha güçlüdür. Kitaptan nefret eden, kitabı yasaklayan, yakan çarpık politika önderleri hep görülmüştür. Bireye baskı yapan, onu düşüncelerinden dolayı zindana atan çıkar çevreleri her zaman ve her ülkede vardır. Ancak kitap her şeye karşın toplumları etkinlemesini, insanlara doğru yolu göstermeyi hep başarmıştır. Ünlü BerlinAleksander Alanı romanı da ateşe atılan Alfred Döblin’in olayların ardından şu söyledikleri çok uyarıcı: “Özgür düşünceye engel olamazsınız, o kuş gibidir, her yere uçar.” 1933 kitap yakmaları Hitler’in aydınları yok etme girişiminde attığı ilk adımdır. Daha 1824’de: “Bugün kitapların yakıldığı yerde, yarın insanlar da yakılır” diyen evrensel ve insancıl Alman şairi Heinrich Heine ne yazık ki haklı çıktı. 1933’de kitapları yakan Naziler 9 Kasım 1938’de tüm ülkede Yahudi ibadet evlerini, sinangogları da yaktı. O gece 400 insan yangınlarda öldü veya öldürüldü. 10 Mayıs 1933’de yakılan ateş tam 12 yıl sönmedi, toplama kamplarının fırınlarında, bombalanan onlarca kentte yandı durdu. 10 Mayıs 1933 insanlık tarihine geçen karanlık, utandırıcı günlerden biri... n Kitap Kıyımının Evrensel Tarihi / Fernando Báez / Can Yayınları / 2018. SUSANNA TAMARO’DAN ‘BAKIŞINLA AYDINLANIR DÜNYA’ Hesaplaşmaların ve anıların gölgesinde yaşamak ‘Hayat yalnız hatıralardan ibarettir, gelecek yoktur’ der bir düşünür ve Tamaro, geleceği kurmadığı, yalnız hatıraların içinde saklı bir hayatı anlatır romanında AHMET İLHAN S evgili Pierluigi, seslenişiyle başlar kitap. Artık hayatta olmayan can dostuna ve acılarla dolu kendi hayatına dair son görevini yerine getirmenin hüznü ve huzuru içindedir. Her şeyin beklemede, her şeyin içine döndüğü bir mevsimde, yazıyor kitabını. ‘’Bu kitap, küfemde taşıdığım taşların sonuncusuydu, en ağırı, en dipte kalanı.”(137) diyerek bir veda mektubuna dönüştürüyor, romanı. Yüreğinin Götürdüğü Yere Git, romanıyla ünlenen Susanna Tamaro, son kitabı ‘Bakışınla Aydınlanır Dünya’ ile bir dizesinde, ‘Yaşam camdan üflenen kum gibidir.’ diyen ünlü İtalyan şair Pierluigi Cappello’yu ve kendi hayatını merceğin altına yerleştirip hayatlarının gizli geçitlerini gösteriyor, okuruna. Kitap yoğun olarak biyografik ve otobiyografiktir. Cappello; 1967’de doğar, 16 yaşında geçirdiği bir trafik kazasından sonra kötürüm kalır, 2017’de kanserden ölür. Söz karanlıktan beslenir, diyen yazar, hem kendisinin hem de Capello’nun hayatlarının karanlık sayfalarını ve bu karanlığın içinden nasıl ışıldayarak sıyrıldıklarını yazar. Çocukluğundan başlar anlatmaya, Tamaro. İlk babası sevgisiz, ilgisiz ve işsizdir; ikincisi ise psikopat. Annesi ise çok meşgul ve anlayışsız. Yine de ölmeden önce bıraktığı notta kızına: ”Hiç anlayamamış olsam da seni çok sevdim.’’(122) diyecektir. Capello bu anlamda şanslıdır ama o da şairlere has özel ve yoğun bir kırılganlıkla doludur. Aralarında on yaş fark bulunan iki sanat çıyı buluşturan da bu kırılganlıklarıdır. Tamaro: “Bir dünya içte büyükse, dışarıda bir başkası yoktur. Ve bizim dünyamız buydu.’’(25) diye tanımlayacaktır, ortak yönlerini. Yaşama dair yoğun bir sorgulayış içinde oluşur izlek. Mutsuz çocukluğu, başarısız öğrencilik yılları, ailesi ve çevresiyle yaşadığı uyumsuzluk; yazarlık deneyimi; elit, kibirli İtalyan sanat camiasının yazarlığına üstten bakışı sorgulanır, anlatı boyunca. Yazar, kendi mutsuz ve acılarla dolu yazgısını, Capello’nun kötürümlüğe mahkum yazgısıyla birleştirir ve bir ağıta dönüştürür. Çaresizce:’’ Bir sincap olsaydım, senin yokluğunun yarattığı acımasız dönem için daha önceden bir yerlere fındık, meşe palamudu, bana güç verecek bir şeyler saklardım. Oysa ben bir insanım ve hiçbir şey saklamadım.’’(26)der. Tamaro, romanda da sezdirdiği postmodernizm karşıtlığının bulanık, girift anlatı biçimini tercih etmez, zira ruhuna, kişiliğine de aykırıdır o bakış açısı. Açık, yalın, sade ve samimi bir üslubu ve olayların dizilişinde mantıklı, doğrusal bir akışı seçer. Ancak, flaşbek’ler yoluyla sık sık hatıralarla dolu travmatik geçmişe döner. Tamaro’nun dünyasını aydınlatan bakışlar ve manevi gücü, romanın sonunda ölen ama hep iyimser ve insancıl olan şair Capello’ya aittir. Yazdığım kitaplar içinde sonunu bildiğim tek kitap buydu, diyen yazar, hesaplaşmaların ve anıların gölgesinde yaşamak üzere göl ve orman kıyısındaki evinde, tek kişilik hayatına çekilir. n Bakışınla Aydınlanır Dünya / Susanna Tamaro / Çeviri: Eren Cendey / Can Yayınları, 2019 179 Mayıs 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle