16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

dan yazmaktadır. Onun karakterlerinin zaaf larına kızamayız, tepeden bakarak öğüt ve remeyiz, çünkü açmazlarını anlarız; ve kişi sel açmazlarımızın farklı manialardan kay naklanmış olsalar da aracılığıyla öykü kişi leriyle ortak insanlığımızda buluşuruz. Örne aoftkssonüaeufkkkıadödisayaılzBvdtludısimadgSeesbaey…mezeduySeayaeriemüelrlllendasrlaazEtaeianadbaa”eyncramzgğOekeRırcımraoiebnaer,daytgyaenekbaAıybkalmrkıkirmeiiaokdrosknyainyukYoaeiiyiŞvtr,miuakitanolşyrntoimlsaaobedatnuykŞipğuüvarimkyitıhuridaş.Ağkkıuuşkm‘kpkiiatgtHyisntpBiaaeuınkonraseHlızüutaatoEauldıkualöeuagraztelIvauzrprPlaNiluatlrk,rczıaeaşmneüerazbnılrYrrbEtceieaninkönruıslml.iıanddEkeüRğıöriun.lçdynZntkvkuydKıio.krKıdsmlslkiaiüöeuseeaypllbra’latzieaidüeaafşlnsnarsdrçkiludyübkleüratriaiözieyeeıesknnkıiaolrnu“tnnavkrldammerüklğediskelıünrüaüinuzalaeldnfyoeılsamüjlduışazlrüiieaaybilbii.krıraeıllrmebrahrlyndaolUiüaain,ülgrdsiroemaeiğrbryihmıdınoıeydndrrnbüı–ieeüne.rloaaıeduikrlkyrrer.aıamt ğin “Personel Yemeği”nin bulaşıkçısı Nurcan için, “Kendi paragözlüğünün cezasını çekiyor, oh olsun!” diyemeyiz; çünkü Nuran’ın parasız kesimden bir kadın olarak kıstırıldığı çıkışsızlığı anlarız. Hikâyelerin başkişileri çoğu kez kadın. Kadın ve yalnızlık… Kentli mazileri çok eski değildir bu kadınların ya da üyesi oldukları ailelerin. “Birlikte yaşama” kültüründen köken almış kadınlar için kentin “birey olarak yaşama” kültürüne uyum sağlamak hiç kolay değildir. Köy ya da taşralı kökenli mahalle dağılmıştır, bahçelerde, saksılarda yetiştirilen bitkilerle, kümesteki tavuklarla birlikte! Aile fertleri uçsuz bucaksız beton kentin bir ucundan bir ucuna saçılmıştır. Kişinin tüm ihtiyaçlarını “tek başına” halledebileceği bir dünya, her bireyi müşteri haline getirerek ticareti körükleyecektir ama “topluluk kültüründen” gelen kent yabancısı kadın bireyi ne hale koyacaktır? Ne hale koyduğunun müthiş bir temsilidir, “Bulyon” hikâyesi; ve yalnızlığı yadırgayan, dahası yalnızlığı ayıp bir şey ya da bir ceza gibi yaşayan ama yılmayan Ceylan’ın “selfi” fotoğraf çeken cep telefonuyla trajikomik macerası. Evlatlar kimi kez şehrin uzak bir kesiminden de öteye hatta sınır ötesine savrulmuştur. “Sarı Işık”taki dar gelirli aile anası Türkan Hanım’ın kızı gibi. Neoliberalizmin teknolo jiyi kullanma biçimi ve erkek buyurganlığı dır, Türkan Hanım’ın kocasıyla oluşturduğu iki kişilik ailenin kazancını büsbütün biçen. Televizyon tamircisi koca, plazma televizyon devrinde iş bulamamaktadır. Ve karısının ça lışmasına hiçbir zaman izin vermeyerek aile yi tek gelire mahkum etmiştir. İşte şimdi Az rail kapıdadır ve Türkan Hanım’ın, ölüm dö şeğindeki kocasının hastane masrafını öde Şehrin şanssızları... yecekbileparasıyoktur.“SarıIşık”hikâyesi içe dokunur. Kim bilir şu anda kaç kadın sevgisiz soğuk evlilik ilişkileri içinde yavaş yavaş sönmektedir… Ama Seray’ın kadınları öyle kolay kolay yılmazlar. Türkan Hanım akla hayale gelmeyecek yaratıcı bir çö züm geliştirerek en azından bir süre için pa Seray Şahiner’in kalemi, edebiyat yaratıcılığının vazgeçilmez niteliği olan, kurmaca rasal açıdan rahatlayacak ve belki kendi bilincine bile aşikâr olmadan sevgisiz yılların kişilerin acılarını /sevinçlerini ve açmazlarını okura hissettirebilme yeteneğini taşıyor öcünü alacaktır. Kitabın, köy yaşamına değinen tek öy ERENDIZ ATASÜ Seray Şahiner, acı bir kadın feryadı olan Antabus’la duyurdu edebiyatımızda sesini. Sonra Kul geldi. İkisi de büyük şehrin kıyısında yaşayan şanssız insanların hayatlarından kesitler sunuyordu. Hepyek gene büyük ölçüde bu kesimi canlandırıyor. Şehrin kıyısında yaşayanları özellikle konu alan iki büyük yazarımız geliyor aklıma. Orhan Kemal ve Sait Faik. Orhan Kemal, kimi öykülerinde ve İstanbul romanlarında inceler “kenar mahalle” sakinlerini; onları sosyalist bir siyasal bilinçle ve şefkatli bir yürekle anlatır; mizahi bir dokunuş da vardır yer yer. Sait Faik hem şehrin hem denizin kıyısındakilere eğilir; daha şiirsel bir tonda sürer yazdıkları, kendi yalnızlığının içinden kurar öykü kişileriyle iletişimini; yazdıkları yüreğe dokunur. Aradan geçen zamanda “şehir” de “şehrin kıyısı” da değişmiştir. Şehir nice kı yısını yuta yuta yayılmış, azmanlaşmış, heterojen yapısında nice eski kıyıyı çatlak örneği barındıran bir uyumsuz canavara dönüşmüştür. Şehrin özgün dokusunun yediği son darbe olan “kentsel dönüşüm” adlı rant pazarında, hâlâ Orhan Kemal zamanına özgü kimi özellikleri örneğin hemşeri veya komşu dayanışmasını koruyan “mahalle”nin nasıl darma duman olduğunu, özellikle korunmasız kadın birey açısından inceleyen, dikkate değer bir yapıttır Şahiner’in Kul’u. Kul’un başkişisi kapıcı kadın, şehrin göbeğinde ama hayatın kıyısında durur. Artık şehrin kıyısında yaşayanlardan değil, hayatın kıyısında yaşayanlardan söz etmekteyiz! İşte Hepyek bu insanların hikâyelerinden oluşur, köy yaşamına değinen “Ufuk Çizgisi” dışında. Seray Şahiner’in kalemi, edebiyat yaratıcılığının vazgeçilmez niteliği olan, kurmaca kişilerin acılarını /sevinçlerini ve açmazlarını okura hissettirebilme yeteneğini taşıyor. Yazarımız, şansı bir türlü dönmeyen, durmadan yaşam zarını yek atan kadersizleri olanca gerçeklikleriyle çiziyor; pa ra hırslarıyla, sınıf atlama amaçları ve zamanla kine dönüşebilecek kırılgan onurlarıyla, küçük kurnazlıklarıyla, birbirleriyle çıkar amaçlı ama kısır didişmeleriyle veriyor. Bu dokunuşların hepsini içeren “Personel Yemeği” kanımca hem portreler çizimi açısından hem de günümüzü anlamada yol gösterici bir sosyolojik çözümleme olarak bir öykü başyapıtıdır. Bilimkurgusal yanları da olan “Arkaik” öyküsünde şirket egemenliğine girmiş bir dünyada teknolojinin kâr amaçlı patolojik kullanımı ve bunun insanlarda yarattığı yıkım, siyasal söyleme başvurulmadan yapılmış yaman bir neoliberalizm eleştirisidir. KADIN SESİ Seray Şahiner kanımca Orhan Kemal ile Sait Faik arasında, mizahi bir tonu da kapsayan kendine has bir çizgi yakalamıştır; bu çizginin özgünlüğünü sağlayan ve sürdüren etmen, metinlerdeki kadın sesidir. Seray Şahiner kentin kadersizlerinin kendi içlerinde homojen bir grup oluşturmadıklarını, kadınların daha da talihsiz konumlarını unutma küsü ve nefis bir mizah örneği olan “Ufuk Çizgisi”nde, Seray’ın yılmayan kadınlarından biriyle daha karşılaşırız, imamın karısı Behiye ile. İki yüzlü cinsel ahlakı hicveden bu öykü tamamen yerel renkler taşır ama iki izlek aracılığıyla yerelliğini aşar. Seray Şahiner’i okumak, edebiyat adına ileri sürülen hayli eski ama çok doğru iki varsayımı anımsattı: “Edebiyat çağına tanıklık etmelidir” ve “Ancak yerel olan evrenseldir”. Varsayımların mutlaklaştırılmasının, edebiyat adına iddiası olan yapıtların kurgusal, dilsel, imgesel yanlarının göz ardı edilmesine yol açabildiği doğrudur; ancak bu iki varsayımın özündeki doğruluk ve haklılık payını görmemizi engellememelidir. Bugün edebiyatımızı dolduran inandırıcılıktan ve etkileyicilikten yoksun olay örgüleri, karton kişiler ve okurda şık bir paketi hevesle açıp da içinin bomboş olduğunu gören kişinin düş kırıklığını yaratan içeriksiz kurgu cambazlıklarından sonra Seray’ı okumak, dilimizin edebiyatına güven duygumuzu tazeleyen ve pekiştiren birkaç genç yazardan birini tanımak anlamına geliyor kanımca. n 9 Mayıs 2019 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle