23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖNÜL BAKAY’DAN ‘DELIRTILEN KADINLAR’ Kadın deliliği: kültürel bir başkaldırı Gönül Bakay’ın Delirtilen Kadınlar kitabı, çağdaş yazarların da yapıtlarına yer verdiği analizleriyle, “kadın deliliği”ne ilişkin kapsamlı ve ilgi çekici bir derlemeyi okurla buluşturuyor. HANDAN DEDEHAYIR D elilik ve kadın kavramının yan yana gelmesinin yarattığı çekicilik, tüm sanat alanları gibi edebiyatı da etkiledi. Gönül Bakay’ın Delirtilen Kadınlar kitabı, bu gerçeklikten yola çıkıyor. Bakay, ortaçağdan günümüze İngiliz ve Amerikan edebiyatında, 30 seçkin yazarın 37 yapıtını feminist eleştirinin temel kavramlarının ışığı altında inceliyor. Prof. Dr. Fatmagül Berktay’ın önsözüyle açılan kitap ilk bölümünde, Batı dünyasının yanı sıra Arap, Türk ve Osmanlı kültürünün deliliğe bakışını ele alıyor ve psikiyatrinin bir disipline dönüşmesiyle farklılaşan delilik yaklaşımının iniş çıkışlarında gezinerek günümüze ulaşıyor. İLK FEMINIST KARAKTERLER 14. yüzyılda Chaucer, Ortaçağın toplumdaki kadınerkek eşitsizliğine ilk dikkat çeken yazarı olarak öne çıktı. Canterbury Hikâyeleri yapıtında Chaucer’ın Bathlı Kadın tiplemesi ile ilk feminist kadını yarattığı söylenebilir. 16. ve 17. yüzyıllara damgasını vuran Shakespeare gerek insanlığın farklı tarihsel dönemlerine gerekse insanoğlunun ruh hallerine ve duygu dünyasına nüfuz eden yaratıcılığıyla yapıtlarında deliliği de derinlemesine ele almıştı. Hamlet piyesindeki Ophelia, Macbeth’teki Lady Macbeth ve Hırçın Kız’daki Kate karakterleri, iyi birer örnektir. Ophelia’nın düzensiz ve tutarsız sözleri karmaşık duygularının ve ruh ha linin dışavurumu olarak “kara sevda”ya tutulmuş kadına örnektir. Shakespeare bu karakterleri etkileyici bir incelik ve derinlikle ele alırken, yaşadığı toplumun kadına ve erkeğe ilişkin egemen değer yargılarını da gözler önüne sermiştir. Kate, erkek egemen toplumun kurallarına isyan etse de sonunda güçlü bir erkeğe yenik düşer. Desdemona tüm suçsuzluğuna rağmen erkekler arası bir entrikanın kurbanı olur. Sınır tanımaz hırsıyla kocasını felakete sürükleyen Lady Macbeth bu hırsının bedelini çok ağır öder. TAKMA İSİM KULLANAN KADINLAR 19. yüzyılda kadın yazarların, sorunlarına sahip çıkarak kendilerinin ve çevrelerindeki kişilerin yaşamlarını, duygularını ve iç dünyalarını kaleme aldıklarını görürüz. İlk önemli kadın yazarlar bu çağ ve sonrasında görünür olur, ancak birçoğu takma erkek isimleri kullanmak zorunda kalır: Mary Ann Evans “George Eliot”, Charlotte Brontë “Currer”, Emily Brontë “Ellis” ve Anne Brontë ise “Acton” adlarıyla eserlerini yayımlar. Dickens’ın aşkta mutsuzluğu işlediği Büyük Umutlar ve Collins’ın varlıklı bir kadının aile mirasını ele geçirmek için akıl hastanesine kapatılmasını konu alan Beyazlı Kadın romanları önemli örneklerdir. 19. yüzyıl edebiyatında artık deli kadın imgesi kültürel baskıyı temsil eder. Charlotte Brontë’nin Jane Eyre romanındaki Bertha Mason karakterinde olduğu gibi, ataerkil baskıya delilikle isyan eden kadın tipine sıklıkla rastlanır. Charlotte Brontë’nin Jane Eyre romanı, kadın deliliğinin kadınca bir başkaldırı olarak ortaya çıkışını simgeleyen bir yapıttır. Aynı özelliklere, 20. yüzyıl başlarında Jean Rhys’in Jane Eyre’e bir bakıma nazire olarak yazdığı Geniş, Geniş Bir Deniz romanında da rastlanır. Charlotte Perkins Gilman’ın 1892’de kendi yaşamından esinlenerek yazdığı Sarı Duvar Kâğıdı ise erkek ağırlıklı, kontrolcü tıbbın temsilcisi doktor eşinin baskısına ruhsal dengesizlikle karşı koymaya çalışan bir kadının yaşadıklarını ve duygularını dile getirir. Gönül Bakay’ın Delirtilen Kadınlar kitabı, çağdaş yazarların da yapıtlarına yer verdiği analizleriyle, “kadın deliliği”ne ilişkin kapsamlı ve ilgi çekici bir derlemeyi okurla buluşturuyor. n Delirtilen Kadınlar İngiliz ve Amerikan Edebiyatında Kadın Deliliği / Gönül Bakay / Kırmızı Kedi / 352 s. / Mart 2019 ONUR CAYMAZ’IN ‘DÜNYA EVI’ Şairin Dünya Evi Yer yer kızı Nar’dan da dem vuran Onur Caymaz’ın beşinci şiir kitabı Dünya Evi... NURDURAN DUMAN Şiir anlatmaz söyler, ne söylemediğindir üstelik. Kimi şiirin ise dinlemek istersiniz anlattığını. Eş dost olan dünya evinden, dünya olan eş dost evine geniş dar, yokuş baş aşağı, çukur tümsek, alçak yüksek bir yolu kat ederek gidip gelen bir şiirse hele bu. Eskilerin eşliğinde, çoğu bizim büyüklerin, Karacaoğlan, Yunus Emre, Dağlarca, Şeyhoğlu, Tevfik Fikret, sayılıp örnek alınmış daha nicesi… Sonra onların da gölgesi olabilir, dinleneceğiniz rüzgârlı yerler var. Dinlenirken, o gölgede yorgunluğunu dindirmek isteyeceğiniz, din lenmeyi pek bilmeyen çökkün yüzlü iyi yürekli babalar. Merak edersiniz evine ekmek götürüp götüremediğini, okutup okutamadığını kız çocuğunu. “anneler düştüğünü hatırlar babalarının / çocuklar güzelliğini”… Hayal edersiniz sonra, umut arzu karışık, genç kadının okuyup doktor olduğunu. İnsan denen varlığın babalık halinin kordan kuyularına bakıp esintili bulutlarında gezinerek, yer yer kızı Nar’dan da dem vuran Onur Caymaz’ın beşinci şiir kitabı Dünya Evi. “Nar, küçücük teknesiyle aşıp giderken / yaş almanın köpüklü dalgalarını / ardında yorgun yelkenlimle ben / öpeceğim sularda çiçek açmış adımlarını.” Caymaz, kitap boyunca kendi kişisel tarihine ama daha çok Anadolu’ya bakıyor. Yaşamın yer yüzünde dolaşan gövdesini somut kılıyor şiirinde. Dizeler arası boşluklarda ayağa dikilen, harfler çemberinin dışından gelip elle tutulur oluveren bir dolu hikâye… İyi düşünülmüş, iyi ki düşünülmüş, kitap kapağını süsleyen oyalı yazmaya baktığınızda neler söylediğini söyleyiveriyor zaten Dünya Evi. SONSUZA DEK YARATICI ZAMAN Kolonya kokan otogarlar, kadife trenler, oteller, imza günleri, bavullar. Adana’da bir sabah duman altı kebapçılar, Opera Pasajı’nda bazı geceler senfonisi, dağ yolunda Lorca akşamı. Terk edilişlerde bir yerden bir yere atıldığını duyan mektuplar, bizim Nâzım’ın kızıl atkısı, ceviz pipo ya da Magritte, ya da sevgilinin aldığı pikap. Gü neşleri döven ağır Şaman, üç beş satır Refik Halit’ten, tek harfi farklı Ahmet ile AhmedErhan ile Arif’in ortak Ah’ları, dil denen mor kelebek. “yol dedi her şey bana, yol ötedeydi, orada”. Hepimiz zamandan mı yapıldık sahi? “Şiir” diyor Onur Caymaz, dünya evine girerken kitabının başında, “sonsuza dek yaratıcı zaman, kutsal sular…” Sonra ekliyor beşinci şiir kitabı diye imleyerek “beşinci durak” dediği ön yazısı bir yere gelince: “Bakraçlar sokaklara çıkartılmış, ötede yaklaşan baharın kokusu var, şurada Selçuklu camiler, burada da Gazi Paşa cumayı kılmış. Gizliden severim Paşa’nın izini sürmeyi; bir adamın yalnızlığıdır ki tümden şiir.” Bilmenin, görmenin, önden gitmenin yalnızlığı değil mi çokça Paşanınki? Yoksa ardından geleni, yanında durmaya çalışanı çok. Önden gitmek, önceden görmek de şiir… değil mi? Şiirin öngörmesi gibi, öngitmesi. Şiir de hem çok kalabalık hem tek. Peki ya şair? “Harflerdeki zehre giden” ağır Şaman mıdır şair, yine şairin sakla(n)dığı evrende bir yere? Sahi şair kimdir, şiir kimin? Nerededir ikisi de ve nereye? Ne? “Söyler misin neden çıplak yüzmüyorduk, niye” n Dünya Evi / Onur Caymaz / Kırmızı Kedi / 95 s. / 2019 14 9 Mayıs 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle