15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

[email protected] AĞAÇ ‘Sanat Fikir Aksiyon’ Haftalık : 14 Mart 1936 29 Ağustos 1936, Sayılar: 1 17 Sahibi: Necip Fazıl Kısakürek Umumi Neşriyat Müdürü: Halil Vedat Fıratlı Müdür: Zahir Sıtkı Güvemli T ürkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, başkent Ankara’nın oluşturduğu uluslararası siyasi çevre birinci derecede önemliydi. Bu işi devlet organizasyonuyla siyaset adamları gerçekleştirdi. Başkent sıfırdan yaratılıyordu, bu nedenle ülkenin kalbine yaraşır bir kültür çevresi kurmak gerekiyordu. Konservatuar, Devlet Tiyatrosu ve Devlet Opera ve Balesi zaman içinde kuruldu. Yayıncılık konusunda Hasan Âli Yücel’in yönettiği Milli Eğitim Bakanlığı görkemli bir programı hayata geçirmek için kolları sıvamıştı. Sivil yayıncılık konusunda İstanbul büyük bir deneyim taşıyordu. Ankara ise bu konuda henüz işin başındaydı. “Kadro” (1932), “Varlık” (1933), “Çığır” (1933) ve “Yücel” (1935) Ankara’nın kültürel alandaki en önemli dört dergi girişimiydi. 1936’da Necip Fazıl Kısakürek’in “Ağaç”ı yeni bir halka olarak gövdeye ekleniyordu. AĞAÇ’IN İKİ ÖNEMLİ MİMARI Necip Fazıl Kısakürek, İş Bankası’nda memur olarak çalışırken Celâl Bayar’ı haftalık bir dergi için ikna eder ve İş Bankası ile Sümerbank’ın bir yıllık reklam gelirini toptan ister. Bu isteği karşılanır. Kısakürek’in desteğini aldığı iki önemli yaratıcı vardır; Ahmet Kutsi Tecer ile Ahmet Hamdi Tanpınar. Ardından Sait Faik ve Sabahattin Ali gibi edebiyatımızın bütün zamanlardaki öncüleri de “Ağaç”a katılır. Çok iyi bir kadro kurulur. Ancak Kısakürek para harcamasını çok sevdiği için reklam gelirleri suyunu çeker ve dergi 17. sayısında kapanır. Kısakürek, “Ağaç”ın çıkış amacını derginin adından yola çıkarak kurar; bir metafor olarak kullanılan “ağaç”, bir dünya görüşü, bir felsefi bakış olarak manifestosunun dokusunu oluşturur. “Adımız” başlıklı bu metnin son paragrafı şöyledir: “Ağaç bize, dünyaya geldiğimiz günden bugüne kadar içimizi dolduran anlama ve arama sıkıntısının dehşetli anatomisi halinde görünüyor. Gözlerimiz ona daldığı zaman, garip bir rontgen ışığı altında ruhumuzun bin bir kollu iskeletini görmüş gibi ürküyoruz. Sanki bu fevkalâde şahsiyetin hendesesindeki nizamla, içinde Allah’ın sırları yatan ruhumuzun hasret çektiği nizam arasında gizli bir yol meydana çıkarıyor.” İkinci sayının başyazısı, “Allahsız dünya”dır. Kısakürek, bu metninde bütünüyle benliğini yitirmiş bir dünyada alınması gerekli tutumu son cümlesinde şöyle kurar: “Perişan ruhumuzu düzene sokacak olan iman! Davamız seninle!” SPIRITÜALIST DÜNYA GÖRÜŞÜ Bu zemin, Kısakürek’in ilk dergisi “Ağaç”la başlayıp hep sığınacağı spiritüalist (ruhçu) dünya görüşünün başlangıcını oluşturur. Başkent’in halkçı tutumu, İstanbul gibi 700 yıllık bir imparatorluk geleneğine ruhen bağlı olan aydınlar için “materyalist” bir tutum olarak görülüyordu. Bu bağlamda “Kadro”, “Varlık” ve “Yücel” gibi dergiler eleştiriliyordu. Toplumcu edebiyatçılarla birlikte görünen, onların bazı dergilerinde yazan Kısakürek’in, henüz ruhçu halleri bilinmiyor olmalı ki, “Ağaç”ta dünya görüşü olarak birbirlerine karşıt edebiyatçılar bir araya gelebiliyordu. Kısakürek, kısa süren “Ağaç” serüveninden sonra 1943’te “Büyük Doğu”yu çıkarır ve ilk üç yıl, yine “Ağaç”taki kadro anlayışını sürdürür. Kısakürek’in bir cumhuriyet düşmanı olduğu anlaşıldığında, toplumcu edebiyat çevrelerince dışlanır; artık kendi kumkumasıyla ve müridleriyle yeni bir cemaat oluşturur. “Ağaç”, bir edebiyat dergisi olmakla birlikte öteki sanat dallarına, özellikle resim, müzik ve sinema üzerine eleştirel metinlere yer verir. AĞAÇ’IN BAŞLICA YARATICILARI: Sait Faik, Samet Ağaoğlu, Sabahattin Ali, Nurullah Berk, A.H. Çelebi, A.M. Dıranas, Sabahattin Eyuboğlu, A.Ş. Hisar, N.F. Kısakürek, Fikret Adil, Z.O. Saba, Cevdet Kudret, A.H. Tanpınar, C.S. Tarancı, A.K. Tecer, M.Ş. Tunç; Abidin Dino, Arif Dino, B.R. Eyuboğlu, Zahir Güvemli, Turgut Zaim. AĞAÇ’TAN BAZI BAŞLIKLAR: A.Ş. Hisar, “Benzeyişlerimiz”; F. Adil, “Şarlo ve son filmi”; Sabahattin Ali, “Kafa kâadı”; N.F. Kısakürek, “Zaman”; “Ne ileri ne geri”, “Şiirin macerası”; A.H. Tanpınar, “Şiir”; S. Faik, “Kalorifer ve bahar”; A.M. Dıranas, “Neden sonra”; M.Ş. Tunç, “Şiir ve fikir”; Sabahattin Eyuboğlu, “Bilmeceler cennetinde”; A.K. Tecer, “Halay”; N. Berk, “Resim nedir?”; C.S. Tarancı, “İkinci diriliş”; Z.O. Saba, “Minareler”; S. Ağaoğlu, “Rüya”; C. Kudret, “Yaşayan ölüler”; A.H. Çelebi, “Mevlânâ’nın rubaileri”. “Ağaç”ta şiir ve hikâyeler dikkat çekici bir birikim oluşturur. Kısakürek, Tanpınar, Tecer, Dranas, Tarancı, Saba’nın şiirleri; Tanpınar, Sabahattin Ali, Sait Faik ve Samet Ağaoğlu’nun hikâyeleri, yaratıcılarının en çok tanınan yapıtları arasında yer alacaktır. n 22 16 Mayıs 2019 Çağdaş Hayyam: Haydar Eroğlu Nasıl ki Hayyam rubaileriyle her şeyi sorgulamışsa, Haydar da Hayiq’ler’iyle her şeyi sorguluyor, aklın terazisinde tartıyor. A. KADIR PAKSOY M ustafa Kemal Sivas’tan Ankara’ya gelirken Hacıbektaş’a da uğrar. Burada bir gece konaklar. Hacıbektaşlılarla söyleşi sırasında, Mustafa Kemal’i dinleyen erenlerden biri, “Sanki Pirimiz (Hacı Bektaş) yeniden dünyaya gelmiş gibi” der. Ben de 2019 Oğuz Tansel Şiir Ödülü’nü Gültekin Emre ile paylaşan Haydar Eroğlu’nun Hayiq’ler’ini okurken, “Sanki Hayyam yeniden dünyaya gelmiş gibi” demekten kendimi alamadım. Nasıl ki Hayyam rubaileriyle her şeyi sorgulamışsa Haydar da Hayiq’ler’iyle her şeyi sorguluyor, aklın terazisinde tartıyor. Sekiz yüzyıl önce Hayyam, nasıl ki zamanının sultanına kafa tutmuş, onu hicvetmişse Haydar da günümüzün muktedirine kafa tutuyor. İşte bu bağlamda cuk oturan iki dörtlük: “Tarih tekerrür’müş böyle diyor anâne / Ne tanrıya gerek var, Abdülhamit’e ne / Muhtarı mısın kimin nasıl yaşadığının / Kaç çocuğumuzun olacağından sana ne!” Haydar Eroğlu’nun Hayiq’ler’ini yalnızca Hayyam’ın rubaileriyle özdeşleştirmek de yanlış olur. O aynı zamanda AleviBektaşi felsefesinin, kör inancı sorgulayan Bektaşi mizahının da yeni örneklerini sunuyor bize. Çünkü Bektaşi, Tanrı korkusuyla değil, insan olduğu için, insanlığının gereği kötülükten uzak durur… Bu dörtlüklere Haydar neden hayiq demiş? Bunu da Oğuz Tansel Şiir Ödülü töreninde yaptığı teşekkür konuşmasında açıkladı: Haydar’la haiku’yu birleştirmiş, kendince bir sentez yapmış. Evet, bu dörtlükleri birer haiku olarak da okuyabilirsiniz. Hayiq’ler içinde beni en çok etkileyen, kitabın en güzel hayiq’i diyebileceğim dörtlükle bitireyim sözümü: Dün geçti, bugün böyle, yarın ne olur bilmem, Bundandır hayatı sık dokuyup ince elemem, Tekrar gelecekmişiz dünyaya öldükten sonra; Sizi bilmem amma ben bu gitgele gelemem! Haydar Eroğlu / Hayiq’ler / Ürün Yayınları / 86 s. / Nisan 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle