15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ABD Hayatın incelikleri Bundan 30 sene önce yazılan The Mezzanine olay örgüsüne sahip olmayan romanlardan biri. Hikâye bir yerden başlayıp başka bir yere gitmiyor. Sanki bir alana sıkışmış ve orada kalakalmış... MAYIS 2019 CAN SEMERCIOĞLU [email protected] Amerikan romanında geçmişten günümüze kadar süren, âdeta bir varoluş sebebi olarak da düşünülebilecek bir şey varsa, o da gündelik yaşam anlatısıdır. Gerçekçi romanlarla sınırlayabileceğimiz bu kümeye edebi kaygılarla yazılmış romanların yanı sıra yalnızca para kaygısıyla yazılmış romanları da dahil etmek mümkün. Gündelik yaşam anlatısını merkeze alan romanlarda Amerikan kültürüne has etnik ve kimlik unsurlarının bugünlerde daha ağır bastığını görüyoruz ama bundan yirmi otuz yıl önceye kadar sınıfsal konum ve orta sınıfın hali pür meali kurgu için bir kalkış noktası niteliğindeydi. Saul Bellow’un Herzog’u herhalde yüzyılın birey üzerindeki yıkıcılığını anlatması bakımından bu kümenin en büyük ve etkili elemanı olarak görülebilir. Konu bakımından 1964’te yayımlanan Herzog kadar güçlü ve teknik bakımından da okurun iştahını kabartan bir başka bir roman ise Nicholson Baker’ın The Mezzanine’i olsa gerek. OLAY ÖRGÜSÜ OLMAYAN ROMAN Bundan 30 sene önce yazılan The Mezzanine olay örgüsüne sahip olmayan romanlardan biri. Hikâye bir yerden başlayıp başka bir yere gitmiyor. Sanki bir alana sıkışmış ve orada kalakalmış. Gerçekten de öyle. Zira romanın tamamı aslında altmış dakikalık bir öğle molasında Amerikalı bir kişinin aklından geçenleri anlatıyor. Bu dakikaların karakterin yürüyen merdivende geçirdiği birkaç saniyesi ise romanın çıkış noktası. Kahramanın bir adı yok, zaten çalıştığı ve devasa olduğu anlaşılan binada bir isme sahip olmanın çok da bir önemi yok. O da yüzlerce benzeri gibi beyaz yakalı bir işçi sadece. Kahramanın aklından geçenler deyince bunun günümüz Türk edebiyatında kaçamak bir yol olarak kullanılan biçiminden söz etmiyorum elbette. Baker’ın karakteri asmakata çıkan yürüyen merdivende bir düşünce sistemi kuruyor ken Nicholson Baker dine ve ayrıntıların içinde boğuluyor. Tabii bol miktarda ironiyi de yanına alarak. The Mezzanine’in henüz başında kahramanın çözülen ayakkabı bağcığı ve bunun yürüyen merdivenlerle ilişkisi üzerine düşünmesini izliyoruz ki, basit bir kas hafızası olarak öğrendiğimiz ayakkabı bağlamanın özgürlük ve yaşam biçimimizle ilgisini öğreniveriyoruz. Ya da yürüyen merdivenlerin hayatımızdaki yeri ve önemi, işlevi ve işlevsizliği, burada güvenliği nasıl sağlayabileceğimiz ve kullanılan malzemenin kalitesi gibi aslında kullanırken üzerine kafa yormadığımız pek çok konu Baker’ın karakterinin odak noktası haline gelir. Yaşama dair temel noktalara dokunmayan bir karakterdir bu, küçük olanla, ayrıntıyla uzun uzadıya uğraşır. Gelgelelim, bütün ironisine ve içinde barındırdığı eğlendirici anlara rağmen The Mezzanine aslında bir kaygının romanıdır. Endişe duyulan bir şey vardır muhakkak ama kaynağının ne olduğunu bir türlü bilemeyiz. Yüz küsur sayfalık bu romanın en can alıcı noktalarından biri de Baker’ın, dipnotları romanın genelinde çok yoğun biçimde kullanmış olması. Bazen iki cümlelik olan dipnotlar romanın bazı yerlerinde sayfalara kadar ulaşabiliyor. Kimi ayrıntılar mikroskobik bir hal alıyor. Baker’ın karakteri, The Mezzanine’in belirli yerlerinde listeler yaparak bu ayrıntılardan bir tümlemeye de ulaşıyor. Baker’ın dipnotu kurguyla beraber kullanmaya başlayan ilk romancılardan olduğunun altını çizmek lazım. Baker’ın ilk romanı olan The Mezzanine, yazıldığı 1988 yılından bu yana içerik ve tekniğiyle gücünü korumayı başarmış ve pek çok yazara da esin kaynağı olmuş bir roman. Amerikan romanında siyasetin ağırlığının giderek arttığı bugünlerde The Mezzanine’in izinden giden romanların ortaya çıkması şaşırtıcı olmaz. n 2116 Mayıs 2019 Araştırma İnceleme, 191 sayfa Ahmet Kaya şarkılarının arka planına bakmak Ahmet Kaya’nınki 1957’de Malatya’da başlayıp 2000 yılında Paris’te sürgünde sonlanan, içinden göç, yoksulluk, devrimcilik, hapishane, albümler, konserler, şiirler, yasaklamalar, toplatma kararları, televizyon programları, ödüller, hayranlar ve şöhret geçen bir hayat. İlkay Kara, bu hayatın şarkılara da sinen yansımalarına bakarak bir tür “direnişin” ve “kapanmayan yaraların sesi” olarak Ahmet Kaya şarkılarındaki politik tutumları ele alıyor, Türkiye’deki toplumsal muhalefetin zaman içinde üre iği anlam dünyasını Ahmet Kaya şarkıları aracılığıyla açığa çıkarmaya çalışıyor. Hem Türkiye’deki toplumsal mücadelenin müzikle ilişkisine bakan hem biyografik olmasa da Ahmet Kaya’nın hayatının arka planına mercek tutan, okurken mutlaka eşlik edilecek şarkılar bulunacak bir kitap. www.iletisim.com.tr [email protected] vimeo.com/iletisim facebook.com/iletisimyayin twi er.com/iletisimyayin instagram.com/iletisimyayin
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle