15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

‘ELEŞTIREL AYDINLANMA VE SANAT’ ‘ELEŞTIREL AYDINLANMA, İNSAN VE KÜLTÜR İLIŞKISI’ ‘Toplum politik bir yapıdır, yansız olunamaz!’ İki yeni kitapla okurlarıyla buluşan Prof. Dr. Onur Bilge Kula, Aydınlanma Felsefesi ışığında eleştiri kavramını, kültürü biçimlendiren toplumsal çelişkileri ve çözüm önerilerini edebiyat metinlerinden örneklerle yorumluyor. FOTOĞRAF: MAHMUT TURGUT GAMZE AKDEMİR [email protected] Y eni yayımlanan “Eleştirel Aydınlanma ve Sanat” adlı kitabınızda, eleştiri ile özeleştiriyi temel alan düşünümsel aydınlanma kavramını; “Eleştirel Aydınlanma, İnsan ve Kültür İlişkisi” adlı kitabınızda ise dönüşüm süreçlerini ortaya koyuyorsunuz. Çözümlemelerinizi hangi kaynaklara dayandırdınız? Aydınlanmanın temel aldığı eleştirel akıl, bilgi, bilim, dünyasallaşma, sekülerleşme ve çağdaşlaşma kavramlarının, baskıcı ve çağdışı yönetimler ve kişilerce, insan hak ve özgürlüklerini, çoğulcu demokrasiyi ve toplumsal adaleti yok etmek için kullanılabildiğini ortaya koymaya çalıştım. Bu nedenle, eleştiri ve özeleştiriyi temel alan düşünümsel Aydınlanma kavramını tartışmaya açtım. Çözümlemelerimi dayandırdığım başlıca kaynaklar arasında Anadolu’da Hacı Bektaş Veli, Mevlana, Yunus Emre, Şeyh Bedreddin, Pir Sultan Abdal, Nâzım Hikmet, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Ataol Behramoğlu vardır. Dünyada ise Sokrates, Kant, Hegel, Marx, Freud, Lukacs, Bakhtin, Walter Benjamin, Bloch, Brecht, Foucault ve Habermas gibi filozof ve yazarlar aydınlanmayı dizgeleştirmiştir. n “Eleştirel Aydınlanma ve Sanat”ta, eleştirisizlik kültürü konusunda, egemen erkin refleksleri ve tarihine ilişkin Anadolu’da hangi olguları öne çıkardınız? “Eleştirel Aydınlanma, İnsan ve Kültür İlişkisi”nde, eleştirel aydınlanmanın direncini hangi kavramlar ışığında irdelediniz? Kant’ın deyişiyle, her insan, her toplum, engellenmediği sürece, kendini aydınlatabilir. Öte yandan, deneyimlerin de gösterdiği gibi, aydınlanmanın öğeleri olan bilgi ve bilim, baskıcı yönetimler ve erk tarafından araçsallaştırılabilir. Eleştirel Aydınlanma ve Sanat kitabımda serimlemeye çalıştığım gibi, her türlü araçsallaştırma girişimini önleyebilmek için, eleştirisizlik kültürü başta olmak üzere, bilimselleşme, ilerleme ve çağdaşlaşma gibi kavramlar eleştirel sorgulanmalı ve böylece düşünümsel aydınlanma anlayışı geliştirilmelidir. Eleştirel Aydınlanma, İnsan ve Kültür Eleştirisi’nde ise, tarihsel açıdan Türkiye’de özellikle düşünseldüşünümsel aydınlanmanın yeterince gelişmemesinin nedenlerini ortaya koymayı denedim. Eleştirel akıl ve özgür düşünmeye dayanan eleştiriözeleştiri birikiminin ve geleneğinin eksikliği, bu durumun başlıca nedenidir. Ülkemizde eleştirisizlik kültürü, dolayısıyla egemen erke boyun eğme ve her türlü insanlıkdışı uygulamalara katlanma eğilimi başattır. Böyle bir anlayış, kaçınılmaz olarak üretimsizliği ve ilkel bir insan sömürüsünü öne çıkarır. Bu nedenle, yazınsal üretimle desteklenen düşünümsel aydınlanma, baş ta kültür olmak üzere, araçsallaştırılmaya elverişli olan her türlü tümel kavramı eleştirel sorgulamak zorundadır. SANAT ÇOĞULLAŞTIRIR! n Bilim anlamı tekleştirir, sanat çoğullaştırır, diyorsunuz. Bunun özellikle yazınsal yapıtlar açısından anlamını açar mısınız? Bilim, bulgularını kavramlaştırır; doğrulanabilirliğini sağlamak amacıyla da kavramları tekanlamlaştırır. Sanat ise, Kant’ın deyişiyle, özgür ve özerk imgelem gücünün ürünüdür. İmgelem gücüne kural koyulamaz. Sanatın engellenmezliği de buradan kaynaklanır. Bilim yarar üretir; sanat, yarar amacı gütmez; güzeli duyumsama, tasarımlama ve anlatılaştırmayı amaçlar. n Edebiyatı “bir savaşım aracı” olarak görenlerle, “Edebiyat, parti denetimine sokulamaz” diyenlerin yaklaşımını hangi bağlamlarda değerlendirdiniz? Bilimde yanlılık olur mu? Sınıf çıkarları ve savaşımlarını her türlü gelişmenin itici gücü olarak gören Marx, “sanat, özamaçtır” belirlemesiyle, Kant ve Hegel’i benimseyerek, sanatı çıkar savaşımlarının dışında tutmuştur. Öte yandan Walter Benjamin, Lukacs, Sartre, Ernst Bloch ve Brecht gibi düşünüryazarlar, politik bir yapı olan toplum içinde yaşayanların, hiçbir üretim alanında yansız olamayacağını gerekçelendirmiş ve kanımca, yaşam onları doğrulamıştır. Bu konuda Nâzım Hikmet’in, “sosyalist bir şairim; ama kimseden buyruk almam” sözü yol göstericidir. Aziz Nesin, Yaşar Kemal gibi yazarlar toplumcuinsancıl bir anlayışı yapıtlarında içkinleştirirler; ancak hiçbir örgütün ya da gücün buyruğuna girmezler. YAZINSAL MARKSİZM VE ÇOKSESLİ KARNAVAL n Ernst Bloch’un “Marksizm ve Yazın” yazısı ile Mikail Bakhtin’in “Söyleşimsellik” kapsamında “karnaval” kavramına ayrı bir önem veriyorsunuz. Ne açıdan baktınız? Bloch yazısında, insanın sömürülmesi ve araçsallaştırılmasının nasıl ortadan kaldırılabileceğinin kuramı olan Marksizm’in sanatı, özellikle de yazını, insanlığın gelişiminin itici gücü olarak gördüğünü açımlar. Bu kuram sanatsal yaratımı özendirir. “İnsancıl olan, insana özgü olan nedir ve nasıl başatlaştırılabilir?” sorusunu sürekli güncel tutar ve buna yanıt arar. Bakhtin ise özellikle dilselyazınsal çoğulluğu, çoksesliliği öne çıkarır. “Açık bir tür” diye nitelediği romanı, toplumsal çeşitliliği, dünyayı yansıtma yeterliliği taşıyan başat yazınsal tür olarak değerlendirir. Bakhtin’e göre her dil, her düşünce özyapısı gereği çoğuldur. Bakhtin, “söyleşim” kuramını, Avrupa kültüründe her türlü çeşitliliğin özgürce dile getirildiği “karnaval” eğretilemesiyle açıklar. n Eleştirel Aydınlanma, “İnsan ve Kültür İlişkisi”nde Batı’ya ve Doğu’ya özgü olan ile olmayanları nasıl ayrımlaştırdınız? Bir kez dilselleştirilen ve kültürel bir öğe niteliği kazanan hiçbir düşünceye sınır koyulamaz; çünkü kültürler sınırlar içinde tutulamaz. Ayırıcı özellikler, her ülkenin özgün coğrafitarihseltoplumsal evrimleşme koşulları sonucu ortaya çıkar ve ancak bunlarla açıklanabilir. Örneğin, Osmanlı yönetimi sırasında Türk halkı, Mehmet Akif’in deyişiyle, İbn Sina’dan sonra dünya çapında bir düşünür çıkaramamıştır. Ben Şeyh Bedreddin’i de ekleyerek, Bedreddin’den sonra demek isterim. Kanımca, bunda yapay bir dil olan Arapça ve Farsça ağırlıklı Osmanlıcanın bilim ve eğitim dili durumuna getirilmesi ve Türkçenin yerini almasıyla ortaya çıkan dil parçalanmışlığı belirleyici olmuştur. Bu bağlamda bir kez daha vurgulamakta yarar görüyorum: Dil, tindir; tin de dil. Biri olmadan öbürü olamaz. Bu tür özgünlükler kültürler, diller ve yazınları ayırır. Öte yandan, tekil yazınları çekici kılan da bu ayırıcı özellikleridir. Ayırıcı tekil özellikler olmasa ulusal yazınlardan söz edilemezdi. n Eleştirel Aydınlanma ve Sanat / Onur Bilge Kula / Tekin Yayınevi / 440 s. Eleştirel Aydınlanma, İnsan ve Kültür İlişkisi / Onur Bilge Kula / Tekin Yayınevi / 375 s. / 2019. 10 16 Mayıs 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle