17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

>> Dördüncüsü ise, 1980 sonrasında Devrimci kimliğini unutarak Cumhuriyet Devriminden kopan ve neoliberalizmin getirdiği kültürel kimlikler temelinde siyaset yapmayı benimseyen, kendisini sol, sosyalist, aydın, ilerici olarak tanımlayarak siyasete soldan bakanlardır. Sınıf bilincinden uzaklaşarak bu temelde yapılanan sendikal hareketler, neoliberalizmin kendilerine biçtiği kimlik siyaseti rolünü üstelenen “sol” siyasi partiler ve bu partilerde toplumcu mücadeleyi ideoloji temelinde değil de kişisel çıkarları ve kazanımları temelinde yapan ve bir arada duramayan “sol” siyasetçilerdir. n 1940’lardan bu yana uygulanan politikalardan zarar gören ve yoksullaşan halk neden aynı partilere destek veriyor? Sağ siyaset yani kapitalizm, özellikle de günümüzde AKP, gündem yaratmada ve algı yönetiminde başarılıdır. Önce, eğitimsiz ve ekonomik açıdan güçsüz bir duygu toplumu yaratıldı. Sonra bu toplumun yükselen inanç ve milliyetçilik duyguları üzerine siyaset yapıldı. Yaratılan algı; Sağcılar Müslüman, milliyetçi, vatansever, namusludur. Solcular ise komünist, vatan haini, dinsiz, imansızdır. Bu algıyla halkı siyaseten sömürerek ‘oy’larını aldılar, uyguladıkları politikalarla da emeklerini sömürdüler. Halkımızın, bugün yaşadığı ekonomik sorunlara, işsizliğe, yoksulluğa bakmadan hâlâ AKP’nin daha doğrusu Recep Tayyip Erdoğan’ın peşinden gitmesinin bir nedeni de bu algı yönetimidir. Sürekli “mağdur ve mağrur” rolü oynayan AKP’nin kullandığı araç da, dindir. Bu siyasetin karşısında aynı zeminde, aynı yöntem ve söylemlerle siyaset yapmakla halkta güven algısı yaratılamaz, iktidar da olunamaz. VATAN SEVGİSİNİN YERİNİ LİDER SEVGİSİ ALDI n Size göre yurdu sevmekten günümüzde kast edilen, anlaşılan ne? Yurt sevgisinin yerini lider sevgisi aldı desem yanlış olmaz. Ulus bilincini yitiren ve bireyselleşen toplum yapısında yurt, ülke, devlet gibi kavramlar değerini yitiriyor. Ülkenin ve Ulus’un ortak çıkarlardan ve hedeflerinden uzaklaşılıyor. Ne kadar zarar verirse versin yine o liderlerin peşinden gidiliyor. n Marshall Yardımı ve Thornburg Raporu’ndan bu yana ABD’ye göre Türkiye Cumhuriyeti nedir? Bugün ABD’nin gözünde Türkiye önemli bir askeri üs bölgesi, Ortadoğu’da ve uluslararası alanda ABD’nin çıkarları doğrultusunda hareket eden sadık bir müttefik, doğal kaynakları kullanılabilen ve 80 milyonu aşan nüfusuyla iyi bir pazar olan, ekonomik açıdan bağımlı bir ülke. n 1980 sonrası ortaya çıkan Küreselleşmenin ülkemize yansıması nasıl oldu? Küreselleşme bir vitrin, sahibi de kapitalizm. İsteği; Ulus toplum ve ulus devlet olmayacak. Devlet ekonomiden, eğitimden, sağlıktan kısacası üretimden ve kamu hizmetinden uzaklaşacak ve yerini özel sektöre, sermayeye daha doğrusu kendisinin olan uluslararası sermayeye teslim edecek. Bu da yetmez; sınırlar ve gümrükler uluslararası sermaye için açılacak, ülke yolgeçen hanına dönecek. Ekonomi, serbest piyasa ekonomisi adı altında devletin değil, sermayenin kurallarına göre işleyecek. Bu düzende kapitalizm silah olarak, parayı (döviz) kullanıyor. Türkiye Cumhuriyetini 1940’lardan bu yana yardımlarla borçlandırdı. Sanayiyi yok et ti, üretimi engelledi. Tek gelir kaynağı kaldı; halktan toplanan vergiler. Alınan borçların geri ödemesi gelince o da yetmedi. Borcu borçla ödemek de çare olmadı ve son çare olarak bugün olduğu gibi varlıklarımız, topraklarımız satılmaya başlandı. KURTULUŞUN ANAHTARI KADINLARDADIR n Cumhuriyet’in Kadınları tanımlamanızla Kurtuluş ve Kuruluş mücadelesinde canıyla, kanıyla, emeğiyle var olan kadınlarımıza da yer veriyorsunuz. Anlatır mısınız? Kurtuluş mücadelemizin her alanında yer alan binlerce isimsiz kahraman kadınımızın varlığı ve mücadelesi göz ardı edilmektedir. Kadınlarımız, kazanılan özgürlüğün ve bağımsızlığın gerçek sahipleridir. Cumhuriyet Devrimini sahiplenerek eğitime, çalışma yaşamına ve toplumsal yaşama katılmışlardır. Cumhuriyetin Kadınları ve mücadeleleri bilinmeli ki, toplumumuzda var olan “Kadınlar hiç mücadele etmeden haklara sahip oldular” algısı kırılsın. Bugün iyice görüldüğü gibi kadınları toplumdan dışlamak, toplum yaşamından uzaklaştırmak ve eve hapsetmek politikası yürütülmektedir. Kadınların, kendilerini insan ve yurttaş olarak gören Cumhuriyet Devrimine dün olduğu gibi bugün de sahip çıkmaları gerekmektedir. Çünkü kadın toplum yaşamında var olursa, toplumu karanlığa taşıyamazsınız. n Liberalizmin aydınlarımızın katledilmesinde etkisini nasıl yorumluyorsunuz? Liberalizm hep açtır ve hep çok kazanmak ister. Kendisi dışındaki her toplumu ve ülkeyi bir müşteri ve pazar olarak görür. Temel politikası, “böl, parçala, yönet”tir. Bu döngüyü kırmak ve halkı bu düzene karşı uyandırmak isteyen aydınlar ve toplum önderleri ne yazık ki tarih boyunca yok edilmişlerdir. Onları unutmamak, unutturmamak ve mücadelelerini yürütmek hepimiz için bir insanlık ve yurttaşlık görevidir. ATATÜRK’ÜN UYARISI BUGÜN İÇİN DE GEÇERLİ n Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün geldiği yol ayrımından çıkabilmesi için öngörü ve önerilerinizi sorarak bitirelim söyleşimizi? Bu karanlık yoldan çıkışın ilk koşulu, Bilsay Kuruç’un saptamasıyla, Sol’un kendi arasındaki duvarları yıkmasıdır. İkinci koşul; kendisini demokrat, cumhuriyetçi, aydın, Atatürkçü, Kemalist, sosyal demokrat, demokratik solcu, sosyalist vb olarak tanımlayan, yaşama toplumcu pencereden, siyasete soldan bakan herkesin Halkçı, Devrimci niteliği ile Demokratik Laik Cumhuriyet ortak paydasında buluşmasıdır. Cumhuriyet bir “Devrim”dir. Bu Devrimi sürdürecek olan da bu ülkenin aydın insanları, yurttaşlarıdır. Bizleriz. Yeter ki, kendi Devrimimize sahip çıkalım. Cumhuriyet Devrimimizin önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün 93 yıl önce yaptığı uyarı ve çağrı bugün için de geçerlidir: “Biz, büyük bir devrim yaptık. Ülkeyi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. Birçok eski kurumu yıktık. Bunların binlerce taraftarı vardır. Fırsat beklediklerini unutmamak gerekir. Ulusun ve devrimin içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için, bütün ulusalcı ve cumhuriyetçi güçlerin bir yerde toplanması gerekir.” n Aklın Yolu Cumhuriyet / M. Tevfik Kızgınkaya/ Telgrafhane Yayınları / 590 s. / 2019 918 Nisan 2019 TANER TİMUR’dan düne, bugüne, İslamlaiklik tartışmalarına dair temel bir yapıt! Taner Timur İslam, Laiklik ve Aydınlanma Savaşı 272 sf., 24 TL Yçeıkntiı! • İslamiyet nasıl bir toplum yapısı ve değerler sistemi içinde doğdu? • İslam’ı Yunan felsefesiyle buluşturan ve bir kültür devrimine yol açan çeviri akımı, hangi sınıf temelinde ve ne gibi dürtülerle ortaya çıktı? • Kuran’ı “Allah’ın yaratılmış sözü” kabul eden Mutezile ne istiyordu? Bu aydınlanmacı akım, Halife Mütevekkil döneminde nasıl karanlığa boğuldu? • “İçtihat kapısı”nın kapanması, nasıl 18. yüzyıldan itibaren İslam dünyasını sömürgeleşme sürecine soktu? • İran, Afganistan ve Mısır’da Cemaleddin Afgani, Hindistan’da Seyit Ahmet Han sömürgecilikle hangi tezlerle savaştı ya da uzlaştı? • Osmanlı Devleti’nde, yönetici zümre nasıl sekülerleşme yoluna girdi? Namık Kemal, dindevlet ilişkileri sorununda ne gibi tezler savundu? • Meşrutiyet’te Mehmed Akif, Cumhuriyet döneminde Necip Fazıl neden Namık Kemal’in de gerisinde kaldı ve laik Cumhuriyet’e cephe aldılar? • Ve bugün AKP iktidarı, Abdülhamid ve N. Fazıl referansları ile ülkeyi hangi yöne sürüklüyor? Tarihin bu yol ayrımında, bu sorular üzerinde çağdaş ve bilimsel bir yaklaşımla düşünmek ve tartışmak isteyenler için ufuk açıcı bir çalışma. YordamKitap YordamKitap YordamKitap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle