Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
obkula@hacettepe.edu.tr Humboldt, Goethe ve Schiller Üç yazarın birbiriyle ilişkisi, yazın tarihinin en verimli işbirliklerinden biridir. Yazınsal yapıt, yazan öznenin, dili düşünsel ve insancıl yetkinlikle sanatsallaştırmak amacıyla yaptığı bütün işlemleri kapsayan sürecin sonucudur. Yazarın özsel niteliklerinin dışavurumuyla, bir nesne niteliği kazanan yazınsal yapıtı okuma ya da alımlama, yazarın istencinden bağımsızdır ve yazınsal yapıtların kalıcılık kazanmasını sağlayan etkenliktir. Yazının bir başka öğesi olan yazınsal eleştiriyse, yazarca yazınsal yapıta içkinleştirilen estetik özyapıyı ortaya çıkarma girişimidir. Yazınsal yapıtın yazımı, yayımı, alımlanımı ve eleştirel değerlendiriminin belirleyici ortak yönü, bu edimlerin tümüyle öznel olmaları ve dil dolayımında gerçekleştirilmeleridir. Bu nedenle dilsellik ve öznellik, özellikle yazınsal eleştiride gözetilmesi gereken kavramlardır. DIL ILE YAZIN ARASINDA Dil ile yazın arasındaki özsel ilişki söz konusu olduğunda ilk akla gelen düşünürlerden biri de Wilhelm von Humboldt’tur. Çokdilli ve çokyönlü bir aydın olan ve yazınla iç içe olan bu düşünür, Berlin aydınlanmacılarının önde gelenlerindendir. 1789’da devrimci Paris’te bulunan bu filozof, 1794’te Jena’ya taşınır ve bu kentte Schiller ve Goethe’nin en yakın dostları arasına girer; bu iki ünlü yazarın âdeta danışmanı durumuna gelir. Humboldt’un eleştirel katkıları, Schiller’in Estetik Üzerine Yazılar ve Goethe’nin Hermann ve Dorothea yapıtlarına ve Faust’un özellikle Helena ile ilgili bölümlerine yansır. Bu filozof 1797’den sonra Paris’te Fransız yazarlar ve aydınlarla iç içe olduğu sırada dilyazın ilişkisini ve dil felsefesini belirginleştirir. 1803 1808 arası Roma’da Prusya elçisi olarak bulunan Humboldt’un konutu, sanatçılar ve aydınların buluşma yeridir. Alman eğitim dizgesinin çağdaş an Weimar Ulusal Tiyatrosu’nun önünde Goethe ve Schiller anıtı. layışla yeniden yapılandırılmasına yönelik öncü çalışmalar yapan yine bu filozoftur. “Kişisel olarak bana özgü şeyler arasında en fazla önemsediğim şey, Berlin’de yeni bir üniversite kurmaktır” diyen Humboldt, aynı adı taşıyan ve bugün de evrensel üniversite kavramının simgesi olan üniversiteyi kurar. Bu yeni tipte üniversite, kurulduğu günden itibaren öğretim ve araştırmanın bütünlüğü, bilim özgürlüğü, çok yönlülük ve dünyaya açıklık ilkelerine dayanır. Hegel’in de dersler verdiği ve rektörlük görevinde bulunduğu bu üniversitenin ana girişinde Karl Marx’ın “Filozoflar dünyayı sadece açıkladılar; önemli olan onu değiştirmektir” belirlemesi yer alır. HUMBOLDT’UN SCHILLER VE GOETHE’YE MEKTUPLARI Felsefe ve yazın çevreleriyle yakın ilişkisi, mektuplaşmalarına da yansıyan Humboldt, yazar ve düşünür Friedrich Schiller’e yazdığı mektupta (16 Ekim 1795), bu yazarın en başarılı yönünün drama ve özellikle kahramanlık türü olduğunu belirtir ve bu bağlamda trajik yönü ağır basan Wallenstein ve Maltalılar adlı yapıtlarını anar. Humboldt’un değerlendirmesiyle, Schiller, felsefe ve şiir türlerinde de “bir ressam” gibi, her şeyi yetkinlikle serimlemektedir. Bunda Schiller’in “canlı tinsel yaşamının” büyük payı vardır. Humboldt’un andığı Malta lılar, Schiller’in, Malta’nın Türklerce kuşatılmasını konulaştırdığı ve Türk imgesini belirginleştirdiği oyunudur. Bu oyunu, Batı Edebiyatında Oryantalizm II adlı yapıtımda ayrıntılı irdeledim. 16. yüzyılda Avrupa’nın birçok ülkesinden şövalyelerin yönettiği Malta, aynı Rodos gibi, Avrupa’nın güvenliği açısından Türklere karşı bir önkarakol olarak görülür. Aynı zamanda tarihçi olan Schiller, bu oyunun giriş bölümünde Kanuni tarafından kuşatılan Malta’nın yitirilmemesi için, başta İtalya olmak üzere, Avrupa ülkelerinin başşövalye La Valette’yi desteklemesinin gerekliliğini anlatır. Türk ordusu güçlüdür ve “Doğu’nun inançsız halkları Malta’ya akın etmektedir” diyen Schiller şu dizeleri yazar: “Denizin dalgaları gibi sayısız / Yıldızlar gibi dağınık, / Süleyman’ın halkları.” ELEŞTIREL VE DÜŞÜNSEL GÜCÜN EŞSIZ BIREŞIMI Humboldt en yakın arkadaşım dediği Goethe’ye yazdığı mektupta (5 Haziran 1805), Schiller’in ölüm haberinin kendisini derinden sarstığını belirtir ve yetkin imgelem gücü ile bilinen Schiller’i “uzun yıllar görüşlerini ve duygularını içten paylaştığı sınanmış bir arkadaş” olarak niteler. Bu dil filozofunun anılan mektubu, Schiller’in düşünselestetikyazınsal kişiliğine ilişkin değerlendirmeler içerir. Goethe’nin yalnız kaldığını, ancak Schiller’in tinini ve tınısını canlandıracağı için, Goethe’ye “sınırsız biçimde gıpta ettiğini” dile getirir. Humboldt, Goethe’yi sanatın tadını çıkarmak için o sırada Prusya elçisi olarak bulunduğu Roma’ya çağırır ve düzyazıyla çok şey üreten Schiller’in yazıp da yayımlamadığı bir şeyler olup olmadığını bilmek ister. Humboldt’un anlatımıyla, bir yazar, “düzyazıda dolaysız olarak kendisini dile getirir.” Schiller gibi yazarların yokluğu, “birçok şeyin ebedi olarak tümlenememesine” yol açacaktır. Derin sanat sevgisi ve yeterliliği olan Schiller’in “her oyunu, özünde yeni bir denemedir”; dramatik yapıtları, düşünselsanatsal yetkinliğinin kanıtlarıdır. Her yapıtında “eleştirel ve entelektüel gücün eşsiz bireşimini” gerçekleştiren Schiller olmadığı için, Alman yazını, doruklara ulaşamayacaktır. Humboldt’un yapıtları çoğulculuğu, evrenselliği ve insancıllığı simgeler. Theodor Kappstein, yayıma hazırladığı Humboldt’un Mektuplarından Bir Seçki kitabının başında, bu dil filozofunun şu görüşlerine yer verir: “Geçmiş ve şimdinin, gerçeklik ve edebiyatın sunduğu her şeydeki tek çekici uğraş, insanlığın bütün renklerinde insan gönlünü dolduran ve devindiren içsel duygulanımları bilme ve duyumsama uğraşıdır.” Humboldt’un dil ve yazın ilişkisi hakkındaki görüşleri, yazınsal yapıt ve yazın eleştirisi açısından bugün de güncelliğini korumaktadır. Bunları bir başka yazıda ele alacağım. n 6 18 Nisan 2019