29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1493’DEN KÜRESELLEŞMEYE Kolomb’un kanlı mirası Charles C. Mann, yabani bir domatesin hikâyesiyle başlattığı küresel yolculuğunda, tarihin akışının nasıl değiştiğine yanıtlar arıyor. GÜRER MUT [email protected] İ nsanlık ailesinin uygarlık adı verdiği miras, vahşi ve kanlı olduğu kadar heyecan verici deneyimlerle dolu. Bu deneyimler daha çok yıkımla özdeşleşse de, doğanın döngüsel işleyişinde yok oluşların bir anlamda sonuç değil, yeni başlangıçları yarattığı gözlemleniyor. Dünya tarihine ba kıldığında pek çok örnekle karşılaşmak mümkün. Örneğin 1493’te yeni kıtayı keşfeden Kristof Kolomb’un adaya adım atmasıyla başlayan sömürgecilik yarışı, yıkımı beraberinde getirirken yüzyılları etkileyecek bir gelişmeye neden oluyor. Charles C. Mann’ın kaleme aldığı Amerika’nın Keşfinden Küreselleşmeye 1493 Kısa Dünya Tarihi bu kanlı ve zahmetli yolculuğun adımlarını takip ediyor. Charles C. Mann, yabani bir domatesin hikâyesiyle başlattığı küresel yolculukta, monokültürel değişimlerin tarihin akışını nasıl değiştirdiğine odaklanıyor. Patates, şekerkamışı, tütün, kauçuk, pirinç, altın ve gümüş için girişilen toplu kıyımların sonucunda, istilacıların kendi yarattıkları yıkımdan nasıl etkilendiklerini bu yolculuk süresince görüyoruz. KOLOMB TAKASI Amerikalı gazeteci Charles C. Mann, yeni kıtanın keşfiyle birlikte küresel dünyanın ilk ikonu olarak gördüğü Kristof Kolomb’un muazzam bir ekolojik dönüşüme önayak olduğunu savunuyor. Bunu yaparken de, onu vahşi, açgözlü ve fanatik bir kolonist olmasının ötesinde değerlendiriyor. Mann, Kolomb öncesi birbirinden ayrı olan ekosistemlerin kolonyalizmle birlikte aniden bir araya gelmesini, küreselleşmenin ilk adımı olduğunu belirtiyor ve bu etkileşime ‘Kolomb takası’ adını veriyor. Küresel takas neticesinde mısır, Afrika’ya, tatlı patates Doğu Asya’ya ulaşırken bu ani biyolojik karşılaşma, hastalıklara, salgınlara ve toplu yok oluşlara da neden oluyor. Dahası yaşanan etkileşimde pek çok böcek, ot, bakteri ve virüs de kıtalar arasındaki ilk büyük yolculuğuna çıkıyor. Bunlarla beraber kolonileştirme olgusuna da değinen Charles C. Mann, dünya ticaretinin gelişim sürecinde yaşananları, ekonomik mücadeleleri ve ucuz işgücü için girişilen köle ticaretinin ilk nüvelerinin bu döneme ait olduğunu belirtirken, bu dönemin ilgi çekici ayrıntılarıyla da kolonilerin hikâyesini bizlere sunuyor. Eduardo Galeano, Latin Amerika’nın Ke sik Damarlarında da İspanyol fetihçilerin altın ve gümüşe olan açlığını yalın bir dille anlatır: “Aç domuzlar gibi saldırıyorlardı altına. Bir avuç amansız fatih, zırhlı atları, kılıçları ve bulaşıcı hastalıklarıyla ortalığı kasıp kavurarak ilerliyordu.” Mann ise bu vahşi saldırıyı Kolomb takasının bir sonucu olarak görürken, Asya ticaret yolu için İspanya’nın gümüşe ihtiyaç duyduğunu açıklıyor. HASTALIK VE KITLIKLAR ÇAĞI Merkantilist dönemin başlangıcıyla beraber değerli madenlerin istilası ile ipek ve baharat yollarının ele geçirilmesini izleyen süreç bir süre sonra tüm yeraltı ve yerüstü hammaddelerin istilasına dönüşmüştü. Charles C. Mann çalışmasında küresel felaketlerini sıralarken, Kolomb takasının Avrupa, Asya, Amerika ve Afrika kıtalarındaki doğa felaketlerine ve insanlar üzerindeki sonuçlara odaklanıyor. İrlanda’da patlak veren büyük kıtlık, Avrupa’daki salgın hastalıklar sonucunda ‘tabut gemileri’ ile yol alan milyonlarca insan Amerikan kıtasını yeni yurtları haline getiriyor. Çin’de ise verimli topraklara Amerika kıtasından ürünler ekilince temel besin maddeleri bundan büyük yara alıyor. Kısacası yapay seçilimle doğaya hükmetmek isteyen insan, içinde yaşadığı yerkürenin şartlarına her fırsatta yenik düşüyor. Amerika’nın Keşfinden Küreselleşmeye 1493 Kısa Dünya Tarihi bu anlamıyla insanın doğa karşındaki hoyratlığının, vahşiliğinin ve acizliğinin tarihini yansıtıyor bizlere. n 1493Kısa Dünya Tarihi / Charles C. Mann / Çev: Tuğba Kaya / Epsilon Yayınevi / 333 s. / Şubat 2019 MANETVELAZQUEZ VE ESTETIK MODERNIZM Modern sanatın iki esintisi Foucault, Manet ve Velázquez’in çalışmalarını Batı’daki temsile dayalı resim anlayışının ifade biçimleriyle karşılaştırıp farklılıklarını ortaya koyuyor. RUKIYE ALTINEL Bir sanat anlayışını modern yapan nedir? Ya da modern sanatın sınırları nerede başlayıp nerede biter? Çöpten, bir sanatçının dışkısından yapılan yahut kendini imha eden sanat eserleri ve daha nicelerinin ne anlama geldiğini anlayabilmemiz için, Kaprow’un sözünü hatırlamak yardımcı olabilir: “Eğer geçmişin bir parçası, hâlâ anlamlıysa, güncel eserlerde saklanması gereken, artık modası geçmiş aşırı biçimler değil, kişisel değer ve özgürlüğe dair özellikleridir.” Modern sanatın mottosu, geçmiş alışkanlıkların ötesinde, şeylere özerkliklerini kazandı rır; onu kesin kalıplardan çıkartmak ister; sanat arzuladığı şeyi canlandırabilir. Öyleyse, modern sanat, sanat eserine kendisi olabilme hakkını tanır. Yine de modernizmi anlayabilmek için yeterli değil bu sözler, modern sanatı daha anlaşılır ve somut bir çizgide ele almak için onun bugüne geliş sürecini incelememiz gerekir. EMPRESYONIZMIN ÖTESI İletişim Yayınları’ndan çıkan Manet, Velázquez ve Estetik Modernizm başlıklı derleme, Foucault’nun Manet’nin resmi hakkında Tunus’ta verdiği bir konferansın metniyle başlıyor. Foucault, Manet’in resimlerini Batı’daki temsile dayalı resim anlayışının ifade biçimleriyle karşılaştırıp farklılıklarını ortaya koyuyor. Fransız düşünür, Manet’nin yaptığı şeyin, empresyonizmin de ötesinde, 20. yüzyıl resmini başlatmak olduğunu iddia eder. Batı’da temsile dayanan resim, Quattrocento’dan beri, Foucault’nun deyişiyle bir “yan çizme, saklanma, göz boyama” oyunu oynayarak hem izleyicinin varlığını yadsımış, hem de resmin nihayetinde iki boyutlu bir tuval üzerine yapıldığı gerçeğini gizlemek istemiştir. Manet, yeni renk ve ışık kullanımlarının yanı sıra resim geleneğinin o güne kadar gizlemeye çalıştığı tuvalin maddiliğini de gözler önüne sererek, Batı sanatında bir devrim yapmıştır. Modernizmi anlamak için bir diğer önemli isim de Velázquez’dir Foucault için. Velázquez, resmin tam ortasının arka kısmına bir ayna koyarak mekânsal uzamı deforme etmiş ve resmin dışında olanı “içeri”ye almıştır. Eski resim geleneğine ait tablolardaki izleyicilerden kaçan karakterlerin tersine, bu iki isim izleyiciyi resmin bir parçası haline getirir. RESMİN SESSİZLİĞİ Kitapta, Carol TalonHugon ile David Marie’ye ait yazılarda, Foucault’nun Manet üzerine söyledikleri Bataille ve Fried’in bu konudaki analizleriyle karşılaştırılıyor. Bataille’a göre, akademik resme damgasını vuran hikâye anlatma özelliği Manet’nin resimlerinde bulunmaz; konu ifadesizleşmiştir, Manet’nin istediği, “resmin sessizliği”dir. Michael Fried ise Manet’nin o güne kadar Fransız resminde geçerli olan “seyirciyi yok sayma” geleneğinden açıkça koptuğunu öne sürer. Bataille, Foucault ve Fried, Manet’nin resimlerini farklı şekilde analiz etseler de buluştukları bir nokta vardır: Manet, seyirciyi şaşırtmış, pek çok bakımdan beklentilerini boşa çıkarmıştır. Görselleriyle anlaşılır, çevirisiyle oldukça akıcı olan bu kitap, kaynakça açısından da meraklılarını yönlendirici bir eser. Manet, Velázquez ve Estetik Modernizm, çağdaş sanata olan bakışımızı aydınlatacak ve farklı yorumlarla sanat tarihinde bizlere yol haritası çizecek. n ManetVelazquez ve Estetik Modernizm / Michel Foucault / Çev: Savaş Kılıç / İletişim Yayıncılık / 123 s. / Eylül 2018 1728 Mart 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle