29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

JAMES WOOD’DAN ‘HAYATIN EN YAKIN BENZERI’ İyi ki edebiyat var Çağımızın en önemli eleştirmenlerinden biri olarak gösterilen James Wood’un Hayatın En Yakın Benzeri adlı kitabı yayımlandı. Kurmaca yazarı gibi davranan Wood, “Neden?” başlıklı bir metinle açıyor kitabını. FADIME USLU G eçenlerde hiç tanımadığım birinin ölümünün ardından yapılan anma törenine gittim. Bir arkadaşımın küçük kardeşiydi, karısıyla küçük çocuğunu ardında bırakarak birden bu dünyadan göçmüştü. (s.17) İçtenliğin sıcaklığını hissettiren bu girişle yazar, okuruyla bir anlaşmanın temelini atıyor; bir gizi paylaşmanın anlaşması bu. Cenaze töreninde tanık olduklarını aktarmaya başlıyor. Kendi anılarından bir başkasının anılarına usulca süzülerek, erken yaştaki tükenişin karanlığını usul usul betimledikten sonra birdenbire “Neden,” diye soruyor. İnsanın neden ölümlü olduğunu sorarken, bu tek sözcükten oluşan muammanın temelini, soruyla biçimlenen yanıtları edebiyat çerçevesinde tartışıyor. Ve hemen ardından sanatın kendi hayatındaki, bireysel gelişimindeki “kurtarıcı” rolünü anlatmaya başlıyor. Etkilendiği kitapları, onu etkileyen nedenlerle koyuluyor anlatmaya. Sanatın kurtarıcı işlevi tam da buradadır. Eleştirinin kapısından çözümleyerek girer ve yine teolojideki yaratma mantığını edebiyatın yaratıcı gücüyle değerlendirir. Dini hikâyeleri ve ona duyulan inancı, romandaki hikâyeleri ve yaratıcısını tarihin herhangi bir noktasından çekip alır; her birinin yorum düzeyinde tamamlanmamış olduğunu varsayarak okurun zihninde nihai bir sonuca ulaştırmayı hedefler. Kimi zaman söz konusu hikâyeleri birbirinden ayrı, kimi zaman da birbirinin içinde değerlendirir. KURMACA NASIL İŞLER? James Wood, Harvard Üniversitesinde ders veriyor. Hayatın En Yakın Benzeri, dilimize çevrilen ikinci kitabı. Wood’un konferans metinlerinin düzenlenmesiyle oluşmuş. Dolayısıyla, dinleyici grubuna seslenişin tınısını da taşıyor. Wood’un dilimize çevrilen ilk kitabı Kurmaca Nasıl İşler?’de on ana başlık vardı, bu bölümlerdeki kısa pasajlar uygulamalı, çözümlemeye dayalı ders notlarını andırıyordu ve hayli eğlenceliydi. Edebiyat kanonlarının estetik anlayışını, dil ve anlatım duyarlığını, karakterlerin metinlerdeki işlevini irdelerken ağırlıklı olarak roman sanatının ortaya çıktığı andan itibaren modern yapısına ulaşıncaya kadar geçirdiği evreleri yorumlamıştı. Bir durum analizi yapar gibi, eserin can alıcı noktalarını örnek olay yöntemiyle okuyucuya deşifre eder gibi geçmişin ayak izinde bir bütün olarak kültürün kendisini aramıştı; kültürü adeta bir elbise gibi giyen yazarın zihninde bilinen yolların dışında başka yollar açarak okuru gezdirmişti. Kurmacanın geçerli olmasını sağlayan ana bileşenleri irdelediği kitabında yaptığı temel açıklamaların yanı sıra okurunu da içine çekmeyi başarabildiği bir tartışma alanı yaratmıştı. Hayatın En Yakın Benzeri’nde de ayrıntının ne denli yaşamsal olduğunu “Ciddi Biçimde Gözlemlemek” başlıklı bölümde aktarıyor yazar. “Kurmaca Nasıl İşler”deki “Detay” başlıklı bölümle birlikte okunduğunda etkisini daha da artıran nefis çözümlemeler yapıyor. Wood, kendi eleştiri yöntemini de anlattığı “Her Şeyi Kullanmak” başlıklı bölümde eleştirinin geçmişten günümüze geçirdiği aşamaları çözümlerken edebiyat kuramcılarının yönteminden de yararlanıyor. Hayatın En Yakın Benzeri’nin çevirmeni Ülker İnce, yazarın anlatım biçimine, sözlerindeki nüansa öylesine hâkim ki, kimi zaman yazarın üst üste yığdığı anlamı; dolayısıyla ele aldığı esere uyguladığı anlam baskısını zarif bir dil işçiliğiyle ortadan kaldırıyor. Okurken dile yönelik hazzı yaşamamızın nedeni Wood kadar Ülker İnce’nin ustalığı. İnce, kimi zaman da Wood’un anlamı örtülü bir biçimde verdiği ifadeleri, eleştirmenin eleştiri anlayışını açıklayarak okurun elinden tutuyor. Sözgelimi, yazarın denemesine başlık da yaptığı “Her şeyi kullanmak” (s.69) sözünü, bu sözü ne için kullandığıyla, göndermesiyle, göndermedeki gerekçeyle anlatıyor İnce. İnce’nin eleştiriye, eserini çevirdiği yazarın eleştiri anlayışının ne denli içine girdiğini, onun dilini ne denli koruyarak kurduğunu gösteriyor bu durum. Kitabı okurken neredeyse her paragrafta yeniden kendime aynı şeyi söylüyorum; iyi ki edebiyat var; gören gözleri, işiten kulakları buluşturan ne şahane, yaşamsal bir deneyim bu. n Hayatın En Yakın Benzeri / James Wood / Çeviren: Ülker İnce / Can Yayınları / 2018. AYHAN GEÇGIN’IN SON ROMANI: BIR DAVA ‘Yakın Türkiye Tarihi’ Ayhan Geçgin, son romanı Bir Dava’da “Yakın Türkiye Tarihi”ne mercek tutuyor. Amerika’da yaşayan, akademisyen Aslı, babasının bir gece apar topar tutuklanması üzerine Türkiye’ye geliyor. MURAT ÇELIK [email protected] A miral, bir baba. Darbe planı yapmaktan göz altına alınan askerler arasında. Fakat ortada suça ait bir delil yok, iddianame sorunlu, yargı ilkin yıpratma yöntemini tercih ediyor. Aslı’nın kocası David, Yahudi. Askerlerin yakınlarının dış mihraklarla bağlantısı olduğunu ispat için bir gazetede pasaport bilgileri yayımlanıyor. Şehirden çok uzak bir yere kurulan cezaevi tercih ediliyor, görüş yasak değil ama bu bir yıpratma, intikam harekâtı. Aslı AmerikaTürkiye arası gidiş gelişler yapıyor. Oğlu Can ve kocası David de ona eşlik ediyor, uzakta bir yerde varlığı bilinen ailenin parçası olmak için çaba gösteriyorlar. Aslı farkına bile varamadan, kaçıp gittiği “yuva”sına, babasının odasına yeniden dönüyor. Şehrin yabancısı buluyor kendini. Geçmişine tanık biriyle, Mehmet’le, karşılaşıyor sonra. Buralı olmaya çalışarak gidiş gelişlerini azaltıyor. Yeni Türkiye’ye de bir parantez açmak gerekir. Giden suçlanır, kalıp mücadele et meyenin yurdu yok sayılır. Aslı’nın annesi de ev içi tartışmalarından birinde şöyle söylüyor: “Ya, ya, gittin. Siz böyle yaptığınız için onlar başta şimdi. Herkes kendi hayatını düşündüğü için Cumhuriyet böyle sahipsiz kaldı, bunların eline kaldı.” (s. 112) O TÜRKİYE ARTIK YOK Babasının kalp krizi geçirmesi sonucu hastanede ameliyat edilmesi ve kapısında askerle bir odada tutulması sırasında, görüş izni için, savcının tutum ve davranışları da yeni devleti temsil ediyor: “… artık her şey normalleşiyor. Yasalar herkese uygulanıyor, görüyorsun. Bazıları hâlâ ayrıcalı ğı var sanıyor, kendini yasalardan üstün sanıyor. Belki sen de öyle sanıyorsun, buraya sanki ben sana izin vermek zorundaymışım gibi bir tavırla gelip izin istiyorsun. Bunlar geçti artık, o Türkiye artık yok.” (s.179) O Türkiye yok belki ama o kanunlar var, o yavaşlık, ağırdan alma, sindirme politikası devam ediyor. İddianame yedi ayda hazırlanıyor, dava görülmeye başlanıyor. Sanıkların kimlik bilgileri, iddianamenin okunması derken kim neyle tam olarak suçlandığını anlayamıyor. Savunma taraflarına verilen belgeler yetersiz kalıyor. Savunmanın bir hak olduğu unutulup olaya tarihsel bakılıyor. Bir tür geçmiş darbelerin intikamı alınmak isteniyor. Sözü tutuklu babaya getirirsek, vakur askere. O elbette suçlamaları kabul etmiyor, günden güne zayıflıyor, savunması için çalışıyor ama bu kırgın bir çalışma. Yıllardır emrinde olduğu devletin onu suçlaması, çöp gibi bir kenara atılmak ağrına gidiyor. Bir yandan da Aslı’yla konuşmalarında babalık edemediğinden, onlara vakit ayıramadığından yakınıyor. Özgürlüğüne kavuşursa torunlarına dedelik edecek, hayali bu, bir kayık alıp onlarla balık tutacak: Kayıkta Bir Amiral. n Bir Dava / Ayhan Geçgin / Metis Yayınları / Mart 2019 / 197 s. 10 28 Mart 2019
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle