25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ANDY WEIR’DEN “ARTEMİS” Ay’daki ilk şehir Çok ses getiren roman “Marslı”nın yazarı Andy Weir, yeni bir hikâye ile okur karşısında: “Artemis”. ÖMER EZER Y akın dönem bilimkurgu edebiyatının en ses getiren eserlerinden Marslı’yla adını duyuran Andy Weir, bu sefer okurları daha yakın bir yere, Ay’a götürüyor. Bu seferki hikâye tek bir kişiyi değil koca bir şehri, Artemis’i ve orada yaşayan insanları yakından ilgilendiren bir macera... Kenyalı bir girişimci uzayda Artemis isminde bir şehir kurmuştur. Beş kubbeli bir şehir olan Artemis küçük çapta endüstrisiyle ve büyük oranda ise turizm gelirleriyle geçinen bir yerleşim yeridir. Hikâyenin başkahramanı Jazz, Ay’daki bu şehirde yaşayan, aslen Suudi Arabistanlı olan ve Müslüman bir aileden gelen genç bir kadındır. Tutucu bir insan olan babasının tasvip etmediği bir yaşam tsüren Jazz, genç yaşta evden ayrılır ve internetteki “Fakir Japonların kaldığı küçük odalar” haberlerine özne olabilecek türden “tabut” dediği küçücük bir yerde yaşamaya başlar. Jazz’in mesleği ise kargoculuktur. Şehir içinde getir götür işleri yaparak kazandığı para yetmediği için, Dünya’dan gizlice Artemis’e soktuğu –Ay’da yasak Andy Weir olan– malzemelerden ek gelir sağlar. Jazz, karakter olarak üçkâğıtçı, her türlü işi yapabilecek ve eğlenceli bir portre çiziyor. Herkesin zekâsını övdüğü ve aslında daha büyük potansiyele sahip olduğunu iddia ettiği bir isim. Her ne kadar dışarıdan umursamaz ve tepkisiz gibi gözükse de hem babasıyla yaşadıklarından hem de bu sefil hayatından hiç memnun değil. Bir gün, ufak tefek kargolar götürdüğü bir işadamı ona hayatını değiştirecek bir teklifte bulunur. Tek yapması gereken birkaç hasat aracına sabotaj yaparak onları çalışamaz hâle getirmektir. Jazz önce işi kabul etmek istemese de artık iğrenç Ay yiyeceği “gunk” yemekten bıkıp usanmıştır ve bu planı gerçekleştirmeyi kabul eder; ettiği gibi de kendini tüm şehri, Ay’ı ve hatta Dünya’yı ilgilendiren bir komplonun tam merkezinde bulur. “AĞIR” KONULAR... Andy Weir’in bu romanını Marslı’yla karşılaştırmak imkânsız. Marslı, belki de Weir’ın yazabileceği en başarılı roman ve bundan sonra okurları tatmin etmek hiç kolay olmayacak. Artemis’ten, “Marslı’nın devamı/benzeri tadı almayı istemek” ise çok yanlış. Kahramanımız Jazz’in eğlenceli tavırları ve Marslı’da da tanık olduğumuz “bir teknolojik aletin nasıl çalışılacağı üzerine” ayrıntılı betimlemeler dışında tek ortak nokta hikâyenin Dünya dışında cereyan etmesi. Marslı aslında basitçe söylemek gerekirse Dünya dışı bir Robinson Crusoe hikâyesiyken Artemis şirketlerin acımasız rekabetleri, alt sınıfüst sınıf arası çatışmalar, kültürel ve dinî farklılıklar gibi ağır konuları ele alan ve ağızda dedektiflik romanı tadı bırakan bir roman. Jazz kimi yönleriyle Marslı’nın kahramanına yaklaşıyor. Weir’ın yaratmayı, yazmayı, konuşturmayı sevdiği karakterler de görünen o ki bu yönde ve yazar şüphesiz ki bu konu da gayet başarılı. Sonuç olarak Artemis, hem yarattığı bilimkurgu atmosferiyle, hem tek oturuşta okunabilecek merak uyandıran, akıcı hikâyesiyle hem de okuması zevkli, sıra dışı karakterleriyle geniş bir okur yelpazesine hitap ediyor. n Artemis / Andy Weir / Çeviren: Emre Aygün / İthaki Yayınları / 368 s. “SOSYAL YARDIM ALANLAR” Yoksul şafaklara uyananlar Neoliberal politikalar, işgücü piyasasını kırılganlaştırdı. Bu dönüşüm yüzünden ülkedeki insanların büyük bir kısmı sosyal yardımlara bağımlı hâle geldi. Denizcan Kutlu’nun derlediği “Sosyal Yardım Alanlar: Emek, Geçim, Siyaset ve Toplumsal Cinsiyet” adlı çalışma, işte bu can alıcı soruna oldukça farklı açılardan ve derinlemesine bakıyor. KEREM YILMAZ K itabın temelinde geniş ve özenli bir saha çalışması var. Nitekim kitabın ikinci bölümü tamamen bu saha çalışmasına ayrılmış ve burada söz Ankara’nın yoksullarına verilmiş. Çünkü Denizcan Kutlu’nun da belirttiği gibi sorunun derinliğini görmemizi sağlayan en önemli unsur bu insanların bilgelikleri: “Nâzım’ın köylüler için yazdığı ‘Topraktan öğrenip kitapsız bilendir’ dizesini, kent yoksulları için ‘Hayattan öğrenip kitapsız bilendir’ olarak yeniden düşünmekte bir sakınca olmasa gerek...” (s. 14). Derleme, alandaki çalışmaların daha çok kurumsal yapıya odaklanması ve sosyal yardım alanların ihmal edildiği tespitinden yola çıkarak bu eksikliği giderme ve bu alanda farklı bir konuma yerleşme amacı taşıyor. Çünkü aslında sosyal yardım alanların sesine kulak vermeden bu sorunu layıkıyla kavramamızın imkânı yok. Kitabın bu açıdan bir bakıma Kutlu ve diğer yazarların toplumsal duyarlılıklarının ürünü olduğu da söylenebilir. Şöyle diyor Kutlu: “Kimi görüşmelerde yardım alanlar, anlattıklarını kime dinletebiliyorsan dinlet, diyorlardı. Bunu kamuya ve topluma dönük bir tür seslenme isteği olarak yorumladım”. Kitabın, bu sesi daha yüksek perdeden ve daha geniş kesimlere duyurmak isteyen bir orkestranın verdiği konser olduğunu hayal edebiliriz. Çalışma yaşamı ve yoksulluk, görüşmelerin sunulduğu bölümün ana eksenleri. Bu yönüyle ve sosyal yardım alanların sözcülüğünü üstlenmesiyle eleştirel sosyal bilim geleneğine yapılan önemli bir katkı. Ancak şu da var ki sosyal yardım olgusu bize sadece sosyal yardım alanları değil, bizi de anlatıyor. Yani âdeta bize bizim bile bilmediğimiz gelecek korkularımızı, kaygılarımızı anlatıyor. Küresel kapitalizmin, Zygmunt Bauman’ı hatırlatan bir deyimle işçiişsiz ayrımı yapmaksızın hepimizin altındaki zemini kayganlaştırdığı bir evresindeyiz. Böylesi bir ortamda, sosyal yardımların yoksul kesimlerin hayatının asli parçası hâline gelmesi tesadüf değil çünkü küresel kapitalizmin parmağı hepimizi tehdit eden büyüklüğe ulaşmış durumda. Bu küresel dev, gençlere ve beyazmavi yakalı işçilere geçici işstajişsizlik sarmalıyla yoksullara ve bakıma muhtaç yaşlılara ise yarını belirsiz yardımlarla korku salıyor. Dolayısıyla sosyal yardımın neoliberal ekonomik sistem içinde yaşadığı değişim ve dönüşümler hepimizi sandığımızdan fazla ilgilendiriyor. Derlemedeki makalelerin tümü, işte böylesine önemli bir olguyu sınıf, istihdam, toplumsal cinsiyet, göç gibi kavramlar üzerinden çözümleyerek topluma, ülkenin siyasi yapısına dair ufuk açıcı bilgiler edinmemizi ve fikir üretmemizi sağlıyor. Üstelik bunu, kendi içinde tartışmacı bir yapı kurarak yapıyor. Örneğin; Özge Sinem Ateş, yazısında sosyal yardım olgusunun kadınlarda özsaygı yitimine neden olduğunu iddia ederken Emirali Karadoğan tam tersini savunuyor. Bu tartışmacı yapı eserin zihin açıcı etkisini perçinliyor. Bu kitap, sadece sosyal yardım yazını ile ilgilenenler için değil, toplumun tüm bireyleri için emek, geçim, siyaset, toplumsal cinsiyet gibi birçok konuda bütünlükçü bir anlayış, sorgulayıcı bir bakış kazandıracak güçte. “Hayattan öğrenip kitapsız bilenler”in hikâyeleri hem vicdanımıza hem de sorgulayıcı zekâmıza hitap ediyor. Ne diyelim, umalım ki bu özenli çalışma sosyal yardım alanların kamuya ulaşan sesi olsun ve bizleri “Güneşin Sofrası”na hep birlikte oturacağımız güne bir adım daha yaklaştırsın. n Sosyal Yardım Alanlar: Emek, Geçim, Siyaset ve Toplumsal Cinsiyet / Yayına Hazırlayan: Denizcan Kutlu / İletişim Yayınları / 408 s. 24 22 Mart 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle