25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BUKET TAHMAZ SAVAŞ’TAN “İÇİMDEKİ GÖLGE” Anlamını yitiren gerçeklik Buket Tahmaz Savaş, “İçimdeki Gölge” ile katatonik şizofren bir gencin sayfalar ilerledikçe görünenden farklı arka plana sahip öyküsünü anlatıyor. Zaman ve gerçeklik kavramlarını odağına alan Savaş, büyük bir bölümünü kütüphanede geçen romanında; gerçeği görememe hâline atıfta bulunuyor. REYYAN BAYAR reyyanbayar@gmail.com B uket Tahmaz Savaş, ilk kez 2013’te yayımladığı Yakin’e Yol adlı romanıyla okur karşısına çıkmıştı. Ardından çocuklara yönelik yayınlara imza atan Savaş, İçimdeki Gölge ile yeniden yetişkin okura sesleniyor. Kitabın ortaya çıkışına dair bir anekdot: Yazar, İçimdeki Gölgeyi başlangıçta yedi sayfalık bir öykü olarak kaleme almış. Ancak onu, eşinden ve çevresinden gelen “Bu öykü kitap olmalı!” serzenişleri harekete geçirmiş ve sonuçta yüz elli sayfalık bir kitap ortaya çıkmış. KUTSANAN GERÇEKLİĞE ELEŞTİRİ Romanın yazım sürecinden içeriğine uzanalım; burada okura, gerçeklik ve zaman kavramları açıyor kapıyı. “Ne biliyorsun? Bilmek için nereye bakıyorsun? Baktığında ne görüyorsun? Gördüğünün ne kadarı gerçek? Hangi gerçeği yaşıyorsun? Gerçeklikler içinde nasıl yargıda bulunuyorsun? Ya ‘duyduğunu, gördüğünü, dokunduğunu’ sanıyorsan? Ya başka bir yapının dizaynı içinde kaybolmuşsan?” Roman bu sözlerle selamlıyor okuru. Kitabın hemen her anında acaba sorusu geliyor akıllara. Savaş, kitapta söz alan her kahramanıyla olayı farklı boyutlara taşıyor. Geride kalan her sayfa, bir yanılgıyla kapanıyor bir anlamda. Romanın büyük bir bölümü bir kütüphanede geçiyor. Başkahraman ise katatonik şizofren bir genç. Aslında çok zeki olduğu hâlde zekâsı başta anne ve babası olmak üzere diğer insanlar tarafından fark edilmiyor. Hatta aksine ‘geri zekâlı’ muamelesi görüp kötü niyetli olmasa da engel olunamayan acınası bakışlara maruz kalıyor. Bunun belki de en huzursuz edici yanı, kahramanımız tüm bu davranışları anlam landırabiliyor. Hatta şizofren babası ve onunla oğlu için bir arada kalan annesi bile bazı yanlışlar yapıyor, çocuklarına iyiliği dokunsun isterken. Yazar burada, toplumsal bir ikiyüzlülüğe de dikkat çekiyor. Duyarlı davrandığını zanneden bir kitle, farkında olmadan onu incitiyor. Birtakım farklılıklarla dünyaya gelen bireyler, sosyal yaşamda sevgi dolu yaklaşımlarla karşılaşsa bile bu “öteki”leştirmeden bir şekilde nasibini alıyor. Kitapta da vurgulanan toplumdan soyutlanma hâli ve hırçınlık, bir savunma mekanizmasına dönüşüyor. Buket Tahmaz Savaş, romanda çok ayaklı bir yapı kuruyor. Aslında herkesin kendi penceresinden birbirini kandırmaya çalışması yansıyor satırlardan. Oğlunun yaşadığı zor günlerin ardından zaman kavramı üzerine okuyup araş Görünenin, çoğu zaman göründüğü gibi olmadığını düşündürüyor Buket Tahmaz Savaş. tırdığını gören baba, sıfırdan bir kütüphane yaratıyor. Oğlu ise bu durumdan habersiz, bir planın parçası olarak o kütüphanede işe başlıyor. Hatta o güne kadar yüzüne bakmadığı babası, arşivci kılığında onun en sevdiği iş arkadaşı oluyor. Tüm bu süreçleri kahramanların kendi ağzından aktarıyor Savaş. Birinin ak dediğine diğeri kara diyor; gerçek denen şey anlamını yitiriyor. Çünkü kimin şizofren, kimin anlaşılamayan bir dâhi olduğu bile değişiyor. Hiçbir gerçeğe tutunmaya izin vermiyor yazar. Belki de yaşama dair sunulan hazır bilgilerin sorgulamasına zemin hazırlıyor. “AKIL OYUNLARI” Kitap, genel itibariyle sürprizler ve birtakım ilginçliklerle örülü. Örneğin roman kahramanının, annesinin, babasının adı geçmemekle birlikte, genç adam bahsettiği diğer insanların da isimlerini dile getirmiyor: Kütüphanenin sekreterine topuklu kereviz sapı, müdürüne göbeğinden dolayı marul diyor iç sesiyle. Olaylara ve durumlara yaklaşım biçimi, yorumları ve tasvirleri aslında o görülemeyen zekâ parıltısını inceden sızdırıyor metne. Yazar ilk sayfalarda kurgunun altüst olacağı mesajını bu şekilde veriyor belki de. Hikâyenin arka planına tutulan ışık gittikçe güçleniyor. Görünenin çoğu zaman göründüğü gibi olmadığını düşündüren yazar, metnini ilerlettikçe gerçekliğe dair yeni yeni kilitler açıp şu soruları sorduruyor: Acaba şu an okuduklarım da birazdan başka bir kahraman tarafından çürütülebilecek mi? Bu olay gerçekten böyle mi devam ediyor? Günümüzde pek çok okur, nitelikli bulduğu kitaba dair yaptığı tanımlamalara mutlaka ‘sürükleyici’ sıfatını da ekler. Bu roman tam da o türden. Yalnız şöyle bir parantez açmak gerek: Sürükleyici, akıp giden, kolay ve rahat okunabilen, anlamlarında kullanılır genellikle. Fakat düşünmeye ve eleştirel bakmaya sevk ederken bundan haz duymaya vesile olan bir kitap elimizdeki. Bir yapbozun parçalarını yerleştirir gibi söke taka çevriliyor sayfalar ve doğrusu, yazarın psikoloji formasyonu olup olmadığını düşündüren ince bir yapı ve detaylar göze çarpıyor. İnsanın kendi kendine yaratıp çevresindekileri de figüran yaptığı evrende, hiçbir doğru yok. Her şey kişisel olarak değişiyor ve gittikçe paranoyak bir düzleme ulaşıyor. Kitabın temel izleği olan bu paranoya, içinde yaşadığımız sanal gerçeklik üzerine de düşünme imkânı veriyor: Yaşamanın öncülü olarak algılanan görünürlüğe, neyin ne kadar doğru, yanlış veya gerçek olduğuna/ olabileceğine ilişkin bir düşünme... n İçimdeki Gölge / Buket Tahmaz Savaş / Altın Kitaplar / 150 s. 10 22 Mart 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle