25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

COSTAS DOIZINAS’TAN “İNSAN HAKLARI VE İMPARATORLUK” İnsan hakları paradoksu Yunan düşünür Costas Douzinas, “İnsan Hakları ve İmparatorluk”ta insan haklarını mesafeyi hiç kaybetmeden tahlil ediyor. Antik Yunan’ın yurttaşından insanın ortaya çıkışına, doğal hukuktan pozitivizme, ulus devletten moderniteye insan haklarının seyrini izlemesinin yanında geri dönüşlerle yükseliş, duraklayış, yeniden yükseliş aşamalarını ilerici değil döngüsel bir kavrayışla inceliyor. ÇIĞDEM ZEHRA ÖZCAN Ö zellikle totaliter rejimlerin siyasal yargılamalarında, sanık avukatlarının ifade özgürlüğünden, uzun tutukluluk sürelerinden, işkence yasağından, yaşam hakkından ısrarla söz ettikleri, uluslararası sözleşmelere, anayasaya ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne başvurduğu sık görülür. Çoğunlukla sonuç alamamasına rağmen savunma, insan hakları argümanını kullanmaya genellikle devam eder. Yunan düşünür Costas Douzinas, kallavi bir kitap boyunca insan haklarını tahlil etmiş ama mesafeyi hiç kaybetmemiş. Antik Yunan’ın yurttaşından insanın ortaya çıkışına, doğal hukuktan pozitivizme, ulus devletten moderniteye insan haklarının seyrini izlemesinin yanında geri dönüşlerle yükseliş, duraklayış ve yeniden yükseliş aşamalarını ilerici değil döngüsel bir kavrayışla analiz etmiş. Yazar bu yöntemiyle tarihsel ilerlemeciliği reddederken insan haklarının evrimsel değil paradoksal yapısını esas almış. Yazara göre insan hakları modernite icadıysa da ulus devletle birlikte ortaya çıkışı, ilk paradoksu oluşturuyor. Bu tespit, hakların ulus devlet tarafından bireye bahşedilmesinin yanı sıra devlete karşı ileri sürülebileceğini, başka bir deyişle hakların gerçekleştirilmesinin muhatabının devlet olacağını belirtiyor. Bir başka paradoks da hakların burjuva ideolojisi tarafından icat edilmiş ve haklara sahip bu insanın kapitalizm tarafından sisteme biat edecek bir “özne” olarak konumlandırılmasına rağmen sabit ve verili bir özü olmayan, yaşamı boyunca yeniden kurulan ve şekillenen insan için kendisini gerçekleştirmesine katkı sağlayacak bir alet çantası olması. yapılageldiğini söyleyebili riz. Dolayısıyla hâlihazırdaki hak popülasyonu, bireyi bireysel haklar üzerinden egemen ideoloji içinde tutar ken gerçek bir karşı koyma anlamında siyaseti dışlıyor ve insanın kendi potansi yelini gerçekleştirmesini sağlayan her türlü arzu, hak üzerinden yasalaşıp sistem içine dâhil edilerek zaptu rapt altına alınıyor. Hakların bu denli genişlemesi ve her alana nüfuz etmesi siyaset imkânını ortadan kaldırıyor. Vegan beslenme biçimini zin, bir hak olarak kabulü, kendinizi, kendi arzunuz Costas Doizinas yönünde gerçekleştirmenize katkı sağlar ancak sizi ka pitalist sömürü sisteminin Belki de her iki paradoksal nedenle özel dışına çıkaramaz. Ama mülkiyet ve söz likle sosyalistler tarafından insan hakla leşme haklarının yanında vegan hakları rının liberalizm kaynaklı olduğu bilinse nedir ki! de, sosyalizm, liberalizme tepki olarak Douzinas’a göre ulus devletin huku ortaya çıkmışsa da hem burjuva ulus ku bu haklardan, yani özel hukuktan devlete karşı ileri sürülebilmesi hem de doğmuş. Burjuva ideolojisi mülkiyet ve insanın ucu açık gelişimine verebileceği sözleşmeyi, dolayısıyla ekonomiyi siya katkı nedeniyle bundan vazgeçmek ras setten ayrıştırırarak özel alana taşımış yonel değil. ve bu iki egemenlik biçimi insan hakkı “SÖNÜMLENEN” SOSYAL VE EKONOMİK HAKLAR kisvesine sokularak hem devlete karşı ileri sürülmüş hem de devlet himayesi sağlanmış. Mülkiyet ve sözleşme hakkı Douzinas, paradoksu daha da derinleş anlamındaki özgürlük, sosyal ve eko tirip kavramın, postmodernizm kökenli nomik haklar alanındaki eşitliğe üstün çokkimliklilik, neoliberalizmin yükselişi gelerek ilk sıraya yerleşmiş. Sovyetler ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından Birliği’nin çöküşüyle zaten liberal sonra özellikle yüzyılın başından iti özgürlükten sonra ikinci sırada gelen baren hukuk disiplininde başat hâle sosyal ve ekonomik haklar “sönümlen geldiğini ve bildirgenin katalog haklarnı miş” ve liberalizmin özgürlüğü zaferini çoktan aşarak her talebin “hak” kavra açıkça ilan etmiş. Siyasete göbekten mına dönüştüğünü, sonunda siyasetin bağlı hatta siyasetin neredeyse kendisi bir haklar bolluğu (hayvan hakları, olan mülkiyet ve sözleşme, birey özgür vegan hakları vs.) hâline geldiğini iddia lüğünün alanı olarak siyasalın dışında ediyor. Bu durumda ne Aristoteles ama siyasetin koruma alanında. Ancak KantHabermas tarzı müzakereci ne de liberalizmin özgürlüğü, örneğin işçilerin MarksNietzscheSchmitt tarzı çatışmacı kendilerini gerçekleştirmeleri için özgür siyasetin geçerli olduğunu ve tek mak olmaları konusunda, sosyal ve ekono bul siyasetin insan hakları üzerinden mik şartlarının buna elvermesi gerektiği hakkında hiçbir şey söylemiyor. İnsan haklarını ilerlemeci değil, dön güsel olarak ele alan yazar, mülkiyet ve sözleşme hakkı dışındaki hakların yaşam hakkı gibi yükseliş ve çöküş dönemlerine de işaret ediyor. Esas olarak Fransız Devrimi’yle pozitif hukukun kapsamına giren insan hakları, özellikle on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren liberalizmin sermaye odaklı pozitivist hukukuyla neredeyse unutuluyor. Ancak liberal piyasanın toplumu yıkıcı etkileri ile birlikte Birinci Dünya Savaşı sonrası yeniden gündeme geliyor; faşizmin, insanı yok saymasıyla da İkinci Dünya Savaşı sonrasında insan haklarına bir kez daha yüzünü dönüyor hukuk. Bu gelişmenin en tipik örneği olan Nürnberg Mahkemeleri’nde, liberalizm tandanslı ve “olması gereken”i değil “olan”ı esas alan pozitivizme uygun olarak “biz yasaları uyguladık, emirleri yerine getirdik” diyen Nazilerin hukuk anlayışı mahkum ediliyor ve yaşam hakkı, işkence görmeme hakkı vs. gibi insanın hayatta kalmasını ve kendisini gerçekleştirmesini sağlayan haklar tercih edilip doğal hukuka geri dönülüyor. DÜŞMAN YERİNE SUÇLU İnsan haklarının Fransız Devrimi ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki üçüncü yükseliş dönemi ise 1980 sonrasına ve yine Sovyetler Birliği’nin çöküşüne bağlanan neoliberalizmle, 1945 sonrasının yerinden edilen sosyal devletiyle güvencesiz, işsiz, kısaca aç ve sefil insanlarına tekabül ediyor. Elbette insan haklarının yeniden gündeme gelmesinin bir önemli nedeni daha var: Özellikle 11 Eylül’den sonra savaş hukukunun dahi uygulanmadığı, düşman yerine suçlunun geçerek tüm dünyanın kolluk güçlerince yönetildiği ve ABD’nin “şerif” rolünde bu polis faaliyetinin başını çektiği “imparatorluk”un insan hakları ihlalleri. Hâlihazırdaki bu durum, neoliberalizmin sermaye piyasası için elzem olan pozitif hukukun geçersizleştiği ya da sosyal ve ekonomik hakların “sönümlense de” tamamen ortadan kalktığını göstermiyor. Ama önleyici güvenlik adı altındaki sürekli savaş hâlinin insan haklarını yeniden gündeme getirmesi kaçınılmaz. Egemen devlet ve uluslararası kuruluşların özerkliği ya da aralarındaki hiyerarşi, insan hakları konusunda egemenlik ile uluslararası düzenin çatışması ya da uzlaşması, uluslararası hukukun etkinliği ve işlevi, yurttaş ve insan haklarının devlet ve uluslararası düzeydeki gerilimi de kitabın önemli tartışmaları arasında. n İnsan Hakları ve İmparatorluk / Costas Doizinas / Çevirenler: Kasım Akbaş, Rabia Sağlam / Bilgi Üniversitesi Yayınları / 346 s. 16 22 Mart 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle