25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Tahir, nasıl Fakir oldu? Türk Edebiyatı’nın eserleri yabancı dillere çevrilen, sinemaya, tiyatroya uyarlanan en önemli yazarlarından biri olmanın öyküsünü ve Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki coşkudan karanlıkla mücadeye evrilen bir yaşamı anlatan Fakir Baykurt’un özyaşamöyküsünü, hem büyük bir yazarın yaşamı hem de bir Cumhuriyet çocuğunun yetişmesini anlatan bir nehir roman olarak okuyabilirsiniz. F akir Baykurt’un özyaşamöyküsü her biri 400500 sayfalık sekiz kalın ciltten oluşuyor. Özüm Çocuktur, Köy Enstitülü Delikanlı, Kavacık Köyünün Öğretmeni, Köşe Bucak Anadolu, Bir TÖS Vardı, Genç Emekli, Sıladan Uzakta ve Dost Yüzleri (Portreler). İlk baskıları 1998’de yapılmaya başlayan kitaplar bütün eserlerinin yayıncısı Literatür Yayınları’ndan yirmi yıl sonra bir kez daha basılıyor. İlk üç cilt Özüm Çocuktur, Köy Enstitülü Delikanlı ve Kavacık Köyü’nün Öğretmeni yayımlandı. Fakir Baykurt 1929’da Burdur’un Yeşilova ilçesi Akçaköy’de doğmuş. Doğum gününü ise kendi belirlemiş. “1929 yılının Haziran sıcaklarında, arpalar yolunurken, Akçaköy’ün yüksek gökleri altında açtım gözlerimi dünyaya. Doğuran yalan mı söyleyecek? Anam söyledi: Haziran ortası, 15.6.1929!”. Annesi “arpalar yolunurken doğurdum seni” demiş. Akçaköy’de arpalar haziran ortasında toplanıyormuş. İlk cilt Özüm Çocuktur’da Fakir Baykurt doğumundan başlayarak çocukluk yıllarını anlatıyor. Gönen’deki Köy Enstitüsü’ne gidene kadarki dönem. Babası Kara Veli savaşlarda ölen kardeşi Tahir’in adını vermiş ona. Adının Tahir’den Fakir’e dönüşü ise enstitü yıllarına rastlıyor. Babası on dört yıl askerlik yapmış, bunun altı yılında Yemen’de tutsakmış. Tek başına bostan bekçiliği yaptığı yıl, 1936’da ilkokula başlıyor Tahir. Babası 1938’de, elli yedi yaşındayken öldüğünde Tahir dokuz yaşında. İkisi kız üçü erkek beş kardeşi var, doğumda ölenler hariç. Zaten yoksul olan aile babanın ölümü ile iyice güç yaşam şartlarında yaşamaya başlıyor. Tahir’i dayısı yanına alıp okutmaya karar veriyor. Çünkü onun okumaya olan ilgisini hemen herkes fark ediyor. Tahir’i Aydın iline bağlı Burhaniye köyüne götürüyor. Hayatında ilk kez tren yolculuğu yaparak dayısıyla Burhaniye’ye gidiyor. Ama dayısı onu okutacağına çeşitli işlerde çalıştırıyor. Dayısının yanında dokumacılık yapıyor. Bu sırada İkinci Dünya Savaşı başlıyor. Dayısıyla birlikte dağlardan kaçak kereste indiriyor, Menderes nehrinde kanal açan mühendislere Buldan dağlarından içme suyu taşıyor. 1941’de dayısını yeniden askere alıyorlar. Tahir bir süre çok sevdiği yengesi ve çocuklarına çalışıp bakıyor. Yengesi babasının köyüne taşınınca da aklında hep okumak olan Tahir, Akçaköy’e anne evine dönüyor ve yeniden okula başlıyor. Ara verdiği yerden okumayı sürdürüyor. Okuldaki çocuklardan yaşça büyük. Okulla, öğrencilerle hiç ilgilenmeyen öğretmen Tahir’i kendine yardımcı olarak atıyor. Tahir tüm sınıfların derslerini vermeye başlıyor. Bu konumu sayesinde de bol bol kitap okuyor ve şiir yazmaya başlıyor. Hece ölçüsü ile yazılmış halk edebiyatına özenen çalışmalar bunlar. Hemen her gün bir şiir yazıyor. Zehirli sıtma geçirip uzun süre hasta yatmasına rağmen 1943’te okulu başarı ile bitiriyor. Köyden diğer arkadaşları ile birlikte Isparta Gönen Köy Enstitüsü’ne girmek amacıyla yola düşüyor. Ellerinde okulu bitirdiklerine dair belgeler var. İlk cilt burada bitiyor. Fakir Baykurt hayatının ilk on üç yılını 313 sayfada anlatıyor. İster istemez belleğin gücü, insanın ne kadar yaşanmış olayın hangi ayrıntılara kadar anımsayacağı gibi sorular hemen her yaşam öyküsünü ya da anı kitabını okuduğumuzda aklımıza takılmıştır. Fakir Baykurt’un muazzam uzunluktaki özyaşamöyküsünün ciltlerini yanyana gördüğümüzde aklımıza bizim de bu tür sorular takılmaması olanaksız. Fakir Baykurt da bunun üzerinde düşünmüş olmalı ki ikinci cildin girişinde, “Yaşadıklarımı öykü öykü yazdım. Tıpkı öbür yıl salkımlarım gibi bol biberli bir romana benzedi” demiş. Bellekte belki küçük küçük anı parçaları, anekdotlar vardır. Özellikle çocukluk çağlarımıza dair anılar esas olarak büyüklerimizin sürekli anlattığı bu ankedotların belleğimizde geliştirilip değiştirilmesi ile oluşur. Bu anılar da anlatıla anlatıla değişime uğrar. Aynı kalmaz. “BOL BİBERLİ BİR ROMAN” Baykurt, “Yaşadıklarımı öykü öykü yazdım” diye yöntemini açıklarken bana bu anekdotları, anı parçalarını alıp işlediğini düşündürdü. Üçdört sayfalık küçük öyküler bunlar. Diyaloglar da var. Tek tek okunabilecek bütünlükleri de var kendi içlerinde. Kronolojik bir düzen izliyorlar ama yaşanan her ânı yansıtma derdinde değiller. Bunun mümkün olmadığını bilinciyle hoş, eğlenceli ya da üzücü, çarpıcı, trajik anlar, anılar anlatıyor yaşamından Baykurt. Bu öyküler bir araya geldiğinde de Baykurt’un dediği gibi “bol biberli bir romana benzemiş”. Her cilt tek başına bir roman olarak okunabilir. Baykurt’un rahat yazdığı izlenimini veren samimi bir anlatımı var. Siz de aynı rahatlıkla, hızla okuyorsunuz yazdıklarını. Gerçek mi, kurmaca mı diye üzerinde çok düşünmeden öykülere kapılıyorsunuz. Baykurt, “öğrenciliğimin yarısı cennet, yarısı cehennemdir” diyor ikinci cild Köy Enstitülü Delikanlı’nın sunuşunda. Çünkü Hasan Ali Yücel’in, Tonguç’un görevden alınıp işin Köy Enstitüleri’ni kapatacak kadroya devredildiği döneme ratlamış öğrenciliğinin ikinci dönemi. Gönen Köy Enstitüsü’nde bir yandan okuyup bir yandan da okullarını inşa ediyor, su, elektrik getiriyorlar. Çok ağır yaşam şartlarına rağmen Tahir kendini cennette gibi hissediyor. Çünkü Türkçe öğretmeni Ali İhsan Beyhan kitaplığın yönetiminde yardımcı olarak Tahir’i seçiyor. Bir kitap denizinin içine düştüğünü düşünüyor Tahir. Dünya klasiklerinden başlayarak o yıllarda yayımlanmış Sabahattin Ali, Nâzım Hikmet, Maksim Gorki, Panait Istrati gibi önemli yazarları okuyor. Üstelik öğretmenleri şiir yazmasını da destekliyor. Şiir yarışmalarında dereceler alıyor. 1945’te Eskişehir’de çıkan Türke Doğru dergisinde “Fesleğen Kokulum” adlı şiiri basılıyor. Burdur Gazetesi’nde, Köy Enstitüleri Dergisi’nde, Kaynak’ta şiirleri, yazıları çıkıyor. Bu sırada şiirlerinin içerdiği gerçekler nedeniyle kovuşturmaya uğruyor, izleniyor. İsmini Tahir’den Fakir’e çevirmesi de bu yılllara rastlıyor. “Her halk ozanının bir takma adı var benim de olmalı” diye düşünüyor. Ama kendine uygun isim bulamıyor. Bir gün Tahir Baykurt’a yollanan telgraf yanlışlıkla Fakir Baykurt’a diye geliyor. Takma adı bir anlamda posta yoluyla bildirilliyor. 1948’de Köy Enstitüsü’nü bitiriyor. Yeşilova’nın Kavacık köyüne öğretmen atanıyor. Bu yıllar da üçüncü cildin, Kavacık Köyünün Öğretmeni’nin konusu olacak. Yazarlığının geliştiği, öğretmen mücadelesinde yer aldığı, soruşturmalara uğrayıp hakkında davalar açıldığı yıllar... Anadolu’nun bir köyünde evlerinde tek bir kitap olmayan çok yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğup Türk Edebiyatı’nın eserleri yabancı dillere çevrilen, sinemaya, tiyatroya uyarlanan en önemli yazarlarından birinin öyküsü bu. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki coşkudan karanlıkla mücadeye evrilen bir yaşam. Fakir Baykurt’un özyaşamöyküsünü hem büyük bir yazarın yaşamı hem de bir Cumhuriyet çocuğunun yetişmesini anlatan bir nehir roman olarak okuyabilirsiniz. n 12 22 Mart 2018 KITAP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle