29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ENRIQUE VILAMATAS’TAN “MONTANO HASTALIĞI” Edebiyat ‘illeti’nin güncesi Enrique VilaMatas, günlükroman şeklinde kurguladığı, Türkçeye Seda Ersavcı tarafından çevrilen “Montano Hastalığı”nda, âdeta bir yazar ve alıntı resmîgeçidinin ortasına bırakıyor okuru. VilaMatas, edebiyatı yine bir romanının konusu yaparken kurmacanın, nerede başlayıp nerede bittiğini ve hayatın neresinde durduğunu sorguluyor. alİ bulunmaz [email protected] E debiyat üstüne düşünen pek çok yazar, kurmacanın sınırlarına da kafa yordu. Hatta onlardan bazıları, farkında olmadan bu sınırı aşıp gerçek ile kurguyu birbirine karıştırdı. İçlerinde başarılı olanlar da vardı yazdıkları vasatı aşmayanlar da... Başlı başına bir sorun olan kurmaca, hayatın hemen yanı başında yürürken bazı yazarlar onu bizzat hayatın kendisi hâline getirmeyi deniyor. James Wood, How Fiction Works? (Kurmaca Nasıl İşler?) adlı kitabında, “Edebiyat, hayatı daha iyi fark etmemizi sağlar” deyip eklemişti: “Edebiyat, bize hayata ilişkin pratik yaptırır, bu da bizi edebiyattaki ayrıntıları ve aynı zamanda hayatı daha iyi okuyan biri hâline getirir.” Söylediği şeyin bir kural olmadığını kendisi de bilen Wood’un dikkat çektiği noktayı pas geçmemeli çünkü hayat ile edebiyat bağlantısına veya kopukluğuna yaptığı eleştirel bir gönderme bu. Kurmacayı, uyanıkken görülen bir düş ya da gerçekliğin üstesinden gelme uğraşı gibi yorumlayanlar da var. Örneğin Mario Vargas Llosa, “oyun” diye nitelediği edebiyatta, kurmacanın “tehlikeli” tarafına dikkat çekip “Yaşamın gerçekliğine samimi bir memnuniyetsizlikle karşı koymanın ürünü olan kurmaca, aynı zamanda huzursuzluğun ve memnuniyetsizliğin de kaynağıdır” diyordu Genç Bir Romancıya Mektuplar’da. Bir tür yaşam gibi gördüğü, gerçekliğin sağladığı malzemeleri kuşandığını ve “hakikati gizleyen bir yalan oldu ğunu” belirttiği kurmacadaki yoksulluğun, hayatı sefilleştirdiğini not etmişti Llosa. Buna rağmen yazar, onu saf bir yaşam biçiminde değerlendirmediği gibi hayatın da roman şeklinde algılanamayacağını söylemişti. Enrique VilaMatas’ın, “tuhaf yazar” diye anılmasının nedeni, Wood ve Llosa’nın altını çizdiği, kurmaca ile gerçeklik sınırını saydamlaştırması. Diğer bir deyişle VilaMatas’ın metinleri, yazarların ve ünlü kalemlerin satırlarını konu edinirken gerçekliğin sınır çizgisini belirlediği gibi onun kurmacaya dönüşümünü de simgeliyor. Böylece yazar, hem kendi üslubunu yaratıyor hem de edebiyatın olanaklarına, tıka Enrique VilaMatas’ın, “tuhaf yazar” diye anılmasının nedeni, kurmaca ile gerçeklik sınırını saydamlaştırması. nabileceği noktalara ve sorunlarına dair kalem oynatmak üzere kendisine geniş bir alan açıyor. Ünlü eserlerden yaptığı alıntılar ile yazılmamış kitapların harmanlanışı, VilaMatas’ın metinlerinde çok geniş yer kaplıyor. Türkçeye Seda Ersavcı tarafından çev rilen Montano Hastalığı da yazarın, bu babtaki “tuhaf” kitaplarından. “KİTAP GİBİ KONUŞMALAR” Meseleye girmeden önce “can sıkıcı” birkaç soruyla başlamak gerekebilir: Kurmaca, roman ve edebiyat, insanın kendini tanıma yolu olabilir mi? Di yelim ki öyle; peki, metinler arasında kaybolduktan sonra, deyim yerindeyse yaşanan “aydınlanma”yla kişi kendi benliğini kurabilir mi, yoksa edebiyat bu anlamda bir tür virüs işlevi görüp insanı hasta eder mi? VilaMatas’ın Montano Hastalığı’nda gönderme yaptığı isimlerden biri olan Walter Benamin’in dediği gibi hayat, “parçala rın” ya da “esintilerin kolajından olu şan bir esere” benziyor mu? Kitaplara daha fazla daldıkça acaba kendimiz değil de kendimiz dışında pek çok baş ka kişi mi oluyoruz? VilaMatas’ın, Montano Hastalığı’nı kaleme alma sürecinde, bu ve buna benzer soruları kendisine sorup sor madığını bilmiyoruz elbette. Ancak günlük gibi ilerleyen ve alıntılarla son sürat yoluna devam eden romanın anlatıcısının zihninde yukarıdakileri çağrıştıran, hatta onlardan daha derin ve zor soruların gezindiği aşikâr. “Oğlu” Montano’nun üretim felcin den mustarip olduğunu gören; tek kelime yazamaması, en az “oğlu” ka dar kendisine de dokunan “edebiyat eleştirmeni babayı” karşımıza çıkaran VilaMatas, tam bir perişanlık hâli resmederken okuru, alıntı labirentine koyuveriyor. Edebiyatı, “kişinin kendisine ait olabilecek başka bir hayat yaratmak” diye tanımlarken yaşamının, yaptığı alıntılar ve kitaplardan kurulu oldu ğunu gören anlatıcı “edebiyat illetine” yakalandığını fark ediyor; durum çok ciddi çünkü yazmanın yaratmak, onun da başka birine dönüşüp başkasının yerine geçmek olduğunun bilincinde. VilaMatas’ın tasvir ettiği hastalık tablosunda, yazamama buhranı ve ki tapların içinden çıkamama sıkıntısı da var. Bunun işlendiği kayıt defteri ise anlatıcının derdine dert katan günlüğü. Orada hastalığına çare olacağını düşün düğü hikâye yaratma yöntemine başvu runca mesele derinleşerek edebiyatın işin içine karıştığı bir psikanaliz hâlini alıyor. Ortaya saçılanlarsa kurgunun ötesine geçen eski hesaplar. İşte bu an larda VilaMatas kurgu, kurgu içindeki gerçek ve hakikat arasındaki makası bir açıp bir kapatıyor. Tabii bu arada “kitap gibi konuşmalar”, romanlardan, öykü ve günlüklerden pasajlar da akıp gidiyor. Anlayacağınız >> 14 8 Haziran 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle