Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Dünya uyurken krallığımı ilan etmiştim’ Kerem Eksen’in yeni romanı “Uyku Krallığı” tek bir günde geçiyor. Kronik sinüzitten mustarip Fikret hasta yatağında yarı uyur yarı uyanık bir hâlde yakın ve uzak geçmişini anımsayıp kendiyle hesaplaşmalara giriyor. Rene Belletto’nun romanı “Kitap” ise iyi bir edebiyat eseri; hem has edebiyatı arayanlara hem de polisiye sevenlere hitap edecek nitelikte. F ikret tarih öğrenimi görmüş. Üniversitede öğretim üyesi. Evli. Bir zamanlar edebiyatla ilgilenmiş, şiir yazmış. Üniversite eğitimi, evlilik ve şairliği romanın düğüm noktalarını oluşturuyor. Yatakta taktasiz yatarken sinüzitin verdiği ateşle düşünceleri bu konular arasında gidip geliyor, bazı anlar, anılar canlanıyor. Bu anlar, anılar üzerinden de kendini sorguluyor. Hasta yatağında geçmişini eşelerken bugün de tüm sıcaklığıyla yaşanıyor. İstanbul ayakta. Taksim’de gösteriler yapılıyor. Öğretim görevlisi olduğu okulda da direniş var. Fikret de orada olmak istiyor ama hastalığı nedeniyle yatağa çakıldığı için canı sıkkın. ABD’de küçük bir kent olan Wisconsin’de tarih doktorası yapmış. Karısıyla birlikteler. İstanbul’daki her şeyden kopmuş kendini büyük bir trajedi içinde hissediyor. Nilgün gerçekçi biri olarak Fikret’in mızmızlandığını düşünüyor ve ona beklediği ilgiyi göstermiyor. Belki de bu hâl Fikret’in Nilgün’le yabancılaşmasının ilk işareti. Fikret üzerine titrenmesini istiyor, Nilgün abarttığını düşünüp ilgilenmiyor. Büyük bir şehrin karmaşasından sonra küçük bir yerin sessiz sakinliği. Bunun üstüne gelen yalnızlık. Karıkoca yalnızlar. Pek dostları yok. Bu arada müthiş bir nostalji tutkusuyla Türkiye hakkında her şeyin peşine düşüyorlar. Türk bak kalı arıyorlar. Türk müziği, Türk yemekleri gündemlerinde. Bu sırada rastladıkları, Türkiye’de olsa belki dost olmayacakları bir çift, Atalay ve Filiz can simitleri oluyor. Fikret, Wisconsin günlerini üniversitedeki hocası Paul Nathan’ın verdiği bir davet üze rinden anımsıyor. Os manlı tarihi konusunda tanınmış uzmanlardan Paul Nathan onun için aynı zamanda bir rol Şahan nuhoğlu Kerem Eksen model. Nathan’ın Os manlı tarihi ile ilgili na ğil ama Thomas Bernhard tarzı için kalın. dide eserlerle dolu ki O nedenle de son bölümlerde okuru yo taplığına hayran kalıyor ruyor, tekrara düşmüş hissi uyandırıyor. ama bir köşede camlı Biraz daha kısa olsaymış tam tadında bir dolaba dizilmiş şiir olacakmış. kitapları yeni bir çağrı Kerem Eksen’in Uyku Krallığı’nın Tho şım yapıyor. mas Bernhard tarzından esas farkı, içe Şair Fikret Efendi’yi riği. Bernhard anlatılarını eleştiri üzerine anımsıyor. Üniversite kurar. Onun kahramanları acımasız ve yıllarında arkadaşlarıy sert bir dille bayağılığı, sıradanlığı, özellik la birlikte Eşik adında le devlet yapısını ve kurumlarını eleştirir, bir dergi çıkartmışlar. O dergi macerası yerden yere vururlar. Kerem Eksen’in sırasında yaşananlar... Büyük bir şair ol Fikret’i ise kendi deyimiyle “mızmız”. Dü ma, büyük bir şiir yazma umutları... Ego zen karşıtı eylemlere katılmak istiyor ama ların yarışması, girişilen gereksiz kavgalar esas olarak kendiyle ilgili. Kendini, geç sonucu derginin kapanması... mişini didikliyor. Kahramanını tüm hataları Fikret şair olamıyor ama o günlerde ve zaaflarıyla gözler önüne seriyor. Bunu rastladığı, sesine hayran olduğu Nilgün’de ironik bir dille, mizahi ton yakalayarak aşkı buluyor. Nilgün’le tanışmaları... O yapıyor. Bernhard’ın tarzını başarıyla dö sırada ilgi alanında olan diğer kızlar... nüştürüp kendileştiriyor. Onlarla kurulan, kurulamayan ilişkiler de Fikret’in hasta yatağında sorguladığı anı “BİR YANILSAMANIN DÜŞÜ, lardan. Nilgün’le olmaktan ne denli hoşnut O DÜŞÜN YANILSAMASI” anlamaya çalışıyoruz. Rene Belletto 1945 Lyon doğumlu “Akıncılar’daki o pazar günü” yineleme Fransız yazar. Ödül kazanmış polisiye leri ile başlayan bölümler, hasta yatağında romanları ve fantastik edebiyat türündeki yatarken girdiği hesaplaşma, sadece kitaplarıyla tanınmış. Yirmi bir romanı birer paragraftan oluşan bölümlerin yazılış yayımlanmış, bazıları ödül almış. Si biçimi, üslubu, yinelemelerle sarmal biçi nemaya uyarlanan eserleri de varmış. minde kendine dolanan anlatım Thomas Kitap, yayımlanan son romanıymış. Sanı Bernhard’ı anımsatıyor. Bir Thomas Bern yorum Türkçede ilk kez okuyoruz. Kitap hard muhibi olarak bu tarzdan hoşlan arka kapağında “Gerçeklikle sanrıların dığımı söylemeliyim. Tek sorun romanın birbirine karıştığı zarif bir kara polisiye…” uzunluğu. Thomas Bernhard az ve öz diye tanıtılıyor. Benim de ilgimi çeken bu yazması ile de ünlüdür. Kerem Eksen’in cümle oldu. Uyku Krallığı (Nisan 2017, Everest Yay.) Romanın adı biraz aldatıcı çünkü bu 232 sayfalık hacmi ile uzun bir roman de roman kitaplar hakkında bir kitap değil. Kitap’ın kahramanı Michel Aventin orta yaşlı bir adam. Senaristlik yaparak geçimini sağlamış. Şimdi pek iş gelmese de sıkıntı çekmiyor. Emekli hayatı yaşıyor. Hayattaki tek varlığı olan kız kardeşi Élisabeth birkaç yıl önce ağır bir hastalıktan ölmüş. Onu kaybetmenin yarattığı travmadan çıkmayı başaramamış. Yıllardır birlikte olduğu sevgilisi terk etmiş. Arkadaşları ile görüşmüyor. Akrabaları ile ilgisi kalmamış. Tamamen yalnız. Tekdüze yaşamı hastanede bir tanıdığını ziyarete gittiğinde gördüğü bir adamla değişiyor. Bu tekinsiz adamın bakışlarının verdiği rahatsızlığı hissediyor ve garip şeyler yaşamaya ya da kurmaya başlıyor. Bu karşılaşmadan sonra aldığı gizemli mektup da tedirginliğini artırıyor. İmzasız mektubun o uzaktan gördüğü adamdan geldiğine inanıyor. Ertesi gün tekrar hastaneye gittiğinde adamın hastaneden kaçtığını öğreniyor. Adam onunla birlikte başkalarına da mektup yazmıştır. O mektupların içeriğini öğrenip kendine gelen mektupta ne dendiğini anlamak için mektubun yollandığı diğer adrese gittiğinde genç ve güzel bir kadın olan Évelyne’le tanışıyor. Aralarında bir ilişki başlıyor. Olay iyice fantastik bir hâl alıyor ya da Michel Aventin öyle algılıyor. Bu gerçekle algılanan arasındaki muallaklık romanın esasını oluşturuyor. Gerilim de bu muallaklıkta oluşuyor, artıyor. “Kara roman” mı? Bir açıdan bakarsanız evet. Ama gerçekte yaşananla algılanan arasındaki fark polisiye romanın gereklerinden inandırıcılık olgusunu sekteye uğratıyor. Olaylar gerçekten yaşandı mı, yoksa sadece romanın kahramanı mı öyle algıladı, hayal mi etti anlayamıyorsunuz ve roman aynı muallaklıkla katil kim gibi klasik polisiye romanların sorularına cevap vermeden bitiyor. Rene Belletto’nun Kitap’ı (Nisan 2017, Çev. Orçun Türkay, Sel Yay.) iyi bir edebiyat eseri; hem has edebiyatı arayanlara hem de polisiye sevenlere hitap edecek nitelikte bir roman. Rene Belletto’nun diğer kitaplarının da Türkçeye çevrilmesini merakla bekleyeceğim. n Rene Belletto 12 8 Haziran 2017 KItap