08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

JOHN BERGER’DAN “SANATLA DİRENİŞ” Sunulan dünya resminin geçersizliği Pentti Sammallahti, Helsinki, Finlandiya, 1982. ç Raymond Ma ç son, “Kalabalık”, 1965. Edgar Degas, “Sağ Ayağını Bükmüş Dörtnala Koşan At”. ç John Berger, anlamaya, eleştirmeye ve yaşamaya yöneldiği sanatta asla pragmatik sapaklara girmedi. Türkçeye Aslı Biçen tarafından çevrilen “Sanatla Direniş”teki metinler de Berger’in bu yaklaşımının birer göstergesi. ali bulunmaz [email protected] 2 Ocak 2017 günü ölen John Berger, kimilerine göre sadece “Britanyalı bir yazar”dı. Oysa yazarlığı Berger’ın yalnızca bir yönü; iyi bir dinleyici, sağlam bir hikâye anlatıcısı ve bilge, sanat âşığı ve eleştirmeni, hayatın içine karıştığı gibi keşmekeşe dışarıdan bakıp onun ardını görebilen, dilini bilmediği insanlarla anlaşma yeteneği olan sakin ve isyankâr bir kişi... Bakıp gördüklerini en yalın şekilde, yeri geldiğinde akademik dille de aktarabilen; sıfatlarının yanında fiilleriyle (eylemleriyle) varolan Berger’ın, dünyadan alıp dünyaya kattıklarını hayattayken de anlatanlar vardı ölümünü izleyen günlerde anlatmaya devam edenler de var. İnsanı ümitsizliğe götüren açmazlara değinse de umut aşılayan yaklaşımıyla Berger, her zaman bir direncin ve hayata sıkı sıkı bağlanmanın sembolüydü. Bunu bazı anlarda hayli ince ve mizahi bir politik söylemle bazı anlarda ise sanat yoluyla dillendirdi. Özellikle anlamaya, eleştirmeye ve yaşamaya yöneldiği sanatta asla pragmatik sapaklara girmedi. Türkçeye Aslı Biçen tarafından çevrilen Sanatla Direniş’teki metinler de Berger’in bu yaklaşımının birer göstergesi. “UÇUCULAŞAN” HAYAT Sanatla ilgili kaleme aldıklarının asla tek bir disiplinle, bir tek coğrafyayla ve yaklaşımla sınırlı kalmadığını Berger’ı dikkatle okuyanlar iyi bilir. Ayrıca hikâye içine yerleştirdiği hikâyelerle metinlerini sürekli canlı tutmayı başarmıştır o. Sanat için açtığı büyük parantezin ya da onu pek çok konunun bir boy önüne yerleştirmesinin elbette bir açıklaması var: Sanatta güçlü bir eylemsellik görmesi. Berger’ın, günlük hayattan ve yaşamdan bir kesit sunan fotoğrafta veya resimde ne gördüğünü, neler görebileceğini fark ederek önemli bir eşik atladığını, çok geniş bir alana geldiğini söylemek mümkün. Görüntülerle kişi arasında sürüp giden alışveriş, ona göre hayattan çekip çıkardığı insanı yeniden oraya dahil ediyor. Çocukların yaptığı gibi bir şeylerin ardına saklanan şaşırtıcı görünürlüğü yakalamanın veya onun içine girmenin hazzı da diyebiliriz Berger’ın bakış açısına. Tabii bu yaklaşım, her zaman olduğu gibi hız ve erişim kolaylığı çağında Berger sakinliğini zorunlu kılıyor; onun deyişiyle “uçuculaşan” hayatta, varolan (beden) giderken görünen kalıyor: “Zorunluluk, hem tragedya hem de komedya üretir. Öptüğünüz ya da kafanızı çarptığınız şeydir. Bugünkü sistemin seyirliğinde zorunluluk yok artık. Geriye kalan paylaşılabilecek tek şey, seyirlik; kimsenin oynamadığı, herkesin seyrettiği oyun. İnsanlar kendi varoluş ve acılarına hiç olmadığı kadar, tek başına, zamanın ve evrenin uçsuz bucaksız arenasında bir yer bulmaya çalışıyor.” Berger’ın bu çıkarımı yapmasını sağlayan ne? Sanatın insanla girdiği diyaloğun ayırdına varıp onu dinlemeye çekilmesi olabilir mi? Büyük ihtimalle bu çünkü tıpkı yaşamdaki gibi görme ve işitmenin, herhangi bir sanat dalında ortaya konan imgeyi ya da oluşturulan melodiyi kavramanın ilk şartı olduğunu söylüyor Berger. Fakat bunun aksi yani sanatı kârla eşitlemek, varolanı itibarsızlaştırmak ya da görmezden gelip baskı altında tutmak anlamına gelir ki Berger bu nedenle “varolanı resmetmeye çalışmak umudu teşvik eden bir direniş eylemidir” diyor. O bilindik; tatsız ve dümdüz anlatımıyla ruhumuzu sıkan sanat tarihi örneklerinin dışına çıkan Berger, farklı disiplinlerle bağlantı kurup işe kendi yorumunu katarak yol alıyor. Özellikle resim ve fotoğraf incelemelerinde ayrıntılara girme alışkanlığı, Sanatla Direniş’teki metinlerde de ağır ağır sürüyor. Aynı tavır bir mağara resmini veya arkeolojik buluntuları yorumlarken de devrede elbette. Celmins’in şüpheciliği ve sabırlı disiplini Berger’da da mı var acaba? John Berger Profili yüz saymaması, bize bakan bir yüzün ötesini görmeye uğraşması ya da günümüz insanıyla arasına hayli mesafe ve zaman giren sanatçıları durmadan gündeme getirip tekrar tekrar yorumladığı anlarda Antik Yunan düşünürlerine başvurmasını, söz konusu şüpheciliğin ve disiplinin Berger’ın içine işlemesine yorabilir miyiz? Berger, Degas’ya dair bir yorumla sanatçının, izleyene başarılı şekilde verdiği mesajla zirveye çıkıp ürününü terk edebildiğini, ardından başka bir çalışmaya kendini kaptırdığını söylüyor. Bu ve benzer örnekler, sanatın kitlelere ve sanatçılara nasıl göründüğünü karşılaştırma fırsatı sunarken Berger’ın, sanata nasıl baktığına ve orada neler yakaladığına ilişkin ipuçları veriyor. “BİZ NE GÖRÜYORUZ?” “Üzerine artık başka söz söylenemez” denen birçok konuyu yeniden masaya yatıran Berger, kimi eserlerin suskunluk telkin etmesine rağmen kaleminden zaman zaman kendisinin de şaşırdığı cümleler çıktığını görüyor. Metinlerinin büyük çoğunluğunda açık veya örtük olarak “Biz ne görüyoruz?” diye sorup eserlerin anlatmaya çalıştığı ile kendi gözlemlerinin peşine düşüyor. Vincent van Gogh için yazdıkları buna bir örnek: “Kısacık ömrü boyunca kendini kaybetme riskiyle yaşamak ve kumar oynamak durumunda kalmış. Bütün otoportrelerinde, girdiği bu bahis göze çarpar. Kendisine bir yabancı ya da ayağına dolanmış bir şey gibi bakar.” Araya karışan mektuplarla birlikte, kimi sanatçıların hayatından kesitleri ansiklopedik bir şekilde değil de hikâye olarak anlatan Berger, ressamların otoportrelerinin, heykeltıraşların ürünlerinin ve yönetmenlerin filmlerinin arka planını aktarıp bunları verilere dayanarak yorumluyor. Berger bu çıkarımlarla birlikte güzellik, direniş ve dayanışma gibi öğelerin eserlerde farklı farklı konumlandığına dair fikirlerini de paylaşıyor okurlarla. Mesela kendi imgesine yoğunlaşmasına karşın narsist olmayan ve tablolarında gelecek değil “her şeyi sahiplenen muazzam alçakgönüllü bir şimdi” bulunan Frida Kahlo, Berger’ın deyişiyle “acıyı paylaşma iradesi” sayesinde bir direnişe kapı aralamıştı. Berger’ın yorumlarındaki sağlamlığın nedeni olan dikkat, baktığı eserlerde yaratıcı dikkat biçiminde karşısına çıkıyor. Yaratıcı dikkatin ağır bastığı eserler, izleyene gösterdiği eylemlerle adından söz ettiriyor. Böylece sanatçı ile yorumcu, bir tür “lanette”; görmeanlamaaktarma “lanetinde” buluşurken Berger’ın direniş tanımı da netleşiyor: “Direnme, sadece bize sunulan dünyaresminin saçmalığını kabullenmeyi reddetmek değil, bu resmin geçersizliğini duyurmaktır.” Berger’ın, her zamanki tatlısert üslubunu Sanatla Direniş’te yer alan metinlere de yansıttığını görüyoruz. Hiçbir eserin tarihsel bağlantısı ve bağlamını atlamayan Berger, sanat yoluyla umudun ve isyanın nasıl canlı tutulabileceğine dair kalem oynatıyor kitaptaki yazılarında. n Sanatla Direniş / John Berger / Çeviren: Aslı Biçen / Metis Yayınları / 190 s. 4 13 Nisan 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle