Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAADAT HASAN MANTO’DAN ÖYKÜLER ‘Toba Tek Sing’ Saadat Hasan Manto’nun “Toba Tek Singh” içindeki öyküleri, Hindistan’ın İngiliz Sömürgeciliği yıllarının ardından Pakistan ve Hindistan olarak bölünmesinin getirdiği trajedilerin üzerinden yükseliyor. alİ ÖzgÜr Özkarcı S aadat Hasan Manto, ülkemizde pek bilinen bir yazar değil. Yıllar önce, İletişim Yayınları’nın yayımladığı PakistanHindistan Öyküleri’nde (2001) öykülerini okumuştuk. Sonrası Manto’ya dair uzun bir sessizlik ile geçti. Bu sessizlik Toba Tek Singh’in yayımlamasıyla sona erdi nihayet. Manto, Ghulam Abbas ile birlikte Urducanın en önemli kısa hikâye yazarları arasında. İktidar tarafından “alkolik, pornocu, komünist, alaycı” diye etiketlenmiş, ülkesi Pakistan’da radyo oyunları ve öyküleri yasaklanmış biri. İktidarın nitelendirmelerine bakınca; yazarın Baudlaire’in, Oscar Wilde’ın yaşadığı horgörüye fazlasıyla maruz kaldığı söylenebilir. 1955’te beklenmedik ölümünden sonra ise göklere çıkarılması pek şaşırtıcı değil; ne de olsa “yazarı ölüyken sevmek” diye bir kavram alttan alta çalışıyor özellikle otoriter iktidarın egemen Saadat Hasan Manto olduğu toplumlarda. Romandaki büyük dönüşüm; savaşın, çöküşlerin ve yıkımların da yıllarıdır. Musil, Joyce, Proust gibi büyük modernler ile bu büyük savaş yıllarında tanıştık. Ardından ikinci yıkımın büyük yazarlarını da... Manto’nun öykücülüğü de Hindistan’ın İngiliz Sömürgeciliği yıllarının ardından Pakistan ve Hindistan olarak bölünmesinin getirdiği trajedilerin üzerinden yükseliyor. Kitaba ismini veren öykü ‘Toba Tek Singh’, bölünmenin acısını tüm çıplaklığıyla hissettiren bir öykü. Öykü, bir akıl hastanesinde geçiyor ve bölünmeyi hastaların gözünden aktarıyor. İşin trajikomik tarafı, hastaların, bölünmenin ardından milletine göre hangi ülkenin hastanelerine nakledileceğinde saklı. Bir bakıma öykünün enerjisi, “deliliğin mübadelesi”ne değin uzanan bölünmenin ne denli akıl dışı olduğunu da vurguluyor. Sonunda hastalardan birinin ağacın tepesine çıkıp “Ben ne Pakistan’a ne de Hindistan’a aidim, bu ağacın tepesinde yaşamak istiyorum,” demesi ile anlatı çarpıcılığına kavuşuyor. KARA MİZAH YAZARI Manto için kara mizah yazarı diyebiliriz. Ancak buradaki kara mizah, geçen yüzyılın başındaki (Sürrealizm) kompleksleşmiş dilsel ve imgesel formdan çok daha farklı. Öykülerdeki mizah, daha çok bir durum hikâyesinin içinden yükseliyor. Öykülerin parçalı kurgusu ve diyalogların bazen karıştığına hükmettiğiniz teknik özellikler, diğer bir yandan “gerçekliğin” kırılganlığını da duyumsatmaya yarıyor. Ayesha Jalal, Manto’yu Balzac ve Gogol gibi yazarların devamı olarak görse de Manto, Maupassant ve Çehov tarzı gerçeklik oyunlarına daha yakın duran bir öykücü. Efendiköle ilişkisini anlattığı ‘Duda Pehlivan’ öyküsü, öykünün sonunda efendinin arzusunun, kölesi tarafından ironik bir biçimde, “itaat”in biçimini bozmadan nasıl alaşağı edildiğini anlatan “şok” bir son ile noktalanıyor. Manto’nun öykülerinin sonlarında yarattığı “şok” duygusu, öykü sonlarındaki belirsizlikten kaynaklanmasının yanı sıra okurun öyküye düşsel ve düşünsel bağlamda dahil edilmesini de sağlayan bir unsur. Saadat Hasan Manto, Toba Tek Singh’de, dile gelen ile dile gelmeyen, gerçek ile hayal arasında salınan öyküleriyle “bölünmüş bir şarkıyı” anlatıyor sanki. Manto, Pakistan gibi dinî aidiyet üzerine şekillenmiş bir Cumhuriyet’te, kadının konumunu “kutsal”dan “gerçek olan”a çeviren bir yazar. Öykülerinde fahişeleri anlatıp insanlar arasında toplumca belirlenen statüleri alaya alarak iktidarın suç şeceresini ifşa etmeyi de ihmal etmiyor. Ayesha Jalal’in Bölünmenin Acısı’nda Manto’nun bir öyküsünden söz eder. Öykünün ilerleyişi oldukça sıradandır: Eşinin kendisini aldattığını öğrenen koca, eşinin âşığını tuvalette öldürür ve yakalanır. Öykünün sonundaki tek cümle bütün sıradanlığı dağıtacaktır. Katil koca, kendini yakalayanlara, “Bu cinayetin Pakistan ile alakası yoktur,” diyecektir. Sıradan bir olay, bir cinayetin bir toplumda nasıl “makul”leştiğinin kanıtı oluverir birden. Ayesha Jalal’in, Manto üzerine yazdığı Bölünmenin Acısı adlı biyografisinin de yayımlandığını belirtelim. Kitap, öykülerden etkilenecek okurlar için “bir Manto kılavuzu” niteliğinde. n Toba Tek Singh / Saadat Hasan Manto / Çeviren: Arzu Çiftsüren / Zoom Kitap / 142 s. 13 Nisan 2017 17