07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

[email protected] 14 Şubat Dünya Öykü Günü’ne doğru 14 Şubat’a gelmeden henüz Dünya Öykü Günü’ne yer açarken her biri aşk duygusuyla kaleme alınmış öykülere değinme fırsatı insanın içini ısıtıyor. Hele öncesinde böylesi bir yazı, bugünün anlamıyla daha da örtüşecektir sanıyorum. tek bir öykü okumakla bile yaşama bakışın değiştiğini Sait Faik’ten bu yana biliyoruz artık. Bunu dünya öykü günüyle de ilişkilendirebiliriz. 14 Şubat’ta okuyacağınız bir öykü yaşamınızı değiştirebilir, deneyin, göreceksiniz… Çizim: Roger Olmos İ ki hafta sonra 16 Şubat’ta yazsaydım kuşkusuz geç kalmış olurdum. Bu nedenle öncesinde yazıyorum ki yer açmış olaym şimdiden bu anlamlı güne. Üstelik yalnız bu haftayı değil önümüzdeki birkaç yarımay yazısını da yine öykülere, öykü kitaplarına ayırmak düşüncesindeyim. Ne var ki yoğun yayın bombardımanı altında okuduğum öykü kitaplarına yer açma olanağı bulamayabilirim kaygısıyla her yazıda birkaç kitabı birlikte alıyorum son yıllarda. Öylesine bir hız ki, okur kadar yazar da bunu hoşgörüyle karşılamalı… İş bununla kalsa iyi. Yığılmalar, birbirini örtmeler sonucu arada unutulan, atlanan hatta görülmeyen kitaplar da oluyor ne yazık ki… Yazılarımda bile yazarları ya da yapıtları anmayı unutmuyor muyum, o zaman nasıl kızıyorum kendime anlatamam… “Çukurova’dan Yükselen Öykü” başlıklı önceki yarımay yazısında bu kez Nihat Ziyalan’ı anmayı unutmayayım mı… Ziyalan’ın üç öykü kitabı üzerinde de uzun uzadıya durmuş biri bunu nasıl yapar? Oluyor işte. Oysa Kısa Pantolonlu Sevda, Severim Pazartesileri, Üstüme Fazla Gelme Ayçelen, Adana’dan Sidney’e uzanan yelpazede sıcacık öykülerle doluydu. Konu madem Adana, Ziyalan’ın şiirleri de unutulmamalı! Bu kısa girişin ardından sekiz öykücüye yer açacağım 14 Şubat Dünya Öykü Günü’ne girdiğimiz bu süreçte, okuduğum, değinmek için sırasını gözlediğim elli kadar öykü kitabı arasından… GÖNÜL ÇATALCALI… Gönül Çatalcalı, dördüncü öykü kitabı Tutunmak’ta (Tekin, 2016), yıkık hayatlara yer ayırmada, bunları kurgulayıp kişileriyle öykü gereçlerini anlatı evrenlerine yaymada hünerli bir işçilik yansıtıyor. Bu hünerinin tam anlamıyla artık yerli yerine oturduğu söylenebilir onun. Okuru etkileyen, onları bir çırpıda buna bağlayan tetikleyici metinler halinde geliyor öyküler. Bu doğrultuda anlatıya eklemlenen şaşırtmacaların okuru yerinden zıplatıp olumlu bir derinlik açtığı da eklenebilir buna. Farklı geçiş söyleyişleriyle öyküler arasında geçirgen eşikler ya da saydam perdeler oluşturması da dikkat çekici yazarın. BERAT ALANYALI… Berat Alanyalı, Keşiş Örümceği’nde (Bilgi, 2015), dildeki yetkinliğiyle dikkati çekiyor ilk ağızda. Yer yer düzyazı şiir ya da öykülenmiş anlatı havası yayan metin izlenimi bırakan öyküler, bu arada bir öykü yazarından beklenenin de yerine getirildiğini gösteriyor açık biçimde. Yapıt onun üçüncü öykü kitabı ama ben onu ancak bu kitabıyla tanıdım ne yazık ki. Öyküye, tam da öykünün gereksindiği dolulukta, gizeminin büyülendiği, büyüsünün gizemlendiği havada, örtüklükte, eksiltide, yoğunlukta, çoklu çağrışımda hakkını teslim etme hünerine ulaşmış görünen, dramatik dolantıyı savsaklamayan bir yazar Berat Alanyalı. TUĞBA GÜRBÜZ… Tugba Gürbüz, bir ilk kitapla çıkıyor karşımıza: Lodos Çarpması (Notabene, 2015). Kimi sözcük seçimi tökezlemelerine karşın bir ilk öykü kitabı için yüksek düzeyli bir çıkış denebilir yazar adına. Bir öyküsünde anlatıcısına şöyle söyletiyor nitekim: “Hikâyenin kısa zamanda okuru içine çekmesini, kelimeleri tasarruflu kullanmasını, aritmetiğini, hiçbir fazlalığa, hantallığa izin vermeyen yapısını yeni yeni seviyorum” (31). Öyküde kalıcı adlardan olmaya aday gördüğüm Tuğba Gürbüz’ün, bu doğrultuda onun peşini bırakmaması zorunlu ama. Yazar salmazsa kendisini öykü de onu bırakacaktır kesinlikle. NAZLI KARABIYIKOĞLU… Nazlı Karabıyıkoğlu, üçüncü öykü kitabıyla geliyor: Hayvanların Tarafı (Everest, 2016). İlk kitabını okumuş değilim ama bu yapıtında farklı bir evrenle, farklı ka rakterlerle yoğrulmuş halde buluyoruz öykülerini. Doğaya sunulmuş bir ağıt bağlamında da okunabilecek öyküler iki farklı bölümde yapılandırılmış olsa da sonuçta birbirini bütünleyen bir doku üzerinde yükseliyor. “Tüm uzuvlarıyla bedenini, yetmez, göğsünün içinden kalbini, yetmez, kalbinin içinden ruhunu, yetmez, ruhunun içinden damıtılmış zihnini doğaya adayan insan biriciktir” (58). Bu bağlamlı yanıyla hem ütopya hem de distopya öyküleri denebilir bunlar için. AHMET TULGAR… Ahmet Tulgar, Trajik Nüans’ta (Can, 2016) insanın kırılgan anlarına, toplumsal dönüşler sonucu altüst oluşların yaşandığı tarihin tersyüz zamanlarına yöneliyor. İnsanoğlunun, en “kendisi” olduğu, kendisini yine kendisinin yakaladığı anlar diyelim buna. Bu çerçevede siyasal öykülemenin önemli bir adı olarak alınabilir yazar. Lirik bir hüzün eşliğinde okunan bu anlatıları siyasal kılan yan, öyküde anlatılanlar değil, yaslanılan dünya görüşü. İnsanların, kendileriyle, başkalarıyla, toplumla, devletle ilişkilenişe bakış, bunların değerlendirilişi, kendi tarihleri içine yerleştirilmesi, sonra da bir zaman yelpazesi içinde bütün bunların son yarım yüzyıla serpiştirilmesi… Az iş değil! İNAN ÇETİN… İnan Çetin, kitaba da adını veren Kureyş’in Kurtları’nda (YKY, 2015), “gerçeğin kendisinden daha güçlü (bir) hikâye” (16) ile geliyor bu üçüncü öyküler demetinde okurun önüne. Daha önceleri gerek öykülerinde gerekse romanlarında Doğulu geleneksel anlatı düzlemini modern anlatıya dönüştürerek bunu yeniden biçimlendirirken bu kez tutumunu yeni öyküler demetinde tam bir doruğa ulaştırıyor yazar. Nasıl? Öyküyü gizemle sarmalarken bilinmeyenin ötesine geçip anlatıda içkin kıldığı büyüyü, kurduğu evrene tamı tamına yayıp şal gibi üzerini örterek etkiyi artıran hızla geliyor bunu yapabilmek için. Önceki anlatı yazarlığını tam bir ustalıkla örse yatırmış, kılavlamış halde üstelik. ERKAN TUNCAY… Erkan Tuncay, küçürek öykülerden oluşturduğu bir ilk kitapla okuru selamlıyor: Uykusuzlar (Kanguru, 2016). Her ne kadar yayımlanan ilk öykü kitabı olsa da, farklı bir öykü dosyasını okumuştum daha önce kendi payıma. Bu da yetmedi. Yapıtının yanına bir öykü dosyası daha eklemiş yazar. Etti mi üç öykü kitabı… Üstelik üç dosyanın veya kitabın da biçemsel açıdan farklı olduğunu söylemeden geçmeyeyim. Hadi dosyaları ben biliyorum, ama okur, söz konusu öykü kitabı aracılığıyla olgun bir yapıtı tanıma fırsatı yakalıyor bir biçimde. Gerçekten yoğun bir anlamsal temel üzerinde yapılandırılıyor öyküler. MEHMET FIRAT PÜRSELİM… Mehmet Fırat Pürselim, Akılsız Sokrates’te (Alakarga, 2016) yer alan öykülerinde belleğin, geçmiş yaşantıdan, anlardan süzdüğü değerlere yönelmeyi, bunları okurda yeniden kurmayı ustalıkla başarıyor. Öykülerindeki duyarlıkları, şaşırtmacayı aklıyla kuran, bunu biçemsel zenginlik, çeşitlilikle geliştirmeye çabaladığını gösteren bir izlenim bırakıyor. Bütün bunların yanında Selda Uygur gibi tıpkı bir Kadıköy öykücüsü aynı zamanda o. Öykülerini bölümlere ayırırken insanların çektiği evrensel acılara karşı sergilediği tutumun yanında ayrıksı, sıra dışı karakterlere açtığı yerle de dikkati çektiği söylenebilir onun. 14 ŞUBAT’TA www.sadikaslankara.com YAYINA GİRİYOR… Twitter, Facebook vb. hesaplar kullanmıyorum. Bugüne dek eposta kutuları yetti bana. Ne var ki kaleme aldığım birkaç bin metni, üretimine katılıp imzaladığım ya da gerçekleşmesine emek verdiğim pek çok çalışmadan binlerce yazıyı, görsel belgeyi ya da farklı gereçleri yazın, tiyatro, belgesel kamuoyuyla bir biçimde paylaşmayı zorunlu görüyorum. Bir süredir sayfalarını, bölümlerini, ara başlıklarını tasarlayıp uygulamaya alan, bundan böyle yayın yönetmeni olarak da görev üstlenecek olan Rukiye Karakaş’la birlikte, işte bu tür hizmetleri de karşılayacak bir web sitesini yaşama geçirmeye karar verdik. Söz konusu web sayfası, 14 Şubat 2017 Dünya Öykü Günü’yle Sevgililer Günü’nde açılacak: www.sadikaslankara.com. Ancak sitenin, eksiksiz gediksiz açılacağı sanılmasın. Bunun bilincindeyiz. Süreç içinde tam anlamıyla doluluğa ulaşacağımızı sanıyorum yine de. Bu nedenle site konuklarından hoşgörü diliyorum şimdiden. 14 Şubat’la birlikte sayfa anayazılarını da Cumhuriyet Kitap’takilerle birlikte dönüşümlü olarak iki haftada bir düzenlilik içinde kaleme alacağımı söyleyebilirim. Kuşku yok ki bu yazılar “Kitaplar Adası”nın devamı, onun uzantısı olmayacak. Bu hak Cumhuriyet’in. Benden kitaplarla ilgili yazı bekleyenler Cumhuriyet Kitap’a yönelmek zorunda yine. Bu nedenle sayfa yazılarında farklı bir biçimlenişle karşılaşacak okur, yazar… Herhalde ilginizi çekecektir. Bekliyoruz efendim… n 18 2 Şubat 2017 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle