07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

>> böyleydi ve yazar, tanıklıklarından bir parçayı romana iliştirmiş görünüyor. Lloyd Wilson cinayetiyle ilgili ifadeler alınırken Maxwell de bizi Lincoln’ün tarım ve hayvancılık yapılan arazilerinde dolaştırıp anlatıcı yardımıyla ufak ufak diğer karakterlerle tanıştırıyor. Bu satırlarda matruşkayı andıran bir kurguyla yüzleşiyoruz: Yazar, anlatıcının eliyle hem kendi ilkgençlik yıllarından kesitler sunuyor hem de olup biteni en duru biçimde sıralıyor. Cinayetle beraber anlatıcının ailesindeki trajedi silsilesi ortaya saçılırken bir zaman atlaması yaşıyor ve anıların akışına kapılıyoruz. Çünkü anlatıcı, elli sene öncesini hatırlayıp bir döküm yapıyor. Aç parantez, Maxwell’in buralarda romana kimi otobiyografik öğeler (örneğin annesinin ölümü, kır yaşantısı, babasıyla ilişkileri...) kattığını görüyoruz, kapa parantez. Orta Batı Amerika’nın sıradanlığı içinde, küçük dertleri ve hayatlarıyla kavrulup giden ahali, Maxwell’in kurgusunda üstü kapalı şekilde, kendisiyle ve etrafıyla hesaplaşır hâle geliyor. İşlenen cinayetin de karakterlerin arasında geçen sade ve derinlikli konuşmaların da nedeni burada aranabilir. Herkesin neyse o olduğu gerçeği ise kitap boyunca hiç değişmiyor; hepsi zamanının insanı. Geçmişe dönüp bakan; cinayeti, ölen annesini, üvey annesini, babasını ve kardeşini hatırlayan anlatıcı, zamana ayak uydurmak ile geleceğin tatmin edici olup olmayacağı arasında kalırken günün her yönüyle geçmişten ileride bulunduğunu söylüyor kendisine. Tabii bu arada, geçmişin benliğinde yarattığı boşlukların altını bir kez daha çiziyor: “Kendimizden emin olarak hatıra (yani belli bir sabit noktaya tabi olmuş ve o yüzden de unutulmaktan kurtulmuş bir an, bir sahne, bir gerçek) dediğimiz şey ya da en azından benim hatıra dediğim şey, akılda süregelen bir masal anlatma şeklidir ve genellikle anlatıldıkça değişir. Hiçbir zaman tam olarak kabul edilemeyen, birbiriyle çelişkili çok sayıda duygusal menfaat hayatımıza girer ve muhtemelen masalcının işi de her şeyi bunlara uydurmak için yeniden düzenlemektir. Sonuç olarak her hâlükârda geçmişle ilgili ne zaman konuşsak aldığımız her nefesle yalan söyleriz.” AZ İNSAN, ÇOK MEVZU Geçmişe dair onca yalanın yanı sıra gerçekler de var. Mesela anlatıcı, en yakın arkadaşı Cletus Smith’le, onun kardeşi Wayne’le, babaları ve diğer ortakçı Clarence’la, maktulün eşi Marie Wilson’la ve Lloyd’un amcası Fred Wilson’la tanıştırıyor bizi. Bir de babasının, onun için anlayışı temsil eden otoriterliğine atıf yapıyor. Elli yıl öncesinden aklında kalan ve hafızanın nankörlüğüne teslim olmayan hakikatlerden biri de Orta Batı Amerika’nın kendi halindeki kenti Lincoln’de beklenmedik cinayetin hiç şaşkınlık uyandırmayan katili: Maxwell’in hiç uğraştırmadan verdiği isim, cinayetin altında yatanın hayli basit ama bir o kadar da derin bir mesele olduğunu gösteriyor. Anlatıcının, hafızasını yokladığında gözünün önü ne gelen soruşturma aşaması ve bunun sonuçları, Lincoln’deki ilişki zincirini açık ediyor: Az insan, çok mevzu. Örneğin, Lloyd Wilson’ın aşk kaçamağı, onun ölümünün ardından göletten çıkarılan bir başka ceset ve hiçbir zaman bulunamayan kesik kulak parçası... Bunlarla beraber, Lincoln’deki hayatı elli yıl sonra zihninde yeniden canlandıran anlatıcı ve arkadaşı Cletus’ı bizimle buluşturuyor Maxwell; böylece hem geçmişteki boşlukları ve hafızanın yanılan tarafını hem de hakikatlerin yakıcı yönünü anımsatıyor. Aradan geçen elli yıl ise zamanın hayatı yontan, törpüleyen ve dönüştürüp hayal gücünü kuvvetlendiren kimliğini yansıtan bir sayaç olarak kullanılıyor yazar tarafından. Anlatıcının, “elimde gerçekler olsaydı seve seve onlara bağlı kalırdım” deyişi de bu elli yılın zihninden süpürdüklerinin bir ifadesi. Maxwell, roman ilerledikçe tüm karakterlere ilişkin çözümlemeler yaparken özellikle maktul Lloyd Wilson ve ailesi üzerinde duruyor. Lloyd’u merkeze alıp ailenin zaaflarını, ellerinde kalanları ve hayatta ıskaladıklarını birer birer ortaya koyarken cinayetin ardındakiler de belirginleşiyor. Yazar, “yalanın ve aldatmanın sınırı yoktur” cümlesiyle ve insanların aşamayacağı sınırlar bulunduğunu vurgulayarak romanın ağırlık noktalarından birini veriyor. TENHADA KALABALIKLAŞAN İÇİMİZ Maxwell, anlatıcının zihnini kurcalayanlar ile zihninin bulandırdıklarını tarihsel ikilem kıvamında önümüze getirirken gerçekler ve yarı gerçekler roman boyunca peşimizi bırakmıyor. Bu, yazarın önem verdiği hafıza, hatırlama ve anı gibi konuların hikâyeden yansıyan biçimi olarak karşımızda: “Tabii ki insanın kendi ergen hâlinden isteyebileceği şeylerin bir sınırı var. Üstelik o kadar uzun zaman önce olup bitmiş bir şey için hâlâ insanın kendisini suçlu hissetmesi pek akıl kârı değil.” Hikâye basit aslında; cinayet, araya giren zaman, buluşma ve kopuşlar... Fakat mesele ayrıntılarda gizli. Maxwell, editörlüğünü kendi yazarlığına da uyarladığından abartıdan kaçınıp laf kalabalığından, gizemden ve “büyük” sözlerden uzak durmuş. Bunun yerine romanın kurgusuna günlük yaşamın yalın ve etkili yanını katmış. Maxwell’in “büyüsü” burada işte: Hayatın içinden çekip çıkardığı ve insanın geçmişinde önemli bir ağırlığı bulunan küçük küçük olaylara ve onların yarattığı boşluk ve tortulara, büyüteç tutarak hemen hepsini yalın edebi diliyle yeniden hayata katması. Illinois kırsalından beslenen Maxwell, sıradan bir inek sağma işini ya da yaşanan gerilimi bir köpeğin gözünden edebi bir şekilde ve satır aralarına serpiştirdiği ayrıntılarla okura sunarken aslında kalabalıklar içinde nasıl yalnız kaldığımızı, tenhada ise içimizin tahminimizden daha fazla kalabalıklaştığını anlatıyor biraz da Hadi, Yarın Görüşürüz’de. n Hadi, Yarın Görüşürüz / William Maxwell / Çeviren: Çiğdem Erkal İpek / Jaguar Kitap / 156 s. KItap 132 Şubat 2017
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle