Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
K itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com Bir öykü devi: Raymond Carver Raymond Carver öykülerindeki tüm karakterler, adeta boğazı sıkılan, bu nedenle neredeyse güçlükle soluk alıp veren, yaşamlarını, kendi iç dinamikleri yerine başka etkiler, dıştan yönlendirmelerle sürdürebilen, sonuçta vurdulu kırdılı yaşam süren, ötesinde düşmüş sürüklenmekte olan kişiler… ir yazar, yaşamındaki sıra dışı olaylar, olağanüstü dolantılar nedeniyle mi öne çıkar, yoksa bunlardan yararlanmakla birlikte, yapıtlarında yaşanılanı yaşanandan daha gerçek kılabildiği için mi, yansıttığı parmak ısırtan yazarlık hüneriyle mi devleşir? Sözgelimi Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali ya da Orhan Kemal olağan dışı yaşamları nedeniyle mi çekim yaratmıştır yazınımızda, yoksa dönüştürüm gücüyle kimi yapıtlarını yazınsal tansık haline getirmeyi başardıkları için mi? İşte Raymond Carver da (19381988), ABD’deki dev öykücüler arasına katılırken böylesi hünerle öne çıkmış bir yazar… Can Yayınları, son dört yıl içinde yazardan arka arkaya yayımladığı, tümü Ayça Sabuncuoğlu çevirisi dört öykü kitabıyla onu geniş okur kesimine taşırken, Türkçede yaygın bir bilinirlik de kazandırdı yazara: Lütfen Sessiz Olur musun, Lütfen? [L] (2012), Aşk Konuştuğumuzda Ne Konuşuruz? [A] (2013), Katedral [K] (2014), Fil [F] (2015)… Dört kitaba dağılmış toplam altmış kadar öykü… Carver, görece bizdeki 1950 öykücü kuşağıyla ilişkilendirilerek de okunabilecek bir yazar. Öte yandan gerek bu yazarların gerekse konu çerçevesine alınabilecek öteki yazarların yapıtlarında, izi sürülebilecek “Antikomünizm ve Amerikan Etkisi”ne dönük veriler için Cangül Örnek’in büyük emek ürünü Türkiye’nin Soğuk Savaş Düşünce Hayatı (Can, 2015) başlıklı kitabı dikkate alınabilir, öteki kaynaklarla birlikte. Ama bu yazıda Raymond Carver öykülerinin genel bir çetelesini çıkarmaya çalışmakla yetineceğim daha çok. ÖYKÜDE SINIRLAR ÖTESİ ORTAKLIK: YAŞAM SOLUĞU… Raymond Carver öykülerindeki tüm karakterler, adeta boğazı sıkılan, bu nedenle neredeyse güçlükle soluk alıp veren, yaşamlarını, kendi iç dinamikleri yerine başka etkiler, dıştan yönlendirmelerle sürdürebilen, sonuçta vurdulu kırdılı yaşam süren, ötesinde düşmüş sürüklenmekte olan kişiler… İşsizlik, gelecek kaygısı önemli role sahip öykülerde. Bu nedenle şişinip mutçuluk oynamaya kalksa da kişiler, güvensizlik hemen ele veriyor kendilerini. Ne diyor öykü kişisi örneğin: “…işim olmasından her zaman memnunum.” (L, 126) Çünkü umutsuz hepsi de. Ötesinde karamsar, hatta yer yer kötümser. Döne döne aynı işi yaptıkları olur, makine havasında. Tutumları, tekdüze devinimleri, gündelik işlerinden taşıdıkları, vahşi kapitalizmin dişlileri arasında sıkılıp kalmaktan, bunun pekiştirdiği yaşama biçiminden kaynaklanır enikonu. Yazar, kişilerindeki bu çalkantılı tedirginliği, uyumsuzluğu her kezinde öykülerine ustaca yayıyor. Nitekim bir öykü kişisi, ötekine şöyle diyor: “İkimizin de para, faturalar ve bunun gibi şeyler için kaygılanmak zorunda kalS A Y F A 2 2 n 9 T E M M U Z B madan güzel, dürüst bir yaşam sürmesini isterdim.” (L, 133) Oysa “eleman alacaklarına işten çıkarıyorlardır” insanları. Şöyle düşünür anlatıcı: “Sıran geldiyse, işin bitik (.) kimsenin yapabileceği bir şey yok (.)” (L, 157) Herhangi iflas ise, “binlerce insanın sokakta kalması” anlamına geliyor. (L, 215) Bu doğrultuda bir öykü kişisi, “işyerindeki her şeyini bir kutuya doldurmuş halde eve gel(ir)” (K, Raymond Carver 43) Özetle, “Her şey satılık”tır. (A, 17) “Ne iş olsa yaparım” diyen “vasıfsız işçi”ler de (A, 96) belini doğrultamaz bu cangılda… İşlenme umudu giderek tükenmeye yüz tutmuş, yaşamını ancak karın tokluğuna sürdüren, parasız ya da borç içinde yüzen insanların “intihar eğilimi” göstermesi bu nedenle olağandır. Çünkü yaşam, bıkkınlıkla sürdürülür, herkes kendi kabuğunda uyuşturucuya, alkole sarılmış zaman doldurur. Bu durum, kronik hale gelmiştir neredeyse. O halde denebilir ki, biten, yine de bir türlü itiraf edilemeyen, ama içten içe çürüdüğü apaçık görülebilen ilişkilere odaklanıyor yazar. Bu arada soğuk savaşın uzayıp giden, birbirine eklenmiş halkalar halinde yayılan etkisi de apaçık görülebiliyor öykülerde. Salt bu nedenle bile enikonu siyasal bağlama alınabilecek ürünler demek ki bunlar. Gerçekten öykülerin, savaş sonrası ABD toplumunun yaşamına baktığı, okuru, siyasal, ekonomik, kültürel, dinsel, cinsel vb. anlamda belirgin verilerle yüzleştirdiği, yazınsallığın yanında kültürel, folklorik değer taşıdığı da görülebiliyor. “SOĞUK SAVAŞ” YA DA İNSAN KIYMA MAKİNESİ… Carver’ın öykü kişileri, bunca sıkışmışlık, çakılmışlık içinde bir türlü doğrulup ayağa kalkamaz, çözüm de üretemez. Örneğin siyasadan, partilerden, sendikalardan uzakta, olgularla ancak kendi bireysel tutumları çerçevesinde ilgilenir. Yapabildikleri “birbirimizi sevmemiz gerek” (L, 198) türünde duygudaşlıktır belki yalnızca. Kimileyin birinin bir an için sergilediği kararlılık anı, öte2 0 1 5 kinin geri çekilişiyle durgunluğa savrulur yine. Sonuçta birbirlerinin yalnızlıklarına değmez hiçbir karakter, ama kararsızlıkta kol koladırlar. Tümü de “çaresiz”liklerinin bilincindedir çünkü. (F, 85) Cinayetler, yaşanan güvensizlikler tedirgin kopuşlar da eklenebilir bunlara. Nitekim soğuk savaşın etkisi öykü evrenleriyle kişiler üzerinde apaçık gözlenebilir. Bu çerçevede öykü kişisi, “…kendimi yine Kore’de sandım,” (A, 119) deyiverir bir yerde. Vietnam’dan getirdiği “kesilmiş kulak”ı sergiler bir başkası. (K, 111) Acımasız, vahşi kapitalizm, yaşamın her yanında, insanların tepesindedir ama yazar, bunu anlatmaya kalmıyor hiçbir zaman. Mülkiyet ilişkilerinde yaşanan karmaşadan ötürü insanların şaşkınlık içinde dağıldığı oluyor. Ev, eşya; sosyal konutlar; sonra ikinci el eşya, araba, buna karşın yine de koşu içinde akan yaşam… İçkili, uyuşturuculu ev oturumları, barlar, sürekli partner değiştirmeler, arayışlar ama bulamayışlar, kalabalık içinde bütünlenirlik umuduyla sürdürülen yalnızlıklar… Ayrıca bir ucu kırlarda varoşlar, otoyollar, kendi kabuklarında yaşamaya çabalayan, yalnızlıktan, iletişimsizlikten içleri kurumuş insanlar… Carver’ın anlatıcısı emeçleriyle hayata tutunup ayakta durmaya çalışır yine de her fırsatta. Ne var ki insanlar, içinde yaşadığı bu kapitalist düzenin ayırdında görünmez hiçbir zaman. Ne olup bittiğini anlamayan savruluşlar içinde oradan oraya seğirtir hep… Zavallı bir yalnızlığın, iletişimsizliğin durma kederler yüklediği Amerika’nın yoksul yığınları, kıvranan insanları yan yana, can cana olamayışla sakatlanmıştır… Sonra tren yolculukları, elektrik direkleri, sobalı kuzineli evler, sebiller, ikinci üçüncü el eşyalar… Şizofrenik örselenmişliğin nesnel göstergeleri halinde akar okurun gözünde. ESKİ ÖYKÜYÜ YENİLEME; ÇOKSESLİLİK, YABANCILAŞTIRMA… İki ile otuzkırk sayfa arasında gezinen, aynı biçeme, bir örnek yapılandırmaya dayalı anlatılar da denebilir öyküler için… Ancak sayıca az olmakla birlikte bunun dışında küçük resimlerle yalın lekelerden oluşan öykülere de rastlanmıyor değil. Öte yandan izleksel örtüşmeler, karakter eşleşmeleriyle karşılaşılabiliyor. Nitekim birbirinin değişkesi sayılabilecek örnekler de var. Sözgelimi “Banyo” (A) ile “Küçük, İyi Bir Şey” (K) örneklenebilir. Amerika öykücülüğündeki bu güçlü damarın yaşam çeşitliliği ile zenginliğinden kaynaklandığı öne sürülebilir elbette. Bu nedenle yer yer bağlamlı görünen öykülerle de karşılaşılabiliyor. Birbirinin uzantısı konumunda algılanabilecek öykü evrenleri, birbiri içinden çıkmış izlenimi bırakan kişiler, bu kanıyı pekiştiriyor. Ancak farklı bir öyküleme yine de… Olayı yığma ayrıntı sağanağıyla aktarırken anlamı, satır arasına yerleştirdiği anlamlandırma ilmekleriyle kuran bir öykücü Carver. Böylelikle farklı biçimde ciddi bir yabancılaştırma getiriyor anlatısına. Kısa öyküde, bu ilginç yabancılaştırma etmeni üzerinde ne denli durulsa yeridir… Fazla söze gerek duymadan ustalıklı göndermelerle okurda anlamsal tepkiyi ateşleyip geliştirmesi bundan kaynaklanıyor. Kişilerin neredeyse hücrelerine sinen kararsızlık öykü sonlarına da sarkıyor. Farklı bir donmuşlukla sonlanıyor öyküler. Yalın atmosferler kurup farklı bir edayla bunu etkileyici kılarken yazar, yine de yarıda bırakıvermiş gibi bitiriyor öyküyü, ama sonuçta öyküsel etkiyi de doruğa çıkarıyor. Çehov’daki, Sait Faik’teki gibi, kolayca okunup, tüketmeye geldiğinde ayak direyen öykülere sık rastlanmıyor… Bu açıdan bakıldığında dünya öykücüleri arasında anılmayı hak eden sıkı adlardan biri Raymond Carver… Çünkü o, belki ağır havasıyla, sert tutum sergiliyor ama bütün zamanlara yayılacak etkileyiciliğe sahip büyü üretmeyi de başarıyor bu arada. Hele kişiler, tam anlamıyla öykü bahçesine çeviriyor anlatıyı. Herkesin yapayalnız kaldığı bir çağın tekinsiz anlatıcısı Raymond Carver. Peş peşe yayımlanmış dört öykü kitabından sonra onu hâlâ tanımıyor olmak, öykü severler için yalnız eksiklik değil, büyük kayıp aynı zamanda… n C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 3 2 5