13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Andrew Ross’dan “Krediokrasi” Tüketim cumhuriyetinin marabaları Andrew Ross, “Krediokrasi”de borçlandırma ağının yarattığı hak gasplarını ifşa ederken buna, sokaktan gelen tepkileri de ekliyor. Ross eğitim, sağlık ve ulaşım gibi sosyal hakların, borçlandıranlar tarafından nasıl tırpanlandığını anlatırken elbette çözüm önerileri de sunuyor. r Ali BULUNMAZ üncel bir olayla başlayalım: Tek başına iktidara gelen Muhafazakâr Parti’nin yürürlüğe koymayı düşündüğü kesinti programını protesto etmek için geçtiğimiz haftalarda İngiltere’nin başkenti Londra’da büyük bir yürüyüş düzenlendi. Muhafazakâr Parti’nin sosyal yardım, sağlık ve vergilendirme gibi kalemlerde bütçe kesintisine gitme isteği ülkede sert tepkilere neden oldu. 250 bin kişinin katıldığı protesto yürüyüşünde “Sosyal yardımları değil, savaşları durdurun” sloganı etrafında birleşen kitle, “Kesintilere hayır” dedi. İngiltere gibi sosyal devletin beşiği bir ülkede böylesi politikalar uygulanmaya çalışılıyorsa başka ülkeleri varın siz düşünün! Aslında dünya, buna benzer protestolara son dönemde alıştı. 2008 Morgage Krizi’nden sonra iflah olmayan piyasalar ve krizden sebeplenenler yüzünden pek çok ülkede geniş katılımlı gösteriler düzenlenmişti. Gün geçtikçe sıkışan iktidarlar çareyi insanları borçlandırmakta bulunca konu sokağa taşındı. İleri gelen Avrupa ülkeleri eğitim, sağlık ve ulaşım gibi hakları sömürmeye başlayınca sokaklar daha da kızıştı. Borç veren, borçlandırdıkları üzerindeki baskıyı yoğunlaştırdıkça gerilim de arttı. Krediokrasi kitabının yazarı Andrew Ross, bu gerilimin kaynağında “borçlandırma ağı”nın yer aldığını söylüyor. Zaten kitap, tam da bu ağın ne olduğunu ve onun hamlelerinin ne gibi sonuçlara yol açtığını anlatıyor. sağlayacak “en iyi” yolun borçlanma olduğunu söyleyen krediokrasi, bir anlamda “hayat kalitesini yükseltmeyi” amaçlarken temel gereksinimler için ön koşul haline de geliyor. Kıymetli her şey, finansçılar tarafından borçla sarmalanıyor ve bunun kapatılması adına taze kredilerin kullanılması sağlanıyor. Borç veren yüzde 1’lik kesim her daim kazanırken gerçek ekonominin parçası olan ve maaşları durağanken borçlanan çalışanlar ise sürekli kaybediyor. Ross’un deyişiyle “ömür boyu süren borç yükünü yönetme” gerçekten maharet istiyor. Borç köleliği, hepimizi demokrasiden biraz daha uzaklaştırıyor. Politik idealler de bu bataklığa gömülürken kredi açanların tahakkümü her şeyi yönetmeye başlıyor, elbette iktidarı da. Kredi puanının yüksek ve sicilinin temiz oluşu, borç alacakları “ahlaklı”, “dürüst” ya da “güvenilir” gösteriyor. Tabii ki şekli düzgün tefeciler için bu nitelikler, geri ödemelerin teminatı sayılıyor. Gelgelelim borç verenin sorumsuzluğu ve dolandırıcılığı da bir kenarda duruyor. Borcu ödeyememe bir gerçek. Krediokraside, borç veren tarafından sürekli taciz edilen borçlu, aynı zamanda bir sonraki kredi talebi için alt sıralara itiliyor. Siyasetçilerin kurtarma harekâtları ise kredizedeleri daha ağır şartları kabule zorlama işleminden başka bir şey değil. Dolayısıyla ortada garip bir işbirliği var. Eğitim, barınma ve sağlık gibi temel niklerinden bahsederken eğitim borçlandırmasına ayrı bir parantez açıyor. Yazar, eğitimi finanse etmenin, öğrencilerin sırtına bindirildiğini ve böylece bu alandaki mali sorumluluğun devletten özel birimlere kaydırıldığını anımsatıyor. Yani özelleştirilen eğitim, bir bakıma sözleşmeli hale getirilip endüstrileştiriliyor. “GERİ ÖDEME PLANLARI” VE EKOLOJİK BORÇLAR Borçlandırılan öğrencilerin, büyük bankaların aksine lobileri ve avukat orduları bulunmadığından üzerlerinde baskı kurmanın kolay olduğu düşünülüyor. “Kayıt danışmanlığı” gibi “kurumların” etkin olduğu ülkelerde, kâr amaçlı üniversitelere giriş yapmak için kredi kullanmaya mecbur bırakılan geniş bir kitle bulunuyor. Öğrenim görmeye başlamadan borçlanan gençler ve aileleri, uzun vadeli ve bütçeyi zorlayan kredilerin “ödeme planlarıyla” karşılaşıyor. Büyüyen borç balonunun eğitim kısmı, finansal yükümlülükten çok toplumsal felakete işaret ediyor. Ardından yine meydanlardaki sloganlara pankartlar ekleniyor: “120 bin dolar borcum var” ya da “Öğrenci borçlarımı ödemeyeceğim.” Ross’a göre hangi alanda olursa olsun, hayatımızı borç finansmanına teslim ettiğimiz sürece henüz çalışıp kazanmadığımız ücreti de ipoteğe kurban veriyoruz. Borç finansmanı denen şey, bulaştığı herkesi maraba toplumunun üyesine dönüştürüyor. Güvencesiz mesai, “hiçbir şey için çalışma”yla kol kola yürüyor. “Geleceğin kaybedilmiş olarak görülmesi”, krediokraside yaşamanın belirtisi şeklinde ortaya çıkıyor. Gelecek demişken Ross’un dikkat çektiği bir başka borç ise ekolojik olan; yani gelişmiş ülkelerin, yeryüzüne ve başka memleketlere verdiği hasarın karşılanması. Tahsilat yapan pek çok gelişmiş ülke ve onların güdümündeki kuruluşlar, söz ekolojik borca geldiğinde duraksıyor. Buna iklim göçlerini, verimli arazilerin talan edilmesini ve üretilen çevre felaketlerini de rahatlıkla ekleyebiliriz. Zararların karşılanması ve iklim değişikliğine yol açan sanayileşmeden yararlananların, oluşan hasarı gidermesi talebi, iklim adaleti aktivistlerinin peşine düştüğü konulardan. Ross, borç bataklığını ve bunu yaratan finans mühendisliğini incelerken bu olup biten karşısında sokağın nabzını tutmayı da ihmal etmiyor. İnsanlara verilen “borçla büyüme” şerbeti, sahte istihdamla süsleniyor ve bu politika kimsenin gelirini yükseltmiyor, aksine ağır ağır düşürüyor. Beri yandan, büyümenin lokomotifinin tüketim olduğu pompalanıyor. Bunun içine yağma ve istifleme de giriyor. Ross, borç verenlerin gücünün dağıtılmasının, demokrasinin nefes alıp vermesi için şart olduğunu söylüyor. Kapitalizmden zarar gören herkesin etrafında birleşeceği güç ise ekolojik borçlar dışında, “borç yapılandırması” adı altındaki yeni bir soygun yerine gayrimeşru borçları reddetme. Yani bir tür sivil itaatsizlik eylemi. Çok zor değil, bunun örnekleri bulunuyor. Yeter ki cesaretli olunsun; krediokrasi yerine demokrasi savunulsun… n [email protected] Krediokrasi/Andrew Ross/ Çeviren: Emrullah Ataseven/Ayrıntı Yayınları/ 248 s. K İ T A P S A Y I 1325 G ihtiyaçların karşılanması, kişileri zorladıkça borç finansmanı bir “ilaç” gibi belirip teşvik ediliyor. Devlet bu alanları finans endüstrisine bıraktığında ise işler çığrından çıkıyor ve borç döndürme taktikleri, gündemin ilk maddesi oluveriyor. “İdeal müşteri”, “ideal vatandaş” ve “ideal birey”, “borcu döndürmeyi bilen kişi” şeklinde tanımlanmaya başlıyor. Tabii bu tanım, borç alan ülkelere de rahatlıkla uyarlanabilir. Yakın geçmişte uyarlandı da. Sonradan sıkı mali disiplin altına alınıp “ödemiyoruz” dedikleri borçları yüzünden belli bir dönem borç verenlerin gözdesi olan bu ülkelerin başına çeşitli çoraplar örüldü. BORÇ VEREN DOLANDIRICI Sürdürülebilir borçlandırma, açgözlü küresel bankaların kâr paylaşım hırsı ve ülkelerin bütçe açığıyla birleşince hak gasplarını ortaya çıkaran “kemer sıkma politikaları” gündeme geliyor. Bunun doğal sonucu da protesto gösterileri ve tepkiler. Kimilerince “krediokrasi” olarak sunulan “çözüm”, Ross’a göre tepkilerin fitilini ateşliyor. Herhangi bir şeyi satın almayı S A Y F A 1 6 n 9 “BANKALAR KURTARILDI, BİZ SATILDIK” İşin öbür ucunda kendine borçlu olan, vatandaşına “ayağını yorganına göre uzat” öğüdünü verip kendisi bunun tam tersini yapan hükümetler bulunuyor. Hükümetlerin her an yanında yer alan, bazen eline yüzüne bulaşan bazen “kurtarıcı” olan krediokrasi, Ross’un deyişiyle tarihsel bazı özelliklere sahip: “Kişisel kredi büyümesi kâr hırsından olduğu kadar, toplumsal kontrole olan yakınlıktan da besleniyor. Olgun bir krediokrasi, yararlanıcılarının yönetim isteklerini pekiştirmek amacıyla bu iki arzuyu da tatmin etmek zorunda.” Ross, sağlık, eğitim ve konut gibi temel sosyal ihtiyaçlara erişim hakkı yerine, özel sermaye aracılığıyla borçlandırdığı kişilere bunları sunmak da krediokrasinin ilk görevi! Böylece tüketicilerden mürekkep bir cumhuriyet yaratılıp daha çok borçlanan bir kitle oluşturulması sağlanıyor. Meydanlara çıkanların en başta karşı durduğu şey gayrimeşru finansal borçlar. Protesto gösterileri düzenleyenler, krizlerin bedelini ödemeyeceğini “Bankalar kurtarıldı, biz satıldık” benzeri sloganlarla dile getirmişti. Aslında burada vurgulanan, Ross’un da hatırlattığı gibi vatandaşa yüklenen borcun demokrasiyi zayıflattığıydı. Borçlandırma ağı tarafından çarpılan öğrencilerin işgal ettiği Bakır Sendikası, Mayıs 2013. Ross, çeşitli borçlandırma tekT E M M U Z 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle