22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Çağatay Güney’den tarihi bir roman Çağatay Güney’in “Lupo’nun Seçimi” adlı yapıtı, 1930’ların tarihi romanlarının naif keyfini anımsatıyor. Kitap, kurgusu, tarihi olaylara uygunluğu ve eski tarihi romanların abartılı övgü ve yergilerinden tamamen uzak durmasıyla da öne çıkıyor. r Erol ÜYEPAZARCI arihi roman, romanın bir alt türü olarak dikkate alınması gereken bir edebi olgu. Nedense tarihi roman deyince akla hep popüler romanlar gelir. Tolstoy’un Savaş ve Barış’ı muhteşem bir yapıt olmanın yanında bir tarihi roman değil mi? Edebiyatımızın başyapıtlarından Mithat Cemal Kutay’ın Üç İstanbul’u ve ıskalanmasını hiç anlayamadığım bir kayıp yazar Nahit Sırrı Örik’in Abdülhamit Düşerken’i ve müthiş finaliyle Kemal Tahir’in Kurt Kanunu edebi niteliklerinin yanında tarihi roman değil mi? Bu yanlış algılamayı kabullensek ve tarihi romanları popüler roman sınıfında kabul etsek bile edebiyatımızda tarihi roman olgusunu incelemek hem ilginç hem keyifli bir uğraş. Özellikle erken cumhuriyet edebiyatımızda Turhan Tan, İskender Fahrettin Sertelli, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu ve Aptullah Ziya Kozanoğlu ile başlayan tarihi romancılık o dönemin egemen kıymet hükümlerini anlamak bakımından bize eşsiz kaynak olacak bilgiler verir. Dönemin tarihi roman yazarları sanki bir imparatorluğu kaybetmenin kahredici ezikliğine dayanmak ve yeni kurulan cumhuriyeti ululamak görevini üstlenir. Lupo’nun Seçimi Alus ve rahmetli hocamız Reşad Ekrem Koçu izler ama genel şablonlar değişmez. Süper Türkçü söylemiyle bu yazarlar arasına Nihal Atsız’ı da katmak gerekir. Bütün bu yazarlar, döneminde büyük kitlelerce keyifle okunmuş ve çizgi romanlara da yansıyan bir ilgiye kavuşmuş. 1950’den sonra bazı istisnaları dışında bu tarihi roman furyasının durakladığını görüyoruz. Bunda roman okuyucusunun, 1930 ve 1940’ların naif okuyucusundan farklı beklentileri olmasının da muhakkak etkisi var. Son yıllarda Ahmet Ümit’in bazı polisiye romanlarında alt kurgu olarak başarıyla kullandığı tarih dışında okuyucuyu gerek kurgusu gerek ilginçliğiyle çekecek tarihi romana pek rastladığımız söylenemez ve isim vermek istemediğim yakın tarihle ilgili romanlardaki değerleme ve tarihi olaylara çarpıtma olgusu da ayrı bir sorun. Örneğin romandaki anlatıma göre 1880’lerde doğmuş olması gereken bir kadını Kırım Tatarlarının Ukrayna’dan kaçırıp İstanbul’da sattığını ciddi ciddi yazarsanız 1776 Kaynarca Antlaşması’yla Kırım Giraylığı’nın kalktığını bilen okuyucu kitabın geri kalanını okumaz veya İstiklal Savaşı’nın ünlü sürgünleri 150’liklerin idam edildi T Çağatay Güney’in kitabın sonuna yazdığı nottan romanını yazarken dönemin tarihini iyi bir şekilde incelediği de anlaşılıyor. ğini söylerseniz gülünç olursunuz. Tarihi romanlar, doğal olarak yüzde yüz tarihe uymayabilir ama Daniel Pennac’ın bir incelemesinde dediği gibi tarihi roman yazarken “İmparator Napoléon, uzun saçlarını sallayarak 1.90 boyuyla yıldırım gibi salona girdi” yazamazsınız. Çünkü Napoléon 1.60 boyunda ve kel. KİTLELERİN İLGİSİNİ ÇEKEN YAZARLAR 1930’ların tarih tezlerine sadakatla uyarak Cengiz Han’ı bir Türk kahramanı(!) gibi sunmak, kahramanı bir Sümer kızı olan romanlar yazmanın yanında özellikle gerileme ve çöküş dönemi Osmanlısı’nı padişah Deli İbrahim, Cinci Hoca, Abdülhamit gibi figürlerle aşağılamak ve dolaylı olarak cumhuriyeti övmek ama kuruluş ve yükseliş dönemini; Fatih’i, Yavuz Sultan Selim’i, Kanuni’yi özellikle de Barbaros Hayrettin gibi daha halktan kahramanları ululamak bu romanların neredeyse klasikleşmiş kurguları. Bu arada işi çığırından çıkarıp bütünüyle Osmanlı’yı aşağılayan kahramanı Kara Davut’a, Fatih’i tokatlatan, Kanuni’yi şehvet düşkünü bir zavallı olarak anlatan Bâbı Âli’nin “deli”si Nizamettin Nazif gibiler varsa da genel eğilim yukarıda belirttiğimiz gibi. Bu ilk yazarları Feridun Fazıl Tülbentçi, Ragıp Şevki Yeşim, Kadircan Kaflı, Oğuz Özdeş, Sermet Muhtar S A Y F A 1 0 n 9 A.Z. Kozanoğlu Turhan Tan HAMASETTEN UZAKTA Okurlara tarihi roman ile ilgili bu düşüncelerimi son günlerde okuduğum ve bana büyük keyif veren bir kitap için anlatma ihtiyacını duydum. Çağatay Güney’in Lupo’nun Seçimi adlı romanı, bana 1930’ların tarihi romanlarının naif keyfini anımsattı ama ilginç kurgusu, tarihi olaylara uygunluğu ve eski tarihi romanların abartılı övgü ve yergilerinden tamamen uzak durmasıyla da ayrı bir tat verdi. Kitabın bu ilginç Fahrettin Sertelli roman alt türünde okuyucu için yeni bir umut oluşturması, bu türün nitelikli bir örneği olarak ortaya çıkması da benim gibi türe meraklı okuyucu için ayrı bir gelişme. Roman, Osmanlı’nın kuruluş döneminden imparatorluk olma dönemine geçiş yılları denebilecek II. Murat’ın saltanatında geçiyor. Timur felaketinden sonra Çelebi Mehmet ile yine ayağa kalkan ve onun N. Nazif Tepedelenlioğlu oğlu II. Murat ile silkinip kendine gelen Osmanlı Devleti’nin ünlü Macar komutanı Hünyadi Yanoş’un karşısında bir süre aciz kalışı ve bu aczi sona erdiren tarihi Varna Savaşı romanımızın kurgusunun ana öğesi. O günlerde henüz 1213 yaşlarında olan Fatih Sultan Mehmet, oğluna o yaşta tahtı bırakan ama tahta dönmek zorunda kalan II. Murat, Çandarlı Halil, Gedik Ahmet, Mahmut, Şehabettin Paşalar ve ünlü tarihçi Şükrullah ile II. Murat’ın karısı Sırp Kralı Brankoviç’in kızı Mara Despina romanın başat kahramanları. Bu kahramanlar arasında Mara Sultan öne çıkıyor. Fatih’in büyük saygı gösterdiği ve İstanbul’u zaptettikten sonra dinini değiştirmeyip Selanik civarında bir manastırda yaşamak isteyen bu sultana “Muhterem Validem” diye mektup yazıp onurlandırdığı bilinir, bazı akıldâneler de bu mektupları bir yerden duyup Fatih’in annesi bir Sırp’tı diye ahkâm kesmeleri de ayrı bir garabet. Bütün bu bilinen isimlerin yanında romanın asıl kahramanı Lupo, Cenova’da bir umumhanede doğmuş, sokaklarda büyümüş ve talihin bir cilvesi olarak Osmanlı’ya esir düşmüş, amiyâne deyişle bir fırlatma Cenovalı. Tarihi olayların gelişimi içinde Lupo’nun yaşamına da tanıklık ediyoruz. Roman zaten Lupo’nun ağzından anlatılıyor. Kahramanımızın yolu yukarıda söz konusu ettiğimiz ünlülerle kesişecek ve sonunda Varna zaferinde Macar kralını ağır bir şekilde yaralayıp telef olmasına neden olacak; II. Murat eliyle kaftan giydirilip ödüllendirilecektir. Macar Kralı’nın kafasını kesenin Koca Hızır isimli bir yeniçeri olduğunu Osmanlı vekayinâmeleri yazarlar ama yazarımız bu işte Lupo’ya rol veriyor. Ancak Lupo kafayı kesmeyip kralı ağır yaralıyor ve kafa kesme işini solakbaşı dediği Koca Hızır yapıyor. Bu kadarını da kabul etmemiz gerekir değil mi? Çağatay Güney’in kitabın sonuna yazdığı nottan romanını yazarken dönemin tarihini iyi bir şekilde incelediği de anlaşılıyor; bu nedenle de Lupo’nun ilginç serüvenini okurken dönemin tarihi olayları ve kişileri hakkında da okuyucu bilgi sahibi oluyor. Tarihi romanın ana işlevi pek doğal olarak okuyucuya tarihi bilgi vermek değil ama bizim tarihi roman kültürümüzde bu işlev hep önemli rol oynar. Özellikle rahmetli hocamız Reşad Ekrem Koçu’nun tarihi romanları bu işlevi üstlenir ve hakkıyla da yerine getirir. Koçu’nun son günlerde yeniden yayımlanan ve bugünlerde televizyon dizisine konu olacağını işittiğimiz ünlü Kösem Sultan ile ilgili romanı bu konuda tipik bir örnektir. Çağatay Güney bu işlevi hiç hamasete kaçmadan olabildiğince dürüstlükle yerine getiriyor; okur, olayların arka planında dönemin tarihi gelişmelerini çıkarsama olanağını pekâlâ yakalıyor. Sonuç olarak sürükleyici bir kurgu içinde, Osmanlı’nın en ilginç ve çarpıcı olaylarla dolu bir döneminde, Fatih Sultan Mehmet gibi başat bir figürün etrafında gelişen roman benim için tatlı bir sürpriz oldu. Türe meraklı olanlara eski bir deyimle halisâne öneririm. n Lupo’nun Seçimi/ Çağatay Güney/ Esen Kitap/ 486 s. K İ T A P S A Y I 1325 T E M M U Z 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle