Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
“Ne Zaman ki İçime Bir Kurt Düştü” Farklı kadın bakış açısı “Ne Zaman ki İçime Bir Kurt Düştü”de Tülin Tankut’un öykülerini kadınlar anlatıyor. Tankut çeşitli çevrelerin kadınlarını, değişik mekânlarda bir araya getiriyor; hamam, piknik, doktor muayenehanesi... Kadınlar da sınıfları, eğitimleri, yaşamıyla birbirine benzemiyor. r Sennur SEZER ülin Tankut, ilk kez uluslararası bir kadın toplantısında dikkatimi çekti. Seksenlerin sonuna doğru olabilir. Neval El Saddavi’yi dinlemek için gitmiştim. Salon hıncahınç dolu. 12 Eylül sonraları eylemler, toplantılar daha çok kadın ağırlıklı. Bir kadın mühendisin arazide çalışmasının engellenmesiyle, araziye sürgününün öyküsünü anlattı. Birden bizim kadın sorunlarımızı yüklenip sırtlayan cümle feministlerimizin çizgilerini gördüm onda. Elimdeki kocaman dosyanın başına adını not etmişim. İkinci karşılaşmamız nerede bilemiyorum. Ama hep telaşlı, hep heyecanlı bir kadın hakları savunucusu o benim için. Ben onu oyunları ve ilk gençlik romanlarıyla anımsıyorum. Oysa 1983’te YAZKO’da basım programına alınıp yayımlanamamış öyküleri varmış; Ayizi Kitap’ta yayımlandı. Yalnızca birinin anlatıcısı erkek olan 16 öykü ve bir sonsöz. Tankut, kitabı için bir sunu yazmış. Kullanılamamış. Öykülerin bunca yıl beklemesini de yayımlanma nedenini de açıklıyor: “Kadın sorunlarındaki değişikliklerin her türden belgeyle sonraki kuşaklara iletilmesini önemli buluyorum. Biz bir miras devralmıştık, mirasımızı devredecektik. Bu öykülerin de benden kalan bir belge olarak kayda geçmesini istedim. Otuz yıl sonra okuduğumda, öykülerin eski soluk fotoğraflar gibi olmadığını fark edip sevindim. Kuşkusuz, hiçbir kadının yaşam öyküsü diğerleriyle aynı değil; kadın yaşantıları da toplumsal cinsiyet rollerinin içine sığmayacak zenginlikte. Ama kadınların ezilen cins olarak diğer kadınlarla ortak yanları var. Bu nedenle kendime çağın tanığı olma misyonunu biçmiş; öykülerde kadın sorununa, bireyin özelinde sınırlı kalarak değil, toplumsal ve siyasal düzeyde açıklanması gereken yanlarıyla yaklaşmak istemiştim ki bugün de aynı düşüncedeyim.” değişmemesinin belki de ilk nedeni: “Öykülerin yazıldığı yıllara bugünden baktığımızda, geçmişteki sorunların günümüzde farklı boyutlarda yinelendiğini görüyoruz. Kadın sorunlarını yazmaktan da okumaktan da bıkılmaz! Binlerce yıllık bir ezilmişlik bu! Üstelik ezilmişlikten kaynaklanan deneyimler de öylesine çeşitlilik gösteriyor ki polis, asker gibi erkek işi yapan kadınlarınkinden seks işçisine... Dışarıdan bir itki gelmedikçe de yaşadıklarımızı tek başına sorgulama ihtiyacı duymayız. İmgelem gücü kendi dertlerinden ötesine erişemeyen; ömründe toplumsal dayanışma nedir bilmemiş, yalnızca isyan eden ne çok kadın var dünyada. Kadın, kendine çevresindeki insanların gözüyle bakıyor. Onların önyargılarını içselleştirmiş. Özgürce düşünebilmek eğitimli kadın için bile kolay değil. Kendini keşif ve kimlik arayışı sürecinden tabii ki ben de geçtim. Meğerse erkek egemen kültüre olan bağlanmışlığımız ne kadar güçlüymüş!” Tankut, Ne Zaman ki İçime Bir Kurt Düştü adlı kitabında değişik çevrelerin kadınlarını, değişik mekânlarda bir araya getiriyor; hamam, piknik, doktor muayenehanesi... Kadınlar da sınıfları, eğitimleri, yaşamıyla birbirine benzemiyor. Bu kadınların birbirine benzemeyişini, konuşmalarıyla belirtmekte usta olduğunu söylemeliyim (tiyatro konusunda az uğraşmadı). Tankut “Kadın bakış açısı olmaksızın da yaşamdaki gerçekliğin kavranmasının” eksik kalacağına inanır. Edebiyattaki kadın imgelerinin ana, eş, sevgili, metres, kuma, fahişe gibi kadını bedeni üzerinden tanımladığının da altını çizmişti Kadınname etkinliğinde. Bu yüzden, öykü yazarken “anlatıyı kurma aşamasında öykü kişilerini gerçeğe çok yakın bir zeminde sunmayı, sıradan kadınların günlük yaşamdaki yok sayılan, görmezden gelinen deneyimlerinin, kadın kimliğinin yapı taşlarını oluşturduğundan görünür kılmayı” önemser. Tankut’a göre “kadın okurla yakınlaşmanın yolu, onun kullandığı dili kullanmaktan geçer.” Bu yüzden “ev kadını dili, lehçeler, kadına özgü sözcükleri, deyimleri” kullanır. “İletişimi artırmak için biçemi, gündelik dile indirgeme riskinden” kaçınmaz. Ama “okurun yaşamdan tanıdığı için alışık olduğu kişileri, öykülerde alışık olmadığı kadın bakış açısıyla” sunar. Bu yüzden de kitabın gelirlerinin Kadın Eserleri Kütüphanesi’ne bağışlanması yakışır. n Ne Zaman ki İçime Bir Kurt Düştü/ Tülin Tankut/ Ayizi Kitap/ 200 s. 1325 9 T E M M U Z 2 0 1 5 n S A Y F A 1 1 T AİLE İÇİ İLİŞKİLER Tankut’un öykülerini kadınlar anlatıyor. İlk tacizden ilk geceye, ilk tokattan ilk isyana, baba, dayı, ağabey, işveren, konu komşu kısaca birinci cins ile ikinci cinsin ilişkileri (Cinsiyetiniz sorulduğunda kadın sözcüğünün hemen bütün ülkelerde ikinci olarak yazılmış oluşundandır bu benzetme). Aile içi ilişkilerin kadın sorunlarını açıklamada önemli olduğuna inanır Tankut. Cinsiyet kimliklerinin aile içinde edinilmesi, çocuk yetiştirme kurallarının bir önceki kuşaktan devralınması (bence büyük şehirlerde, okumuş yazmış ebeveynlerde kuralların tersinin aktarımı yaşanıyor). Bu aktarımlar ülkemizde kadın sorununun C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I