Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
nedeniyle gündemin üst sıralarında olduğu günlerde, Arsand’ın romanı hak ettiği ilgiyi bulamadı; yayın dünyasının utangaç bir sansürü mü, yoksa bazı çok değerli eserlerin de kaderi olmuş şanssızlık mı bilemem. 1909 ADANA KIRIMI, TEHCİRİN PROVASIYDI Başlığından da anlaşıldığı gibi, roman 1909 Nisanı’nda Paskalya’nın kutlandığı günlerde Adana’da geçiyor. 1915 Ermeni tehciri ve kırımının (Ermenilerin deyişiyle Büyük Felaket) provasının Adana’da hem de çok vahşi şekilde gerçekleştirildiğini konuyla ilgilenenler bilir. Olayın sınıfsaltoplumsal aktörleri, siyasal güçleri, güdülen amaç ve elde edilen sonuç aynıdır. Türk ulus devletinin kurucu ideolojisi sayılması gereken İttihat ve Terakki zihniyetinin Anadolu’yu Türkleştirme ve gayrimüslim tebaadan arındırma siyasetinin ayan beyan olduğu yerdir 1909 Adanası. İttihat Terakki diktatörlüğüne götürecek 31 Mart Vakası da (13 Nisan 1909) Adana Ermeni katliamı günlerine denk gelir. Adana’da o nisan günlerinde neler olduğunu edebiyatın dilinden öğrenmek için Daniel Arsand’ın romanını okumak gerek. Halkların nasıl birbirlerine karşı kışkırtıldığı, nasıl bu kadar vahşi, acımasız olabilecekleri, yan yana mahallelerde yaşayan, çarşıda dükkanlarını paylaşan Türklerle Ermenilerin, çapulcu çetelerin ve iktidarın maşalarının kışkırtmasıyla, o Paskalya haftasında Adana’yı nasıl kan gölüne çevirdikleri, romanda zaman zaman zor dayanılır bir gerçekçilikle anlatılıyor. Tehcir ve kırımın en önemli ve planlanmış sonucu olan; Ermeni mülklerinin, gayrimüslimlerin servetinin kanla, ölümle, zorbalıkla el değiştirip Türklere geçmesi olgusunun en somut izlenebildiği sahnedir 1909 Adanası. Romanda Ermenilere ait çiftliklerin, pamuk tarlalarının, değirmenlerin, kuyumcu servetlerinin, altınların, mülklerin, dükkânların, atölyelerin nasıl yağmalandığını, nasıl işgal edildiğini, nasıl gasp edildiğini olayların akışı içinde görüyoruz. Yabancı güçlerin, gayrimüslimlerin haklarını korumakla görevli misyonların, gerçek din adamları ile ajanların, muhbirlerin, işbirlikçilerin birbirine karıştığı bir ortamda, gelecekteki daha vahim gelişmelerin ilmekleri dokunuyor. Olayların içinde sıradan, masum halk da var, gizli örgütlere giren genç Ermeniler, suikastçiler de; dostluğa, kardeşliğe inanan romantik şairler de var, her an arkadan vurmaya hazır çiftlik kâhyaları da, derin mihrakların adamı kışkırtıcılar, sözde gazeteciler de; yarım kalan aşklar, aşktan da fazlası ilişkiler, dostluklar da var, ihanetler de. Hepsi fırça darbeleriyle, tamamlanmayı okura bırakarak ama capcanlı anlatılmış. ADANA’DA BİR NİSAN İYİ BİR ROMAN MI? Sarsıcı, yer yer şoke edici bir metinle karşı karşıyayız. Kişiler değilse de olayların gün be gün, bazı bölümlerde bir belgeselci gözüyle anlatıldığını düşünürseniz, kanlı bir kırımın hikâyesinin böylesine sert ve sarsıcı olmasına şaşmamak gerek. Kahramanların iç dünyalarına girildiği bölümlerde ise tam tersine yumuşacık, insancıl, duygulu bir dil hâkim oluyor. Roman edebî ağırlığını bu iki karC U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I şıt dilin; şiddet ve duygu dillerinin çelişkili birliğinden alıyor. Metnin bütününe sinematografik bir anlatımın damgasını vurduğunu da söylemek gerek. Ki bu anlatım Daniel Arsand’ın başka romanlarında da karşımıza çıkıyor. Kısa, hatta bazen çok kısa cümleler. Yalın ama vurucu ve şiirli, özel bir dil. Ne yazık ki bu dil çeviride çok fire vermiş, şiirini yitirmiş, düz anlatıma dönüşmüş. Çevirmenden çok, yazarın dilinin özelliğinden gelen bir eksiklik. Arabaşlıktaki sorunun cevabını vermek bu türden romanlarda hem zordur hem de olaylara, konuya bakışımızın öznellikleriyle maluldür. Daha mesafeli olabilmek için romanı Fransızcasından bir daha okudum. Özel dili ve anlatımıyla, roman kahramanlarının iç dünyalarını küçük ama derin dokunuşlarla anlatmasıyla, sadece olayları değil insanlara ve çevreye hâkim olan atmosferi, ruhu yansıtmasıyla, sıradan insanların gündelik yaşamını sergilemesiyle iyi ve önemli bir roman Adana’da Bir Nisan; aynı zamanda da meydan okuyan bir metin. Daniel Arsand’ın dedesinin Adanalı bir Ermeni olduğunu ve yazdıklarının yaşanmışlıklarla derin bağlarını hesaba katarsak bir halkın mağduriyet duygusunun ve öfkesinin kuşaktan kuşağa aktarılıp bir çığlık olarak edebiyata nasıl yansıdığının da iyi bir örneği. ERMENİLERE İÇERDEN, TÜRKLERE DIŞARDAN BAKMAK… Arsand’ın romanı bu türden metinlerde çoğunlukla rastlanan bir zaafı da barındırıyor: İyi bildiği, ruhuna, duygusuna sahip olduğu Ermeni insanını anlatırken yakaladığı sahiciliği, romanın Türk kahramanlarını ki romanda hepsi yardımcı kahraman konumundalar çizerken her zaman yakalayamıyor. Onlar karakter olamayıp tip olarak kalıyorlar. Adana Valisi, karısı, kardeşi, Ermeni dostları olan, şiiri, sohbeti seven büyük toprak sahibi Özgür Bey (!), ajitatör ve provokatör yazar bozuntusu İhsan Fikri, Ermeni roman kahramanları kadar oturmuyorlar yerlerine, iğreti kalıyorlar. Buna karşılık mekânlar; şehirler (Adana) köyler, sokaklar, semtler, kırlar, fire vermeden, oldukları gibi aktarılmış. Dikkatli okurun görmezden gelemeyeceği, romanın gerçekçiliğini ve gücünü zedeleyen küçük ama önemli bir noktaya işaret etmeden geçmeyeyim; Türk kahramanların adları konusu… Toprak sahibi Özgür Bey, Vali’nin kız kardeşi Oya Hanım, karısı Adalet Hanım’ın adları mesela. Oya ve benzeri adlara 1940’lardan önce rastlanmaz. Özgür adının yaygınlaşması ise 1960, özellikle de 1970’ler sonrasıdır. Adalet ismi bile 1908 Meşrutiyeti’nin “Hürriyet, adalet, müsavaat” sloganından gelir. Bu konuda yazar kadar editoryal özen eksikliğinin sorumlu olduğunu düşünüyorum. Fransız okur açısından önemli olmayan bu ayrıntının Türkçede ayrıntı olmaktan çıkıp kusura dönüştüğünü söylemek gerekir. Adana’da Bir Nisan; önemli, güçlü, alışılmadık bir roman. Ne edebî açıdan ne de konunun önemi açısından ilgisizliği hak ediyor, yazar da öyle... n Adana’da Bir Nisan/ Daniel Arsand/ Çeviren: Alev Özgüner/ Doğan Kitap/ 224 s. 1 3 2 4 2 T E M M U Z 2 0 1 5 n S A Y F A 1 5