22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

“Kestik Diyor Yönetmen” ‘Kader anlayışım yazgı değil’ İkbal Bayrak “Kestik Diyor Yönetmen” adlı romanında, beklenmedik büyük bir acının izini sürüyor. Okurları acı hızında geçen dört günün çerçevesinde, geriye dönüşler ve derin hesaplaşmalarla kavrulan bir yaşamöyküsüne davet ediyor. Bayrak’la yeni romanını konuştuk. r Gamze AKDEMİR lüm acısını nasıl bir süreçte yazdınız? Babamı ve eşini bir trafik kazasında kaybetmemin ardından yazmaya başladım bu romanı. Babam, hem annem hem de en yakın arkadaşımdı. Yani onu kaybetmekle en sevdiğim üç insanı birden kaybetmiş oldum. Çok zor günler geçirdim, evet. Fakat hayata, ölüme ve ölümden sonraki hayata bakış açımı bir cümleyle özetlemem gerekirse “Her şey, her an, herkesin en yüksek hayrına olması gerektiği gibidir.” İşte bu noktada, “tüm bu yaşadıklarımı bambaşka bir kadın yaşasaydı, neler hisseder, nasıl düşünür, ne tepkiler verirdi?” soruları, beni bu romanı yazmaya motive etti. Ölenin ardından kalanın dört günlük bir seyir defteri gibi de “Kestik Diyor Yönetmen”. Elif, yasının ilk dört günü boyunca hayatının belli dönemlerine geri dönüşler yapıyor. Bir yanı acı tatlı tüm anıları içinde yaşatmaya çalışırken, bir yanı onu daha çok acı veren olayları anımsamaya itiyor. O anlara her gidişiyle hayata öfkesi daha da artıyor ve isyan ediyor. Bir yanı onu yaratıcıya sığınmaya iterken diğer bir yanı bundan hiç hoşlanmıyor. Zira aklı bir yaratıcı olmadan hiçbir varlığın olamayacağını kabul ederken duyguları “Acının bu kadarı haksızlık!” dedirtiyor. Benim için kaderin tanımı tüm yaşayacaklarımızın önceden yazılmış olduğu değil. Çünkü içinde doğduğumuz aile ve buna benzer müdahalemizin olamayacağı durumlar dışında, her ne olursa olsun, her ânın yaratılmış her bir insanın niyeti ve kararları doğrultusunda şekillendiği bir kader anlayışı benimki. Kendi verdiği kararların sorumluluğunu almak yerine insan kolayı seçip başkalarını veya Yaradan’ı suçluyor, hayatı şikâyet etme üzerine kurup mağduriyetten dem vuruyor. Elbette ardından da dünyanın en zavallısıymışçasına kendine acıyor ve hayatı adaletsiz buluyor. Fakat aslında insan, adil bulmadığı her şeyi kendi yazıyor alnına, kendi algısıyla... Bu durumda roman, menzilinde hangi duyguya, nelere varıyor? Biraz önce bahsettiğimiz algı biçimi, egonun tuzağına düşmemizden kaynaklanıyor... Çünkü dünyanın en zavallı mazlum rolü, ego sayesinde her gün biraz daha narsistleşen kişiliğe zehirli bir doyum sunuyor ve egosunu beslemek için kaynağa ihtiyacı olan kişi çareyi her şeye olumsuz açıdan bakmada ve değerli hiçbir şeye sahip olmadığına inanmada buluyor. Hayatına bu şekilde devam etmeli ki kendine acımayı sürdürebilsin. Zira kişi çektiği her bir acı ile kendisi için inşa ettiği tapınağına bir yapı taşı daha ekliyor, her gün kendini daha da yüceltiyor. Ancak bu durum da onun gitgide gerçeklikten uzaklaşmasına ve hem var oluşa hem de kendine sunulana isyan etmeye odaklanmasına sebep oluyor. Kişi, yaratıcının onun önüne koyduğu bütün var oluş olanaklarını hem değersizleştirip hiçleştiriyor hem de bu hiçleştirmenin faili olduğu halde kendine acıyor. Elif, yaşadıklarına dair sorduğu “Neden?” ve “Niçin?” sorularını, bu olayların hikmetine vasıl olmak için değil, şikâyet ve isyan etmek için sormuş olduğunun farkına varıyor. Kendi yaşamını asıl zorlaştıranın insanın sınır bilmeyen egosu olduğu gerçeğiyle yüzleşiyor... Kitabınız ne kadar otobiyografik? Kurgunun “yaşanan olaylar” kısmı benim başıma gelenler olsa da Elif kurguladığım bir karakter. Benden çok farklı bir kadın olduğu için de hayata dair algısı, olaylara bakış açıları, hissediş ve düşünüş biçimleri de benden bir hayli farklı. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Kestik Diyor Yönetmen/ İkbal Bayrak/ Everest Yayınları/ 192 s. 1314 2 3 N İ S A N 2 0 1 5 n S A Y F A 9 Ö “MAZLUM ROLÜ NARSİSİSTE ZEHİRLİ BİR DOYUM” İnsanın kendine üzülmesi, kaybettiğine yanması kadar güçlü bir duygu malum. O nedenle ölüm nasıl bir katalizör romanda? Ölüm, tıpkı doğum gibi bir gerçek. Ölüm demek, çaresizlik demek ve her ölüm acısı, insana bu derin keder karşısındaki acizliğini hatırlatır. Ama kimse doğrudan kendine acıdığını söylemez. Kendine acımanın en bildik yolu, şikâyet ve isyan etmek. Elif’i en sahici kılan yasını “biz gibi” tutma, yaşama şekli diyebilir miyiz? Elbette diyebiliriz. Hayatta her birimiz farklı bir yolda yürüyormuşuz gibi görünüyor fakat iç dünyamızda hepimiz aynı duygularla yaşıyoruz. Tüm duygularımızı kontrol edebilmeyi istiyor, olumsuz duyguları içimizden atmak için çabalıyor, atamayınca onları dibe itiyor, ittikçe de kendimizi sık sık aklımızla duygularımız arasında bir çıkmazın içinde buluveriyoruz... Romanın kader, “ilahi yönetmen” ve “yüce gerçek”le bağıntısını anlatır mısınız? C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle