03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA [email protected] [email protected] Büyülü güzel sinemanın gizemi... Özellikle şu günlerde sinema ritüeline dayalı rüyayı sürdürürken görkemli, rahat salonlarda, gökkuşağı değerinde zengin açılımlarıyla yönetmenlerin, bizi koltuklarımızdan uçurmasını dileyelim… inema salonları bizi bekliyor yine… Otuz dördüncüsü, 419 Nisan 2015 tarihleri arasında gerçekleştirilecek İstanbul Film Festivali, yoksunluklarla geçen kurak günlere bir damla güzellik serpecek, kurum bağlamış yüreklere bir yudum ışık düşürecek… Böyle günlerde insan, kendiliğinden kitaplara da yöneliyor; resim, müzik, sinema, bilim ne olursa olsun alanlara, kavramlara, konulara özgülenmiş, kendi yöntemiyle bunları deşen kitaplara göz atmaya çabalıyor. Ama her başlıkta öylesine kitap yayımlanıyor ki, izleyip değerlendirmek şöyle dursun, uzanıp bunlara göz atmak bile olanaksız hale geliyor neredeyse… Bu nedenle yalnız “Kitaplar Adası” değil, süreğen olarak kitaba özgülenmiş her köşe, eksiklik barındırıyor ister istemez… İstanbul Film Festivalini yaşayacağımız şu günlerde kendi payıma ben de, kimi yayınlarla buluşturayım istiyorum okuru… Neler bunlar? Yorgo BozisSula Bozis ikilisinden Paris’ten Pera’ya Sinema ve Rum Sinemacılar (YKY, 2014), Rıza Kıraç’tan Sinemamızın Yüzüncü Yılında 100 Yönetmen (Say, 2014), Özden Terbaş’ın “Psike İstanbul Psikanaliz Kitaplığı” başlığı altında derlediği, azımsanmayacak sayıda psikanalist, klinik psikolog, psikiyatr, uzman psikolojik danışman, klinik psikolog yazarın imzasını taşıyan İstanbul Bilgi Üniversitesi yayını iki yapıt: Sinema ve Psikanaliz 12. Kitapların ilki Filmler ve Bilinçdışı (2012), ikincisi Kayıp ve Zaman (2015) başlıklarını taşıyor. SALONLARIYLA SİNEMAMIZ… Salonları gitgide azalıp AVM tutuklusuna dönüştürülen ülkede yaşamanın acısını duyumsamayan kalmış mıdır? Emek Sinemasının bile korunamadığı, güzel her yapının, kâr getirici amaç için yere indirildiği bir dönemde yaşıyoruz ne yazık ki… İşte belgesel sinemamızın öncü kuşağından Yorgo Bozis’in ilk harcını koyduğu, Sula Bozis’ce tamamlanıp Türkçeye çevrilen yoğun emeğe dayalı Paris’ten Pera’ya Sinema ve Rum S A Y F A 2 2 n 2 Okurlara sinemamızın gelişimine yönelik bütünsel bakış kazandırmayı amaçladığı da söylenebilir yapıtın. Ayrıca bunun farklı açılımlar getiren, deneye açık yönetmenler aracılığıyla daha da genişleyip zenginleştiği öne sürülebilir… Rıza’nın, sinemamızdaki faklılıkları, çeşitlilikleri barındırırken, ana gövdeyi ihmal etmeksizin bütünü kapsayıcı biçimde tarihine yönelik özetleyici ama kuşatıcı bir ansiklopedi armağan ettiği savlanabilir o halde… ÖNÜMÜZE SERDİĞİ RUHSAL DERİNLİKLE SİNEMAMIZ… Psikanalist, psikiyatr Özden Terbaş, sinema, yazın odağında birikime, insanın ruhunu çelen yaklaşımlara sahip bir imza. Onun İmago dergisindeki kimi üretimleriyle yazılarına değinmiştim geçmişte. Bu kez “psikanalizi Türkiye’de tanıtmak, yaymak ve geliştirmek amacıyla 2003 yılında kurulmuş” İstanbul Psikanaliz Eğitim, Araştırma ve Geliştirme Derneği’nin (Psike İstanbul) etkinliği bağlamında gerçekleştirdikleri “seminerlerin, konferansların, vaka çalışmaları ve sempozyumların canlı ortamında doğ(an)” kitaplarla üretkenliğini genişletiyor. İstanbul Psikanaliz Kitaplığı adı altında yapılan yayınlar da, andığım dernekle İstanbul Bilgi Üniversitesi işbirliği çerçevesinde sürdürülüyor. Dernek, “ülkemiz kültürünün psikanaliz kuramı ve uygulaması üzerine etkilerinin araştırılmasına zemin hazırlama”ya yönelik çalışmalarını sürdürürken Özden de, “psikanalitik film eleştirisinin de çeşitlilik kazandığı ve daha derinlikli film analizlerinin gerçekleşmeye başladığı”nı vurguluyor. Yukarıdaki özetlemeden sonra iki ciltlik “Sinema ve Psikanaliz” kitaplarına geçebiliriz. İlkinde konu başlığı olarak “Filmler ve Bilinçdışı”, ikincisinde ise “Kayıp ve Zaman” alınıyor. İki derlemedeki adları sıralayayım: Ayşe Leyla Tanoğlu, Gülgün Alptekin, Işın Sayın, Nayla de Coster, Nilüfer (Güngörmüş) Erdem, Sezai Halifeoğlu, Sibel Mercan, Ümit Eren Yurtsever, Yavuz Erten, Andrea Sabbadini, Yeşim Korkut, Berrak Ciğeroğlu, İrem Anlı, Meral Erten, Melis Tanık Sivri… İlk kitapta “rüya oluşumu ile bir filmin oluşum süreci arasındaki benzerlikler üzerinde” durulurken ikinci kitapta “kayıp nesnenin, öznedeki kaybın/eksikliğin ve zamanın izini sürerek sinemada hangi renklerle, seslerle ve sessizlikle temsil edildiği” konusuna yoğunlaşılıyor. Yazar, “psikanalitik yaklaşım, eserde temsil edilen şeyin içeriğini ve anlamını keşfetmeyi sağlar” derken, aslında “sinema dilinin pek çok açıdan bilinçdışının diliyle benzerlikler taşıdığı”nı gösteriyor giriş yazısında. Bu bağlamda değerlendirilen bizden iki film çıkıyor karşımıza: I’de Reha Erdem’den Hayat Var (2008); II’de Özcan Alper’den Sonbahar (2008). Ancak bunun süreceği de otada. İşte Özden Terbaş’ın derlediği, önümüzdeki yıllarda da süreceği anlaşılan bu iki cilt, paha biçilmez değere sahip bana göre. Bundan okurlar kendilerince yararlanacaktır kuşkusuz, ama sinemacılarla yazarların ciddi birer başucu kitabı kazandığı kuşku götürmez… Özellikle şu günlerde sinema ritüeline dayalı rüyayı sürdürürken görkemli, rahat salonlarda, gökkuşağı değerinde zengin açılımlarıyla yönetmenlerin, bizi koltuklarımızdan uçurmasını dileyelim… Öyleyse hadi sinema salonlarını doldurmaya, Hadi kitabevlerinin sinema sergenlerini karıştırmaya! n K İ T A P S A Y I 1 3 1 1 S Sinemacılar adlı yapıt bunu bir kez daha gösteriyor bize… Sinema salonlarımızın başlangıcını sinemanın başlangıcına götürmek olanaklı. Çünkü “Paris’te 28 Aralık 1895 tarihinde, sinemanın doğuşu olarak tanımlanan ve Lumière Kardeşler’in Grand Cafe’de bilet karşılığında gerçekleştirdikleri ilk film gösterimleri, aradan bir yıl bile geçmeden, 18961897 kış başlarında İstanbul’a, Pera’ya ulaşmıştı(r)” bile. The Levant Herald gazetesinin 12 Aralık 1896 tarihli sayısında yer alan habere göre, gazetecilerin davet edildiği, müdürlüğünü D.Henri’nin yaptığı ilk gösterim, yoğun ilgiyle karşılanır. Gösterim günleri ile gösterim sayısı artar. “Sinema tarihçisi Georges Sadaoul’un notlarından, D.Henri’nin Paris’te ikamet ettiğini ve Lumière Kardeşler’e Ekim 1895Şubat 1896 arasında projeksiyon makinesi almak için ilk başvuranlardan biri olduğunu” da öğreniriz bu arada. Sponek Birahanesi’nde sürdürülen bu gösterimlere çocukluğunda katılmış bir Rum’un tanıklığı da yer alıyor kitapta, sözlü tarih belgesi olarak. Ardı sıra üç tiyatro salonu, ek olarak film gösterimlerine açılıyor: Odeon, Tepebaşı Mnimatakia, Concordia… Ne var ki, “1908 yılına kadar, II.Abdülhamid’in kentteki ışıklandırma yasağı film gösterimlerini Pera’daki tiyatrolardan, çevre tiyatrolarına, kahvelere ve Rum kültür evlerinin salonlarına taşı(yacaktır).” “1910’da elektrik kullanımının artmasıyla Pera’da açılan sinema salonlarının sayısı çoğal(ır). Bu sinema salonlarının çoğu Rumlar tarafından işletiliyordu(r).” “İstanbul nüfusunun en kozmopolit parçasını oluşturan semt sakinleri, Batı’nın yeniliklerine açık ve gösteri alanındaki gelişmelerin devamlı izleyicisi”dir zaten. “20. yüzyıl başında İstanbul nüfusunun üçte birini oluşturan Rumlar, bir halk eğlencesi olan sinemanın müdavimi olurken, birçok Rum işadamı sinemayı meslek olarak seç(er).” Nitekim belgeler, “İstanbul’daki eğlence sektörünün yüzde seksen üçünün N İ S A N 2 0 1 5 Rumlara ait olduğu(nu) belirtiyor…” Sinemamıza emek verenler arasında Kriton İliadis, Yorgo İliadis, Manasi Filmeridis vb. adlar da anılabilir bu arada… YÖNETMENLERİYLE SİNEMAMIZ… Rıza Kıraç, öykücü, romancı, sinemacı olarak çok yönlülüğüyle dikkati çeken bir imza. Bugüne dek üzerinde duramadım, ama bir “Kitaplar Adası”nı Kıraç’a ayırıp yazınsal üretimiyle verimlerine yoğunlaşmakta kararlıyım… Sinemamızın yüzüncü yılı tartışması sürer, bu arada pek çok kitap da yayımlanırken Rıza’nın, adeta başucu kitabı niteliği taşıyan Sinemamızın Yüzüncü Yılında 100 Yönetmen’i, sinemamızı tanımak isteyen okur için kılavuz bağlamında alınabilir sanıyorum. Ötesinde yapıt, sinemamızda kimin nereye yerleştirilebileceği, kimin nerelere uzanarak hangi birikimlerle neleri nerelerden taşıdığını öğrenmelerinin, böylece sinemamızı üstünkörü de olsa bir gövde halinde tanımalarının önünü açıyor aynı zamanda. Şu satırları “100 Yönetmen Kitabını Okuma Kılavuzu”ndan aktarıyorum: “100 Yönetmen, ilk filmlerini çektikleri tarihler göz önüne alınarak sıralandı. “(Bu) sıralanma aslında kendi içinde tarihsel bir dizge oluşturdu.” “100 Yönetmen’i belirlerken geçmişten bugüne iz bırakan, bugün film çeken ve geleceğe muhtemelen iz bırakacak yönetmenleri belirlemeye çalıştım.” “…Yeşilçam içinde Yeşilçam’a rağmen Yeşilçam’ın beklentisi dışında film yapan”ların yanında “bazı yönetmenler ayakta kalabilmek için kendilerine Yeşilçam yapımcılarından da kötü davranmış.” Ne ki “[h]âlâ sinemamız ‘merdivenaltı’ üretime devam ediyor!” “Dikkatli bir okur art arda sıralanan sinemacıların aslında bir dönemin ruh halini yansıttığını çok kolay görecektir.” Rıza, “sinemamızın tarihsel gelişiminde iz bırakan,” “kendi türü içinde bir özelliğe, özgünlüğe sahip” “en az iki film çekmiş” olan Fuat Uzkınay’dan Seyfi Teoman’a “100 Yönetmen”i, farklı başlıklarla tanıtıyor… C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle