Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tuğçe Tatari'den "Anneanne, Ben Aslında Diyarbakır'da Değildim” ‘Kürt sorununa kalbinden bakmak istedim’ Tuğçe Tatari’nin, Kürt sorunuyla ilgili olarak katettiği yolu, izlenimlerini ve yaptığı röportajları bir araya getirdiği kitabı “Anneanne, Ben Aslında Diyarbakır’da Değildim”, bir övgü de değil yergi de. Sadece meseleyi anlama ve anlatma çabasına bir katkı. r Gamze AKDEMİR Türkiye’nin yıllardır içinden çıkamadığı Kürt sorununu anlamak için bu kadarı yetmezdi. Yeni istikametini belirledi: Kandil. Oraya ilk gittiğinde kimseye haber vermedi, yakınlarına Diyarbakır’da olduğunu söyledi. Çıktığı yol üzerindeki duraklara da tek tek uğradı; Ezidilerin kutsal mekânı Laleş’e ve çölden bir yerleşim birimine dönen Mahmur Kampı’na girdi. Ardından Avrupa’daki Kürt gazetecilerle görüştü. Cezaevlerinde bulunanların sesine de kulak vermek gerekiyordu, ki orada da yolu bir gerilla yazarla kesişti ve bu yolculuk çıkış noktasıyla sonlandı: Kürt milletvekilleriyle... Tatari, bu “olağanüstü” deneyimini paylaştığı “Anneanne, Ben Aslında Diyarbakır’da Değildim” adlı kitabı üzerine sorularımızı yanıtladı. Fotoğraflar: Kaan SAĞANAK de tahmin etmiyordum. Her bir adım bir sonrakini tetikledi ve bir süre sonra kendimi Kandil’de buldum. Bu kitabı kendi beş sene önceki bilgisiz halime yazdım. Kolay okunulabilirliğiyle meseleye uzak insanların da en azından bilgisi olsun diye. Çünkü uzak olduğumuz konularda da yorum yapabilme alışkanlığımız var bizim. Bilmeden fikir sahibi oluyoruz. Ben de kendimi ortaya koyarak bir yolculuk vaat ediyorum okura. Hem ideolojik bir yapıya hem de ülkenin en büyük sorunlarından birine tam da kalbinden bakabilme fırsatı sunuyorum. “İSYAN, BAŞKALDIRIYA DÖNÜŞTÜ!” Kürt meselesini dağa gidene kadar ne düzlemde takip ediyordun, BDPPKK ilişkisini nasıl yorumluyordun? Şimdi nasıl yorumluyorsun? Sadece haberdar olacak kadar takip ediyordum. Özel bir ilgim yoktu bu konuya. Aslında ne ayıp değil mi, gazetecisiniz ve ülkede belki de göz ardı edemeyeceğiniz boyutlara gelmiş bir konu ve siz ilgilenmeme lüksüne sahip olabiliyorsunuz! Tabii bu durumun sebepleri var; 80 kuşağıyım ben. Apolitikleştirilmiş, beyni uygun bulunanlarla doldurulmuş nesildenim. İzlediklerimiz, okullarımız, bize verilen kodlar çok belli aslında. Şanslı bir azınlığa ait değilseniz veya eğitim hayatınızda “uyanış” yaşayabileceğiniz bir ortama denk düşmediyseniz uyku hali sürer gider. Etrafımıza baktığımızda da bu durumu net bir şekilde görebiliriz. BDP ve PKK ilişkisini bir organik bağ olarak yorumluyordum şimdi yekpare bir yapının ayakları olduğunu biliyorum. Tarihte isyan, devrim ve Kürtler nasıl bir ilişki içinde? İsyan, Kürt tarihinin en belirgin özelliği. Ama yakın ve siyasi tarihlerine gelecek olursak isyan başkaldırıya dönüşmüş şekilde karşımıza çıkıyor. Dayatılanlara başkaldırmak ve aslında bu başkaldırıya mecbur edildikleri inkâr edilemez bir gerçek olarak da çıkıyor karşımıza. “DAĞ, O KOŞULLARDA DOĞAN ÇOCUĞUN İLK SEÇENEĞİ” Kürt halkı gerillaya nasıl bakıyor? Kürtlerin tamamını aynı duygularla tanımlayamayız ama büyük bir bölümü özellikle politize Kürtler gerillaya saygı duyuyor. Zaten dağlarda akrabaları, evlatları, eşleri olan insanlardan söz ediyoruz. Haliyle büyük bir gönül bağı var. TürkKürt savaşının çıkış ve merkez noktasını “mecbur bırakılış” düzleminde yorumluyorsun. Bunu anlatır mısın? Silahsız bir mücadele olarak başlamış bir hareket PKK. Ancak bir yerden sonra hak arayışının imkânsızlaştığı, siyaset yapma olanağı olmadığı gibi asimilasyon, eziyet, ölümle burun buruna geçen yıllardan sonra silahlanma ve dağlarda gerilla mücadeleleri başlamış. Ben değil onlar tarihlerine böyle not düşmüş. “Mecbur bırakılmasaydık bunlar olmazdı, ilk tercihimiz silah değildi” diyen onlar. İnsanlar örgüte bir gün bir anda aydınlanıp girmiyor kuşkusuz. Kitapta kiK İ T A P S A Y I 1311 G azeteci Tuğçe Tatari’nin macerası, o dönem çalıştığı Akşam gazetesine yazdığı bir yazıyla başladı. O yazıda PKK gerillalarıyla kucaklaşan BDP’li milletvekillerini eleştiriyordu. Siyaset de böyle yapılmazdı ki. Ancak yazı her ne kadar övgü alsa da yazarının kafasında soru işaretleri bırakabiliyordu ve bir kere sormaya başladıktan sonra da ne pahasına olursa olsun cevabın peşinden gitmek gerekiyordu. Önce KCK Basın Davalarını izledi Tuğçe Tatari. 2013 Nevrozu’nda Diyarbakır’daydı. Ama E “Türkiye’nin büyük bir bölümünün ‘bebek katili’ dediği bir adam orada önderlik, lider, kahraman, hayat kurtarıcı... Sadece bu bile gerçekler arasındaki uçurumu göstermeye yeter aslında. İki tane gerçek olabilir mi? Üstelik birbirinden bu kadar uzak iki gerçek! ” başladın? Kürt meselesiyle yakından uzaktan ilgisi olan biri değildim. Hepimize ezberlettirilmiş kalıplar üzerinden bakıyordum meseleye. O günlerde bir köşem var, şimdiki gibi işsiz değilim; ajanslara Şemdinli’de yol kesen gerillayla sarılan BDP vekillerinin görüntüsü düştü. İzledim, müthiş öfkelendim. Siyasete yakışmayan bir reflekse davranıldığını düşündüm ve oturdum ağır bir yazı yazdım. Neredeyse “Siyaset böyle yapılmaz en iyisi dağa çıkın” diyordum. Yazı olumlu tepkiler aldı, çoğunluk benle hemfikir, vekiller büyük tepki toplamış. İki konuya takıldım biri kendimle biri vekillerle ilgiliydi. Ben neden bu kadar sinirlendim, neden dağa çıkın dedim, Neydi beni bu tarz düşünmeye iten kodlar? Ve meselenin üzerinde düşünmeye başladım. Diğer taraftan da Türkiye’de siyasi ortam özellikle de Kürt siyasetçiler için epey kaygan. Yani bu gerillayla sarılma anı, süreç ters döndüğü anda cezaevinde sonlanabilir. Büyük bedeller ödettirilebilir. Bu koşullarda, her şeyi göze alarak sarılacak o sıcak duyguyu, özlemi, hasreti, belki hayranlığı veya o büyük sevgiyi anlamak istedim. Aslında bu anlamak isteme yolculuğum küçük adımlarla başladı. KCK davalarını takip etmeye başladım ve doğrusu bu kadar ileriye gideceğimi n net ifadeyle bu kitabı neden yazdın, neden yazmadın? Nasıl, ne duyguyla ve nereden S A Y F A 1 6 n 2 N İ S A N 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T