25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celal@celaluster.com.tr Hiçbir önlem alınmadan, göz göre göre gelen toplu kıyım Kırmızı Cumartesi!.. antiago Nasar, annesi Placida Linero, aşçı Victoria Guzman ve aşçının kızı Divina Flor’la birlikte yaşamaktadır. Arap kökenli babası İbrahim’in ölümünden sonra aile çiftliğinin başına geçmiştir. Santiago, Bayardo San Roman ve Angela Vicario’nun düğününden eve sabaha karşı döner. Angela’nın ikiz kardeşleri Pablo ve Pedro Vicario’nun kendisini öldürmeyi tasarladıklarının farkında değildir. Angela, düğünden iki saat sonra, bakire olmadığını anlayan kocası Bayardo tarafından sürüklenerek anasının evine getirilmiş; anasından dayak yiyince de kendisini “kirleten ve onuruna leke düşüren” adamın Santiago olduğu yalanını söylemiştir. “İYİ ÇOCUKLAR” Angela’nın iki ağabeyi de ailenin namusunu kurtarmak için Santiago’yu öldürmeye karar vermişlerdir. Domuz boğazlamakta kullanılan iki bıçağı biletmek için sabaha karşı et pazarına giderler, oradaki kasaplara Santiago’yu öldürmeyi planladıklarını söylerler. Savurdukları tehdide kimse inanmaz, çünkü onlar “iyi çocuklar”dır. Kimileri de bunu bir “sarhoş palavrası” olarak alır. Ne var ki Faustino Santos adlı bir kasap yine de kuşkulanır ve ikizlerin tehdidini polis Leandro Pornoy’a bildirir. VE ALBAY KAHVALTI EDER İkizler daha sonra Clotilde Armenta’nın bakkal dükkânına da uğrayıp Santiago’yu öldürmeyi tasarladıklarını söylediklerinde, Clotilde ellerindeki beze sarılı bıçakları fark eder. Bu arada polis Leandro’nun konuştuğu Albay Aponte, ağır ağır giyindikten ve uzun uzun kahvaltı ettikten sonra bakkal dükkânına gider, ikizlerin ellerindeki bıçakları alır ve birer “martavalcı” olduklarını söyleyerek onları evlerine gönderir. Clotilde, bu “zavallı çocuklar”ı o korkunç cinayeti işlemekten alıkoymak için Albay Aponte’yi soruşturmayı derinleştirmeye ikna etmeye çalışırsa S A Y F A 6 n 2 9 S da boşuna; Albay kılını kıpırdatmaz. KİMSE UYARMAZ… Vicario kardeşler, Santiago’yu öldüreceklerini hem et pazarında hem de bakkal dükkânında açığa vurduklarından, haber bütün kasabaya yayılır ama hiç kimse Santiago’yu doğrudan uyarmaz. Uyarmamalarının çeşitli nedenleri vardır: Biri, nasıl olsa daha önce uyarılmıştır, diye düşünür; biri, onun başka biri tarafından uyarılması gerektiği kanısındadır; bazıları onu hemen bulamazlar; kimileri böyle bir cinayetin işlenebileceğine inanmaz; bazıları piskoposun kasabayı ziyaretinin telaşı ve heyecanı içindedir; bu arada, aralarında içten içe Santiago’nun ölmesini isteyenler, hatta bu cinayeti haklı görenler de vardır. “ÜSTÜME VAZİFE DEĞİL” Çok geçmeden, Vicario kardeşler bakkal dükkânında ellerinde yeni bıçaklarla yeniden boy gösterirler ve Santiago’yu nasıl öldüreceklerini bir kez daha bağıra bağıra ilan ederler. Sonradan, “Ne yapacağımı bilemedim… Üstüme vazife olmadığını, bunun sivil yetkililerin sorunu olduğunu düşündüm” diye itirafta bulunacak olan rahip bile bir ara Santiago’nun annesine haber vermeyi aklından geçirirse de piskoposu karşılamanın telaşı içinde unutur gider. Santiago, bir saat kadar uyuduktan sonra, giyinip kasabalıların heyecanla bekledikleri piskoposu görmek için evden çıkar. Bu arada, birisinin kendisini uyardığı ve Vicario’ların cinayet planını ayrıntılarıyla anlattığı notu ıska geçer. VE SONUNDA… Kasabalılar ellerinde armağanlarla bekleyedursun, piskoposun teknesi kasabaya uğramadan geçip gidince Santiago da nişanlısının evine uğrar. Nişanlısı, Angela’nın uydurduğu yalanın gerçek olduğunu sandığı için Santiago’ya “Umarım öldürürler seni!” diye bağırır ve onu uyarmaktan vazgeçer. Ve sonunda Santiago Nasar vahşice öldürülür… BİR DEDEKTİF GİBİ Gabriel Garcia Marquez’in bizde “Kırmızı Pazartesi” adıyla yayımlanmış olan novellasının özgün adı “Crónica de una muerte anunciada”. Önceden ilan edilmiş, haber verilmiş bir ölümün ya da cinayetin öyküsü… Garcia Marquez, bu yapıtında, 1951 yılında Kolombiya’nın kuzeyindeki Sucre bölgesinde namus uğruna işlenmiş gerçek bir cinayetten yola çıkar. Bu kısa romandaki anlatıcı, bir dedektif gibi en sonunda cinayete varan olayların adım adım izini sürer. Bir bakıma, gazetecilik, gerçekçilik ve polisiye romanın bir bileşimidir “Kırmızı Pazartesi”. Ama cinayetin daha en baştan açıklanmasıyla geleneksel polisiyeden hemen ayrılır. Cinayet açıklanır ve olaylar geriye sarmaya başlar. ARAŞTIRMACI GAZETECİ Anlatıcı, aslında, bir dedektiften çok bir araştırmacı gazeteci kimliğine bürünmüştür. Göz göre göre gelen bir cinayeti öykülerken birçok kasabalının tanıklığını serer önümüze. Vicario kardeşler Santiago’yu öldüreceklerini herkese ilan ederler, Santiago’nun cinayete kurban gideceğini herkes, yakınları ve polis bile bilir ama türlü nedenlerle kimse uyarmaz Santiago’yu, polis en küçük bir önlem almaz ve cinayet gerçekleşir. “Kırmızı Pazartesi”, Garcia Marquez’in gazeteciliği ile yazarlığının kısacık bir romandaki benzersiz buluşmasıdır. BİR KATLİAMIN ÖYKÜSÜ Türkiye’de yıllar önce yayımlanmış bu romandan onca zaman sonra uzun uzadıya söz açmamın nedenine gelince: 10 Ekim Cumartesi günü, Ankara’daki Barış Mitingi’ne karşı tren garı önünde düzenlenen bombalı saldırıyla ilgili haberleri okudukça Marquez’in “önceden ilan edilmiş bir cinayetin öyküsü”nün satırları üşüştü aklıma. Saldırıyla ilgili araştırmaların ortaya çıkarır gibi olduğu gerçekler, tıpkı Marquez’in yapıtında olduğu gibi geriye sarıldıkça “önceden ilan edilmiş bir katliamın öyküsü” seriliyordu gözler önüne. Bilmesi gereken herkesin başından beri katillerine kadar bildiği, ama kimsenin bir şey söylemediği, bir şey yapmadığı, hiçbir önlem almadığı bir toplu cinayetin hikâyesi… ROMAN VE GERÇEK YAŞAM Yıllar önce köktendinci bir terör örgütünün eli kolunu sallaya sallaya, hiçbir engel görmeden ülkeye yuvalanmasıyla başlayan, Diyarbakır ve Suruç’taki bombalı saldırılarla süren, herkesin gözü önünde yüz iki barış eylemcisinin can vermesiyle sonuçlanan canlı bomba saldırısına varan ama sona ermeyen bu öykünün ayak izleri ile “Kırmızı Pazartesi”nin olay örgüsü kafamda birbirine karıştı. “Kırmızı Cumartesi!” sözcükleri döküldü dudaklarımın arasından… Aslında, Marquez’in “Kırmızı Pazartesi”de anlattığı öykü, ülkemizde ne çok olayda yaşanmıştı. Maraş Katliamı’ndan Sivas Katliamı’na, Hrant Dink’in öldürülüşüne… Saymakla bitmez. Göz göre göre, bile bile gelen, ama yönetenlerin görmezden, bilmezden geldiği öldürümler… ROSİ’NİN FİLMİ… Sonra, bir gazeteci tavrıyla çektiği “Mattei Olayı”, “Lucky Luciano” gibi filmlerin unutulmaz yönetmeni Francesco Rosi’nin 1987’deki “Kırmızı Pazartesi” uyarlaması geçti gözümün önünden. Bir yönetmenimiz, Rosi’nin yaklaşımını örnek alarak bu olayın filmini çekse. Ya da bir romancımız, Marquez’in “Kırmızı Pazartesi”sini “Kırmızı Cumartesi”ye uyarlayarak bir roman yazsa. Bu olayın izini sürmüş gazetecilerle işbirliği yaparak, tanıklarla ve yaşayanlarla konuşarak, sağduyulu hukukçuların, vicdanlı savcıların görüşlerini alarak… n K İ T A P S A Y I 1 3 4 1 Marquez’in “Kırmızı Pazartesi”si bir bakıma, gazetecilik, gerçekçilik ve polisiye romanın bir bileşimi. Aşağıda filmin afişi ve filmden bir sahne... Francesco Rosi E K İ M 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle