25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Jülide Sevim’den “Artık Ben...” ‘Başarabilirsiniz’ diyen öyküler Psikolog Jülide Sevim’in yazar gelirini Aile İçi Şiddet Acil Yardım Hattı’na bağışladığı kitabı “Artık Ben...” on dokuz kadının öykülerinden oluşuyor. Hepsi de mücadele eden, zorlukların içinden geçerken kendini sevmeyi ve kendine inanmayı seçen, pes etmeyen, kurban rolünü oynamayı reddeden, farklı yaş ve kariyerdeki kadınların öyküleri. Sevim’le “Artık Ben...”i konuştuk. r Hande MİR itap gerçek yaşam öykülerinden oluşuyor. Evet. Danışan olarak ya da yakın ve uzak çevremde tanıdığım kadınlarla çalıştım. Birkaç öyküyü kadınlar kendi yazdı ben düzeltmeleri yaptım. Diğerlerini onlar anlattı, ben yazdım. Artık Ben’i yazmaya nasıl karar verdiniz? Dürüst olursam canım çok yandı. Şimdiye kadar birçok öyküyle karşılaştım hepsinin de bende bıraktığı izler var kuşkusuz ve öyle soğuk bir profesyonel değilim, çalıştığım herkesi ruhuma alırım. Bir gün öyle bir şey oldu ki yazmadan duramadım. Kadının o hali, acısı canımı çok yaktı. Ardından bunu bir projeye dönüştürmeye karar verdim ve başka öyküleri de toparladım. Kadınların acıları başka kadınlara ve çocuklara fayda getirsin istedim. Kötülükten iyilik doğurmaya çalıştım. O yüzden yazdım. “KÖTÜ GİDENİ BİTİRMEYİ BAŞARMALIYIZ” Kitaba adını veren öyküden bahsediyorsunuz sanırım. Evet, kendine çok güvenli, son derece başarılı bir kadının nasıl elimden kayıp gittiğini gördüm. Artık Ben’de, orta yaşlı, boşanmış, işkolik bir kadının bir erkeğe amansızca âşık olmasının kendisine yaşattıkları var. O erkek onu sevse de ilişkileri görünüşte mükemmel gitse de zaman içinde fark ediyor ki son derece bencil, tutarsız bir adam ve kurduğu ilişki biçimi tam bir kara delik. Kadının uğradığı yıkımı, kendini sorgulamalarını, ruhen ve bedenen hırpalanışını ortaya koyan bir öykü. O öyküyle şu mesajı da vermeye çalıştım; bizler şiddeti genellikle fiziksel olarak algılıyoruz ama psikolojik şiddet de en S A Y F A 2 2 n K az onun kadar önemli. Kadınlar ya da erkekler olarak kendimize çok güvenebiliriz ama kötü giden bir ilişkiyi ısrarla sürdürmeye devam ettiğimizde fiziksel ve ruhsal hastalıklar kaçınılmazdır ve kendimizi karşımızdakinin bakışıyla görmeye başlarız. Kötü gideni bitirmeyi başarmak durumundayız. Bir psikolog olarak ve mesleki deneyimlerinize dayanarak toplumumuzda, kadına şiddetin kökenlerinin en önemli nedenlerini nasıl sıralarsınız? Bizden en fazla iki kuşak öncesi “kadının karnından sıpayı, belinden sopayı eksik etmeyeceksin” diye belletilen bir kuşaktı. Biz yüzlerce yıl boyunca böylesi gelenek ve törelerle yönetildik. İnsanların düşünce ve davranış biçimlerini değiştirmeleri, doğruları içselleştirmeleri gerekiyor. Zor elbette ama bir yerden başlamak zorundayız. Hükümetlerden bağımsız olarak devlet politikasında şiddete yönelik çok ciddi önlemlerin alınması, çözümlerin geliştirilmesi ve hayata Ülkemizde dramların, eğitimli kesimlerde de saklı gizli yaşandığını belirtiyor Jülide Sevim. geçirilmesi gerekiyor. Mitler değiştirilmeli. Bunu yapmadığımız sürece her felaket yaşanır olacak, zemin bulacak. Bu noktada en etkileyici öykülerden biri de “Serçe Parmaklı Kahve”. Öyle, hüznün, acının öyküsü. Elbette “adam gibi adam” kadın ve erkekler olduğuna inanıyorum. Ama bazen öyle bir şey olur ki “Serçe Parmaklı Kahve”de olduğu gibi birimiz ölüveririz. O nedenle kadının kendi hayatını yönetebilecek, kendine sahip çıkabilecek, en sevdikleri ve en yakınları tarafından zarar verildiğinde “dur” diyebilecek ve sağlıklı çocuklar yetiştirebilecek bir noktayı hedeflemesi gerektiğine inanıyorum. Aşk, taciz ve kıstırılmışlık, öykülerin arka planında karşımıza çıkan baskın duygular arasında. Şimdi kadınların bir kısmı özellikle bizim kuşağımız aşka gerçekten inanıyor. Ya böyle yetiştirildik ya Türk filmleriyle ya da aşkın doğru olduğunu düşünerek böyle büyüdük. Hani kadınız, şefkatliyiz, ilişkiyi kadın yönetir, erkek hata yapar ama kadın çaktırmadan onu yola sokar gibi sabit fikirler var ya işte bu beraberinde bir çeşit kendini kurban etmeyi de getiriyor. Kitabın ana amacı da bunu ortaya koymak; kurban olup olmamak bizim tercihimize bağlı. Dayaktan, tokattan çok daha acı verici şeyler var hayatta. İşteki mobbingden tutun gerçek babasının tacizine, her tür şiddete boyun eğmeye, aşkının maddi manevi esiri olmaya kadar, bu uğurda yaşanan tüm acılara, haksızlıklara yönelik farkındalık sağlamayı amaçlıyor; “ailelere de kızlarınıza sahip çıkın, onları sahipsiz bırakmayın” diyor. Ülkemizde görmediğimiz o kadar çok şey var ki. Bunlar sanıldığı gibi sadece cahil, eğitimsiz kesimlerde yaşanmıyor, eğitimli kesimlerde de ne dramlar saklı gizli yaşanıyor. Kitaptakilerin tümü kentli kadın. Evet, şehirde yaşayan, bir geliri olan üstelik de çoğu eğitim almış meslek sahibi kadınlar. Bunları onlar da yaşıyor. Şehirli kadın da boşanmakta zorlanıyor ve boşandığında bir sürü şeyle mücadele etmek durumunda kalıyor. Bu yüzden kadın hayatındaki enerjinin çoğunu kariyerine ya da güzel yaşamaya değil kendini korumaya ayırıyor. Kadından beklenenler, kadına yüklenen sorumluluklar o kadar çok ki bu kadının özel hayatını olduğu kadar iş hayatını da baltalıyor. Trafikte bile kadınsanız daha çok taciz ediliyorsunuz. Başarılı bir kadınsanız geldiğiniz konum için namusunuzdan şüphe edilebiliyor. İşten çıkartılmaların çok fazla olduğu, kriz yaşanan bir dönemdeyiz. Hiç kuşku yok ki yine önce kadınlar işten çıkartılacak. Tüm dünyada da böyle bu. Bir diğer açıdan baktığımızda da egemen kültürde kadın ya erkekleşmek zorunda kalıyor ya da kadınlığını, dişiliğini öne çıkarmayı seçen kesime kaymayı seçiyor. Her öykü örnek bir edimle sona eriyor ve kadınlar “Artık ben...” diyor... Kesinlikle. Direnen ve güçlü kadınlar hepsi. Her biri tek başına başarıyor. “Ben başardım, siz de yapabilirsiniz, hadi!” diyen öyküler bunlar. Hepimiz hayatımızda bir sürü sorun yaşıyoruz. Herkes kendi payına düşen ya da kendi seçtiği acıyı yaşıyor. Doğru şekilde mücadele ettiğimizde mutluluğu inşa edebileceğimizi anlatmak istedim. Umut vermek istedim. “KÖTÜLERE KARŞI BİRLEŞMEMİZ ŞART” Artık Ben... aynı zamanda bir sosyal sorumluluk projesi. Bunu anlatır mısınız? Bunca senelik deneyim, bilgi, paylaşıma dayanarak ülkem için, ülkemdeki kadınlar için, olabilirse dünyadaki kadınlara ulaşacak şekilde bir sosyal sorumluluk projesi başlatmayı düşündüm. Kitabın yazar gelirini Hürriyet Aile İçi Şiddete Son Kampanyası tarafından 2007’de kurulan ve 2015’te Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’na devredilen Aile İçi Şiddet Acil Yardım Hattı’na bağışladım, bağışlıyorum. Başlarda psikolog olmanın etkisiyle dünyada bir iyiler bir de hastalar olduğuna inanırdım. Tanık olduklarımdan sonra artık gayet iyi biliyorum ki dünyada kötüler de var. Kötülere karşı birleşmemiz şart. Kendi yeteneklerim, donanım, kişiliğimle benim yapabildiğim bu. Bu nedenle her öyküde biraz ben varım. Bir Gün Bir Patron Bir Psikoloğa Giderse adlı yeni bir kitabınız daha raflarda. Beyaz yakalı, üst düzey yönetici ve patronlarla yaptığım çalışmalarla dünyadaki ve Türkiye’deki pek çok araştırma üzerindeki incelemelerim neticesinde ortaya çıkmış bir kitap. Şirketlerdeki sorunları, beyaz yakalı şirket sahiplerinin sorunlarını profesyonel zekâyı, IQ’yu ve başka hiçbir ülkede görülmeyen benim deyişimle eltigelin sendromunu inceleyen bir çalışma niteliği taşıyor. Şirketlerdeki sürdürülebilir başarının, hangi kriterlere bakarak sağlanabileceğine ilişkin bilimsel verileri, Adanalı Halim Bey’in halk ağzından öyküleştirerek matrak bir dille anlatıyor. n Artık Ben.../ Jülide Sevim/ Tara Kitap/ 240 s. K İ T A P S A Y I 1341 Fotoğraf: Vedat ARIK 2 9 E K İ M 2 0 1 5 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle