05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Gazanfer Eryüksel’den “Bergüzar Nefes” ‘Bazı kitaplar bazı yaşları bekliyor’ Gazanfer Eryüksel, şiirinin kırkıncı yılında “Bergüzar Nefes” adlı beşinci kitabıyla okura bir kez daha merhaba dedi. Eryüksel ile şiirinin yol haritasının köşe taşlarını ve “Bergüzar Nefes”i konuştuk. r Pembe TUNÇEL iire ne zaman başladınız? Alışılmışın dışında şiire başladığında lise ikinci sınıf öğrencisiydim. Yıl 1968. İlgi ve sevgi alanıma giren ilk şairin Orhan Veli olmuştur. İlk satın aldığım şiir kitabı da “Orhan Veli’nin Bütün Şiirleri” adlı kitabıdır. Lise edebiyat kitabımızın en sonunda bazı şairlerden seçme ürünler yer alırdı. Bu şiirler arasında Faruk Nafiz’in “Han Duvarları” adlı şiiri de vardı. Her gece dersim bitince saat kaç olursa olsun “Han Duvarları” adlı şiiri okumadan yatmazdım. Daha sonra bu şiire babamın edebiyat kitabında okuduğum Necip Fazıl’ın “Kaldırımlar” adlı şiiri de eklendi. O yıllarda babamın kitapları arasında bir şair bulmuştum. Rıza Tevfik ve bu kitapta okulda görmediğimiz bir şiir ile tanıştım: Nefes… “Sorma Hocam” adlı bu şiirin en az üç dörtlüğü hâlâ ezberimdedir. Yine o yıllarda amcamın oğlunun kitapları arasında bir büyük usta ile tanıştım. Nâzım Hikmet. Burada bir pencere aralamak istiyorum. Sanatla ilk buluşmam müzikle olmuştur. Hayatım boyunca şiir ve müzik iç içe iki damardır. Şiirim her zaman müzikten beslenmiştir. Bu nedenle müzikten söz etmeden şiirimin yol haritasını anlatmak eksik bir ifade olacaktır. “PİYASADA MÜZİSYENLİK YAPARKEN ROMAN ARGOSUYLA KARŞILAŞTIM” O zaman yaşamınızdaki müzik penceresini açalım… İlkokul yıllarımda konserve tenekelerini darbuka niyetine çalarak eylemli müzik hayatıma başladım. Bir akşamüstü işten dönen babama annem, “Şuna bir dümbelek al. Bütün gün teneke çalarak kafa beyin bırakmıyor” dedi. Böylece babam konserve tenekesi çalarak şarkı, türkü söylediğimi öğrendi. Ertesi akşam Eyüp Sultan’dan alınan dümbeleğim gelmişti. Evimiz her zaman radyo dinlenen bir iklimdi. Ayrıca alt katta oturan amca ut çalardı. Bazı akşamüstleri bizim kata çıkan merdivenin alt basamağıma oturarak uduyla şarkılar S A Y F A 6 n 6 Ş U B A T Ş “ÇORUM’DA YAZILAN DOSYALARIN OLDUĞU KOLİLER HÂLÂ AÇILMADI” Ya şiir? Şiir ise yeraltı ırmağı misali akıyordu. 1977 Aralık ayında başlayan askerlik görevim 1979 Mayıs ayında bitti. Yine Şehir Tiyatroları’nda müzisyenlik yapmaya başladım. 1980, şiirimde yeni bir karar aşamasıdır. “Neyi, nasıl yazarsam kalırım?” sorusuna yanıt aramaya başlamıştım. Aklıma Shakespeare geldi. Neyi nasıl yazmıştı da yüzlerce yıldır oyunları oynanıyordu? 1970’lerin ortalarında okuduğum Ahmet Hamdi Tanpınar’a yeniden yöneldim. “Değişende değişmeyen” kavramıyla aradığım yanıtı buldum. Shakespeare neyi yazmıştı? Aşk, ayrılık, hasret, kin, öfke, intikam… Şiirimin bir başka yol göstericisi ise Yahya Kemal’in “Kökü mazide olan atiyim” sözü olmuştur. Kökü kendi toprağında olmayan, yabancı kültürlere öykünen bir anlayış, bana hep ters gelmiştir. 1980’den sonra şiir yayımladınız mı? 1980’den sonra Varlık dergisinde bir şiir yayımladım. Bunun ilginç bir hikâyesi vardır. Dergiye iki şiir gönderdim. Yayımlanmadı. Dergiye uğrayıp o yıllarda yayın yönetmeni olan Konur Ertop “Siz yazı yazmaz mısınız?” dedi. “Yazı yazmak zorunda mıyım? Ben şairim” dedim. “Aklından bir deliye çattık” demesi büyük bir olasılıktı. Şu karşıdaki rafta iki büyük klasör var. Biri, ağzı kapanmayanı, yayımlanmayacak şiirler. Diğeri de yayınlanacak şiirler. Sen yayınlanacak şiirlere bak, ben de diğerine” dedi. Klasörleri taramaya başladık. Benim son gönderdiğim şiir “yayınlanacaklar” klasöründe en altta çıktı. “Tamam işte” dedi Konur Ertop, “Yayınlanacak şiirler arasındaymış.” Şiiri okuduktan sonra ise “Bana özgeçmişini anlatır mısın?” dedi. “İstanbul’da doğdum. İktisat okudum, öğrencilik yaparken darbukacılık yaptım” der demez sözümü kesti. “Tamam, tamam” dedi. Canım sıkılmıştı, “Bir özgeçmişimi bile dinlemeye tahammülünüz yok” diyerek kızgınlığımı belirttim. Ertop, “Senin şiirindeki müziğin nedeninin aramıştım, buldum. Bu şiiri ilk sayıya koyacağım” dedi. Böylece Varlık dergisinde ilk şiirim çıkmış oldu. Yeniden şiir yayınlamaya başlamışsınız… Ama ilk kitabınız 1996’da yayınlanmış. Şiir yayımlama konusunda Gazanfer Eryüksel’in hayatında şiir ve müzik hep iç içe içine kapalı bir yapım var. Haolmuş. 2 0 1 4 söyleyen amcama oğlu da kendi darbukasıyla eşik ederdi. Çocuk Gazanfer ise üst katın son basamağına oturarak bu şarkıları dinlerdi. Şiir müzik etkileşimini son kitabınız “Bergüzar Nefes”te de görüyoruz. Örnek bir şiiri sizden dinlesek… Firak Nefes adlı şiir okunacak. Şiir yolculuğunuza devam edelim mi? İlk şiirim Yansıma dergisinin “Günümüz Türk Şiiri Özel Sayısı”nda yayımlandı. 1973, Şiirler Tekin Sönmez, Ceyhun Atıf Kansu ve Şükran Kurdakul’dan oluşan bir seçici kurul tarafından belirlenmişti. İkinci şiirin ise Metin İlkin ve Orhan Suda tarafından çıkarılan Yeni Adımlar dergisinde yayımlandı. 1974, beni bu dergi ekibiyle tanıştıran ise Mehmet Ergün oldu. Bu dergide Enver Gökçe ile tanıştım. Bu dönemde piyasada müzisyenlik yaparken roman argosuyla karşılaştım. Öğrendiğim kelimeleri de Metin İlkin ile paylaşırdım. Bu kelimelerden biri de “kofti” idi. Kötü, işe yaramaz anlamına bir sözcük… Metin Abi de bana “kofti” diyerek takılmaya başladı. Okul çıkışı eğer o gün konservatuarda dersim yoksa dergiye uğrardım. Sohbetleri dinler, çay verirdim. Bu dönemde şiir yayınladınız mı? Bu dönem, şiirimi kendi kozam içinde ördüğüm yıllardır. Türkiye dış güçlerin tasarladığı bir darbeye doğru sürükleniyordu. Ama bundan halkın hiç haberi olmadı. Bu sürüklenişi halka duyurması gereken siyasi öngörü yoktu. Akıntıya kapılmış giden bir ülke. 1975 sonbaharında CHP Fatih İlçesi Kocamustafapaşa Teşkilatı’nda kurulacak bir gençlik korosunun şefliğini yapmam önerildi. İlk şeflik deneyimimi yaşamış oldum. 1976 Şubat ayında ise İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda müzikli bir oyunda kanun çalmaya başladım. Oyunu Vedat Türkali yazmıştı. Hamit Akınlı’nın yönettiği oyunun müzikleri Arif Erkin tarafından bestelenmişti. Sanat yolculuğumda artık müzik ve tiyatro örtüşmesi başlamıştı. yatında her şeyi şiire göre kurgulamaya çalışan birinin şiir yayımlamada böyle eli sıkı olmasını ben de pek anlamıyorum. Şiir dokumaya devam ediyordum hepsi bu… Kelebek kozasından çıkmamıştı hâlâ… Yaşamınızın Çorum yıllarına geldik galiba… Evet, 1993 güzünde Çorum Belediyesi’nde çalışmaya başladım. Çorum, benim şiir yolculuğunda önemli bir dönem olmuştur. İkinci Dünya Kitap Şiir Ödülü’nü “Sükutun Feryadı” adlı şiirimle kazandım. Ödülü kitap basımıydı. “Ahir Zaman Tangoları” adlı kitabım okuruyla buluştu. Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü’ne “Hep Çocuk Kalan” adlı dosya ile değer bulundum. Ardından “Aşk Hiçlik ve Her Şey” adlı dosya ile de Çankaya Belediyesi ile Damar Edebiyat dergisinin ortaklaşa düzenlediği yarışmada “Büyük Şiir Dalın”da birincilik ödülüne değer bulundum. 2011 yılına kadar yine az şiir yayımlayan ama şiir yürümeye devam eden bir şairdim. 2005 yılının güzünde Antalya’ya yerleştim. 12 yıl deniz olmayan bir kentten yeniden deniz olan bir kente gelmiştim. “Bâtıni İlahiler” adlı kitap işte burada yazıldı. Bu kitapla hem kendimle hem de şiirimle hesaplaşmaya çalıştım. Nehir yatak değiştirmişti. Bir de baktım ki kafamda bir üçlemenin ikinci ayağını yazmaya başlamışım. Bugün “Bergüzar Nefes” nedeniyle bu söyleşiyi yapıyoruz. Üçlemenin son ayağı ise “Şaman ve Zaman.” Bitti, bitecek gibi dosya. Bu dosyalar yazılırken yazılan başka dosyalar da oldu. 1997’de yayımlanan “Aşk Hiçlik ve Her Şey” adlı kitaptan sonra Çorum’da yazılan dosyaların olduğu koliler hâlâ açılmadı. Bu dosyalarda şiir dışında şiir ve dil üzerine yazılmış metinler, dosyalar da var. Necatigil der ya “Bazı şiirler bekler bazı yaşları” diye. Bazı kitaplar da bazı yaşları bekliyor. Eklemek istediğiniz son bir şey var mı? 1997’de üçüncü kitabım yayımlandıktan sonra Trabzon’a gidişlerinde Çorum’da uzun sohbet molaları veren Ahmet Özer şunu söylemişti: “Yahu ölüp gidiyorsunuz. Siz gidince edebiyat tarihçisi neyin ne olduğunu nasıl bilsin? Seninle Kıyı dergisi için uzun bir söyleşi yapalım da şiirini anlat” demişti. Bir de baktım ki şiirimin 25. yılındaymışım. Muzaffer Gündoğar’la uzun bir söyleşi Kıyı dergisinde yayımlanmıştı. Şimdi de şiirimin 40. yılı ve bu söyleşi denk düştü. Son olarak şunu söylemek isterim şiir yürümeye başladığım ilk yılların şiirlerini, 1970 ve öncesi yırtıp attım. Bir şiiri örmek olarak saklamıştım. Onu paylaşarak bitirelim söyleşiyi. Bu şiir, o dönemde çok sevdiğim Orhan Veli’nin etkilerini taşıyan dizelerdir. Can Sağlığı Bir ev tutacağım Bir yanı köfteci Ekmekçi bir yanı… Banacağım ekmek kokusunu Köfte kokusuna Hele bir de meyhane olursa karşıda Mis gibi anason kokusu Şarkılar, sohbet kıyamet Can sağlığı bundan iyisi… n Bergüzar Nefes/ Gazanfer Eryüksel/ Kibele Yayınları/ 144 s. K İ T A P S A Y I 1251 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle