14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Selim İleri’den “İstanbul Mayısta Bir Akşamdı” ‘İstanbullu’ anılarda bir başka İstanbul Usta yazar Selim İleri, yeni yayımlanan kitabı “İstanbul Mayısta Bir Akşamdı” ile İstanbul belleğini genişletmeye devam ediyor. İleri, bir kitaba sığması imkânsız olan şehri, kendi hafızasıyla kuşatmaya çalışıyor. Bu kuşatmadan kârlı çıkan ise okurlar ve İstanbul’un kendisi. r Eray AK nılar olmadan bugün de olmaz. Ancak geçmişi tüm ağırlığıyla zihinde taşımak güç. Yükten kurtulmanın, aynı zamanda anlatarak zihin tazelemenin en geçerli yolu da yazmak sanırım. Bu zihinsel yükü taşıyanların, yüklerini günün limanlarına bırakmaları ise hem bir kültürel aktarım yolu hem de bilinen olayların içyüzünü ya da farklı yönlerini görebilmemiz adına farklı bir bakış açısı. Usta yazar Selim İleri de anılarına sık kulak verilenlerden. Gerek yazdıkları gerekse katıldığı sempozyumlarda, seminerlerde anlattıklarıyla yaşantılara ve kendi yaşadıklarına farklı katmanlar ekliyor her zaman. Hele İleri’nin yazdıkları, anlattıkları “İstanbullu” anılarsa şehre duyduğu aşkı ve bağlılığı her cümlesinde hissediliyor. Şehre dair söyledikleri bitecek gibi değil yazarın. İstanbul ucu bucağı olmayan bir derya, Selim İleri de bu deryanın tam ortasında, rotasının farkında bir kaptan adeta. İstanbul’u daha önce çok okuduk onun kaleminden. “İstanbul yazarı” olarak kaleme aldığı romanlarında şehri, bir roman kahramanı gibi hikâyenin içine alır sanki Selim İleri. Romanlarının dışında şehre dair anlattıkları ise kendisiyle iç içedir, çünkü kendini; bildiği, yaşadığı, âşığı olduğu kentinden ayrı düşünmez. Anılarında hep İstanbul; İstanbul paralelinde de hayat. Hayat ise hep edebiyat, hep sanat... ruz cümle cümle. Bahsedilen bu geniş içeriğiyle İstanbul Mayısta Bir Akşamdı, bir kez okunup kitaplıktaki yerini alacak bir toplam değil. Şehri; sanatı, edebiyatı, mekânları, çiçekleri, filmleri, şarkıları, yemekleri, kısacası her şeyiyle sevmek isteyenler için dönüp dönüp bakılabilecek, her bakıldığında da farklı görüşler yakalanabilecek bir kitap. MUHAFAZA(KÂR) Tüm bu yazarların, kitapların, yaşamların arasına “siyaset” de usul usul giriveriyor. İleri’nin, içine siyasetin girdiği anılarda anlattıklarını tanımlamada “usul usul” yanlış bir kullanım aslında. Bahsettiklerini pek karşılamıyor çünkü bu kelime. Demokrat Parti’li yılları anıyor İleri ve dönemin gergin atmosferinin, evlerin içine kadar nasıl sızdığını dile getiriyor. Bir yanda Menderes diğer yanda İnönü. Ülkenin tüm sinir uçları ayakta adeta. Sonra 27 Mayıs; İleri’nin deyişiyle “adı henüz ihtilâl” olan 27 Mayıs... Ama bu günleri bile edebiyatsız geçiştiremiyor usta yazar. Menderes bahsi her açıldığında kaleminin ucuna getirdiği öykücü Samet Ağaoğlu... Bilen bilir, Ağaoğlu’nu. Öykücülüğünün yanında Menderes dönemi Manisa milletvekiliği ve bakanlık da yapmış bir isim aynı zamanda. Sadece Menderes bahsinde de değil, kitabın daha birçok yerinde rastlıyoruz bu isme. Yine siyaset bağlamında bugünün siyasi atmosferinin, Menderes dönemiyle ne kadar benzeştiğini de söyleyebiliriz ek olarak. Kitaptan küçük bir alıntı, anlatmaya çalıştığımı daha net açıklayacaktır: “Dış görünümde hayli şaşaalı bir dönemdi. Kimilerine göre memlekette büyük kalkınma hamleleri yapılıyor, kimilerine göre de memleket sonucu bilinemez sarsıntılara sürükleniyordu. Aslında Türkiye ikiye bölünmüştü: Demokrat Parti yandaşları ve İnönü’cüler. Ne var ki, iç görünümde, Demokrat Parti’ye iyice yakın kişilerin de zaman zaman tedirginliklerini yakalayabilirdiniz.” Şu birkaç cümlede de görüleceği gibi Selim İleri, o günlerin, tüm uyandırdıklarıyla yer bulmasını istemiş bu kitabında. Siyasal anlamda yaşanılanların, bugünlerle benzerliği ise üzerinde ayrıca durulması gereken bir konu. Hazır siyasetten konu açılmışken farklı algılanan bir kavramdan da bahsetmek gerekir diye düşünüyorum. Adına “muhafazakârlık” denilen, bugünlerde olabildiğine siyasileşmiş bakış açısı, ardında çok sağlam bir “tarih bilincini” de getirmeli. Bu bilinç de “ceddimiz” dilinden çok daha fazlasını gerektiriyor elbet. En basitinden “muhafaza(kâr)” olmamayı ya da “muhafaza(kârlı)k” adı altında başka işler yapmamayı! Tarihi, her şeyiyle koruma altına almayı, kendine yontmaktan öte toplumsalkültürel değerlerin korunmasını daha baştan kabulleniş “muhafazakârlık”. Bu bağlamda Selim İleri de yazılarında şunu soruyor genel anlamıyla: Tüm anıları ve belleğiyle İstanbul’u “muhafaza” etmeyeceksek neyi edeceğiz? Gerçek “muhafaza”, Selim İleri’nin İstanbul kitaplarıyla yapmaya çalıştığı aslında. n e.erayak@gmail.com İstanbul Mayısta Bir Akşamdı/ Selim İleri/ Everest Yayınları/ 304 s. K İ T A P S A Y I 1251 A “İstanbul yazarı” olarak kaleme aldığı romanlarında şehri, bir roman kahramanı gibi hikâyenin içine alıyor Selim İleri. “EN ESKİLERİ YAZMAK İSTİYORUM” Selim İleri’nin İstanbul’a dair yazdıklarına bir yenisi daha eklendi: İstanbul Mayısta Bir Akşamdı. Yazarın, “İstanbul Kitaplığı” üstbaşlığı altında yayımlanan kitapları oldukça ilgi çekmişti. Öykü ve romanlarından peşine takılan okurları, bu kitaplarda Selim İleri’nin gerçek kahramanını tanımışlardı: İstanbul’u. Üstelik şehri her anlamda kaplayan yazılardı bunlar. Birinde, şehrin sokaklarından bahsederken diğerinS A Y F A 4 n 6 Ş U B A T de o sokaklarda yaşamış edebiyatçıdan, bir diğerinde ise o edebiyat insanının yine o sokaklardaki hikâyesinden... Bu ayrıntı zenginliğinin yanına yazarın kendi yaşanmışlıkları da eklenince, okuduklarımız, şehirde yaşayıp belki her gün önünden geçtiğimiz yapılara bile farklı gözle bakmamızı sağlamıştı. İstanbul Mayısta Bir Akşamdı’da aynı ayrıntı zenginliği ve şehrin bilinmeyenlerini öne çıkarma isteğinin yanında, farklı bir istek içine de giriyor İleri: “Bu kez en eskilere dönmek, en eskileri yazmak istiyorum.” “İstanbul Sonsuz Şehir”, “İstanbul’da Edebiyat”, “Gelmez Günler”, “Unutulmayanlar” ve “Mutfaktan” adını verdiği beş ana başlıktan oluşan kitabında Selim İleri; bir kitaba sığması imkânsız olan şehri, kendi hafızasıyla kuşatmaya çalışıyor. Kuşatmadan kârlı çıkan ise okurlar olarak biziz çünkü bu “us yarılması”; ardına birçok yazarı, kitabı, eseri, hikâyeyi, daha da ileri giderek şehrin belleğini katarak geliyor. Bu kuşatmadan bir kârlı çıkan daha var tabii: İstanbul’un ta kendisi. Selim İleri, İstanbul’un varlıklarının olduğu kadar, yokluklarının, unutulanlarının da yazarı. İstanbul’un, belki kendisinin bile aklından çıkardığı birçok ayrıntıyı tekrar önümüze sunuyor Selim İleri yazılarıyla. 2 0 1 4 Canavar bir belleğin yanında araştırmacı titizliği görüyoruz İleri’nin bu yazdıklarında. Özellikle, edebiyatla bir bütün olarak ele aldığı tarih söz konusu olduğunda, dünle gün arasında gergef işler gibi dolduruyor sayfaları. Bir yargıya varabilmek için birkaç kaynağın peşinden gidiyor. Selim İleri’nin tarihle kurduğu o sıkı bağı öne çıkaran bir kitap elimizdeki. Bunun yanında, sanatın hemen her dalı geliyor kaleminin ucuna: Sinema, tiyatro, resim, müzik ama ille edebiyat. Edebiyat, hiçbir zaman eksik olmuyor. İleri’nin bu yazılarında varsa yoksa mutlaka geri döndüğü tek durak “edebiyat”. Edebiyat bağlamında çok kişinin belleğinden silinmiş yapıtların, gerçek haklarını teslim etme uğraşı Selim İleri’nin, yazıların büyük çoğunluğunda yapmak istediği. Ya da bilinen yazarların hiç bilinmeyenlerini göstermek. Halid Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halid Karay, Abdülhak Şinasi Hisar, Halide Edib Adıvar, Kerime Nadir, Ahmet Hamdi Tanpınar... Daha birçok yazar, eserleriyle cümlelerin arasından bugüne uzanıyor. Tabii hep İstanbul’la ilmeklenmiş yazarlar bunlar. Yazdıklarının hepsine İstanbul sinmiş isimler. Kitap boyunca Selim İleri’nin İstanbulu kadar, andığı diğer yazarların İstanbulu’nu da izliyo C U M H U R İ Y E T Fotoğraf: Vedat ARIK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle