23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Vitrindekiler İstanbul’un Kaybolan Ahşap Konutları / Reha Günay / YEM Yayın / 290 s. On beşinci ve on altıncı yüzyıldan günümüze Türk evi geleneğinin en sıradışı örneklerinin vücut bulduğu İstanbul, yakın zamana kadar koruduğu ahşap konut dokusunu ve buna paralel gelişen yaşama kültürünü bugün yitirmiş görünüyor. Bu geleneğin örneklerini eşsiz fotoğraf kareleriyle ölümsüzleştiren kitap, bu tipolojiyi ve ortaya çıkardığı konut dokusunu gelecek kuşaklara aktaracak önemli bir belgeleme çalışması olarak dikkat çekiyor. 4 bine yakın fotoğraf arasından seçilen 200’ü aşkın siyahbeyaz fotoğrafla İstanbul konut dokusunun izini semt semt sürmeye çalışıyor. Reha Günay’ın hazırladığı İstanbul’un Kaybolan Ahşap Konutları, yalnızca bir yapı tipolojisi ya da yapım tekniğinin anlatımının ötesinde, bir dönemin ev yaşantısı ve sosyal ilişkileri hakkında da fikir veren, ayrıca “zamanın değişimini ve toplumun, ekonominin, teknolojinin, kentleşmenin nereden nereye gittiğini gösteren” bir belgeleme çalışması olmayı amaçlıyor. Meyhanedeyiz Yine Bu Gece / Ufuk Kaan Altın / Esen Kitap / 240 s. İlk kitabı Benim Güzel Lokantalarım’ın ardından Meyhanedeyiz Yine Bu Gece’yi yazan Ufuk Kaan Altın’ın çalışması “500 Yıllık Kültür Mirasımızdan Süzülenler Eşliğinde” üst başlığını taşıyor. Yazar kitabında sıcak, samimi, geleneklere yaslanan; duruşu, karakteri olan meyhaneleri seçmeye gayret etmiş. Görsellerle zenginleştirilen Meyhanedeyiz Yine Bu Gece, okuru hem bahsi geçen meyhaneler ve şehirlerde yolculuğa çıkarıyor hem de herkesin kendinden bir parça bulmasını amaçlıyor. Bir Aile Romanının Sonu / Péter Nádas / Çeviren: Gün Benderli / Can Yayınları / 176 s. 1950’lerin Macaristanı’nda annesi ölmüş, babası vatana ihanetle suçlanan, büyükannesiyle büyükbabası tarafından yetiştirilen bir çocuk: Simon. Bu iki koruyucusunun ölümünün ardından bir gün yetkililer tarafından belirsiz bir kuruma bırakılan Simon, “aile romanı”nın içinde kayboluyor. Büyükannesiyle ilişkisi ile komşu çocuklarla oynadığı oyunlar, babasının gece yarıları yaptığı gizli ziyaretlerle büyükbabasının aile geçmişiyle ilgili anlattığı hikâyeler... Buhranlı zihninin ağlarından süzülürken birbirine karışan anıları, etrafını saran yabancılaşma ve ihanet döngüsüne dair karanlık bir tanıklık niteliği taşıyor. Bir Aile Romanının Sonu, bir ailenin, hatta bir toplumun duygusal gerilimleri ile güvensizliklerini okura aktaran bir öykü. Troas’ta Yolculuk / Heinrich Schliemann / Çeviren: İlhan Pınar / Say Yayınları / 112 s. Kimileri için arkeolojinin babası olarak kabul edilen Heinrich Schliemann’ın Troya’yı keşfi, on dokuzuncu yüzyılın en büyük arkeolojik keşiflerinden biri oldu. 14’ünde bakkal çırağı, 19’unda Venezuela’ya giden bir gemide miço, 30’unda milyoner olan SchliS A Y F A 2 8 n 4 A R A L I K emann, Troya’ya ömrünü adadı. Schliemann, Troya kazısının ilk aşamasını tamamladıktan sonra Troas’ın diğer antik yerleşimlerinde kazı yapılabilecek yerleri saptamak istiyordu. Troas’ta Yolculuk, Homeros’un dünyasında yapılan adım adım yolculuğun hikâyesi. Ruhun Kuytusunda / Aharon Appelfeld / Çeviren: Aslı Biçen / Metis Yayınları / 162 s. Doğu Avrupa’da ücra bir dağ tepesinde yıllar yılı amcalarının yaptığı işi devralıp Yahudi şehitliğinin bekçiliğini üstlenen biri kız biri erkek iki kardeşin, Amalia ve Gad’ın hikâyesini anlatıyor Ruhun Kuytusunda. Sonu gelmeyen kar fırtınalarıyla geçen uzun kış mevsimleri onları aşağıdaki dünyadan, ait oldukları toplumdan ve geleneklerinden koparır; bu kopma iki kardeşin başlangıçta sağlam olan iradelerini ve inançlarını zayıflatır. Yalnızlık ve birbirlerine duydukları sevginin ağabeykardeş sevgisini aşarak arzuya dönüşmesi, onları utanç, pişmanlık ve korkuyla örülü bir yola sürükler. Aşağıdaki dünyayı kasıp kavuran salgın ve felaketlerden uzak bir sığınak olan evleri zamanla Gad ve Amalia’nın kendi vicdanlarıyla boğuştukları bir hapishaneye dönüşür. Karakterlerin iç dünyasının ve hapsoldukları çıkmazın geçmişe ait fragmanlar ve şimdiki zamandan sahnelerle parça parça, bir yapboz gibi örüldüğü bu roman, insan ruhundaki derin ikilemleri yalın ve etkileyici bir dille ortaya koyuyor. Yakan Işık / Kostas Varnalis / Çeviren: Herkül Millas / İstos Yayın / 118 s. Yakan Işık, Varnalis’in üçüncü şiir kitabı. 1921’de tamamlanır ve 1922’de İskenderiye’de yayımlanır. Küçük Asya Seferi ve izleyen felaketin yarattığı milliyetçi hezeyan ve hüsran ortamında, Varnalis felsefi gibi görünen bir tartışma açar. Yakan Işık’taki hiciv dolu anlatımıyla umuda, yaşam sevgisine, dünyevi acılarla başetmeye, insana olan güvene, cesaret, öfke ve kahkahayla yaşanacak radikal bir toplumsal dönüşüme dair destansı ve yepyeni bir cephe açar. Sinemada Kurgu ve Eisenstein / Bülent Küçükerdoğan / Hayalperest Yayınları / 166 s. İki temel bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde yazar, kurgunun bir sanat olarak gerçekliğini sorguluyor. Ancak bu anlamda bir yargıya varmadan önce, sinemanın yedinci sanat olarak kabulünden günümüze, kurgunun tarihsel sürecine mercek tutuyor ve yargısını sinema tarihinden verdiği açıklayıcı örneklerle zenginleştiriyor. İkinci bölümde ise Potemkin Zırhlısı’nı merkeze alarak, kurgunun temeli, işlevi, sınıflandırılması ve türleri hakkındaki düşüncelerini uygulama örnekleriyle sunuyor. Prekarya: Yeni Tehlikeli Sınıf / Guy Standing / Çeviren: Ergin Bulut/ İletişim Yayınları / 318 s. Guy Standing’in prekarya olgusu ve kavramı üzerine referans olan kitabı, “Yeni Tehlikeli Sınıf” alt başlığını taşıyor. Birçok düşünür ve sosyal bilimci, prekaryayı zamanımızın proletaryası olarak tanımlıyor zira. En azından, günümüzde prekarya gerçekliğini ve kavramı2 0 1 4 nı hesaba katmadan işçi sınıfı, proletarya üzerine düşünmek mümkün değil. Standing, “küreselleşmenin çocuğu” dediği prekarya olgusunun oluşumunu, dünyasını ve çelişkilerini büyük bir sarahatle tasvir ediyor kitabında. Prekaryanın iç ayrımlarını, tâbi olduğu sömürü mekanizmalarını zengin bir örnek dökümüne dayanarak inceliyor. Yeni bir emek hareketi için ipuçları çıkartmaya da yarayan bir analiz bu. Edebiyat Araştırmaları I / Mehmet Fuad Köprülü / Alfa Yayınları / 564 s. Ülkemizde edebiyat tarihi denildiğinde ilk akla gelen isimlerden biri Fuad Köprülü. Hayatının büyük bölümünü edebiyat araştırmalarına ve tarihçiliğine ayıran Köprülü, bu alanda pek çok makale yazıp önemli eserler kaleme aldı. Edebiyat Araştırmaları I, onun edebiyat tarihi alanındaki çalışmalarına bir tür saygı duruşu niteliğinde. 1958’in sonlarında Türk Tarih Kurumu, yazarın dağınık ilmî makalelerini bir külliyat halinde basmaya karar verir ve böylece bu çalışma ortaya çıkar. Toplam on bir makalenin yer aldığı bu ciltteki yazılar, Türk edebiyatı tarihini yazmak için uyulması gereken usulden meddahlara, millî edebiyat akımının ilk müjdecilerinden aruza, ozanlardan saz şairlerine, hatta Türk edebiyatının Ermeni edebiyatı üzerindeki etkilerine kadar çok geniş bir alana yayılan çok başarılı çalışmalar. Sibirya İlmi / Nicolai Lilin / Çeviren: Esra Çıldır / Altın Bilek Yayınları / 360 s. Sibirya’da, dünya üzerindeki en acımasız çetelerden biri örgütlenmiştir. Çalmayı, adam öldürmeyi ve suikastı bir sanat haline dönüştürmüşler ve kendilerine yeni üyeler yetiştirecekleri oldukça iyi işleyen bir de sistem kurmuşlardı. Modern bir Robin Hood çetesi gibiler ama ritüelleri çok daha derin, felsefeleri çok daha ilâhî ve kalpleri çok daha soğuk... Nicolai Lilin’in gerçek yaşam deneyimlerine dayanan “Sibirya İlmi”, bizi yeraltı dünyasının karanlık koridorlarına yayılmış derin bir felsefeyle buluşturuyor. Meczup / Halil Cibran / Çeviren: Kenan Sarıalioğlu / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 52 s. Halil Cibran, gençlik döneminin ürünü ve sonraki yapıtlarının habercisi olan Meczup’ta, toplum önünde büründüğü maskelerden kurtulup gerçek benliğini kucaklamayı başaran insanoğlunu anlatır. Kendini her türlü yüzeysellikten arındırıp hakikatin peşine düşen, bu arayışın sonunda varış noktası yalnızlık ve özgürlük olan kişi, toplumun gözünde meczuptur. Cibran’ın kötülük, ikiyüzlülük, adaletsizlik, konformizm ve tamahkârlık karşısındaki eleştirel tutumu; bu dünyayla, burada sürdürdüğü varoluşla, yaşadığı zamanla uzlaşamayan bir meczubun bakış açısından kaleme alınmış bu mesellerdeki keskin ironide ifadesini buluyor. Prenses Eteğindeki Taşları Döküyor / Hayriyem Zeynep Altan / Pupa Yayınları / 166 s. Roman, kahramanı Zehra’nın Korkut’a rastlayana kadar farkına varmadığı kendi ıssızlığına giden mücadeleli yolun ve bu yolda her daim önünü tıkayan geçmişiyle yüzleşmesinin hikâyesi. Zehra yalnız çıktığı bir deniz kenarı yürüyüşünden Korkut’la birlikte döner. Bu C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 2 9 4
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle