Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
çocukları göstericilerin üstüne. Hepimiz için utanç vericiydi. Bir kez daha anlamıştık ki bir ülkede otoriter bir yönetim varsa. İlk kaybeden polis teşkilatı olurdu” diyor. Neredeyse biz çapulculardan biri diyeceğim geliyor, adeta günah çıkarıyor yılların Emniyetçisi. Başkomiser Nevzat vicdanı olan bir insan. Bu açıdan yaratıcısı ben gibi.. Başkomiser Nevzat benim emniyet teşkilatına önerimdir. Polis böyle olmalı. Polisin de bir insan olduğunu anlatmak, anımsatmak istiyorum. Vicdanı olan herkes Gezi Parkı’ndaki direnişçileri destekledi. Şöyle söyleyeyim, dört tane zebellah gibi adam bir çocuğu aralarına almış dövüyorlar, benim için Gezi Parkı’nın anlamı budur. Bu noktada tarafsız kalmam mümkün değil, bedeli ne olursa olsun bir insan olarak o adamlara engel olmaya çalışmak zorundayım. Polislere insan hakları dersleri veriyorlar ama bence bugün çok daha fazla gereken iki ders daha var; vicdan ve merhamet dersi. 12 Eylül’de sayısız insan işkence gördü, hayatını kaybetti. Sonucunda yargılananlar polisler oldu, o emri verenler, generaller değil. Dolayısıyla demokrasiye en fazla ihtiyacı olanlar polisler ve askerler çünkü diktatörler, otoriterlerce maşa olarak kullanılan ve topun ağzına ilk gönderilenler de onlar.. Polislerle temasınız oluyor mu? Tabii, emniyet teşkilatından çok fazla okurum var. Bir keresinde Gölbaşı’ndaki polis okulunda konferans da verdim. Bu romanı yazarken de özellikle narkotik kısmında bana yardımcı olan emniyet müdürleri oldu. “SOL, BUGÜN CILIZ AMA VİCDANI HÂLÂ YERİNDE” Salı Grubu ve Nazlı nasıl bir boyut? Salı Grubu ve Nazlı solu temsil ediyor. Sol bugün cılız ama vicdanı hâlâ yerinde. O anlamda Nazlı solun, Hayata Dönüş Operasyonu’nda yanarak ölen ve kurduğu kültür merkezine adını verdiği sevgilisi Ferhat Çerağ nedeniyle hem geçmişteki acılarını, hem de kendi hayatı dolayısıyla, böyle üst sınıfa yakın bir orta sınıftan olmayı temsil ediyor. Yine romanda özellikle halkla iç içe olma sıkıntısı olduğunu düşündüğüm sola bir önerim olarak yorumlanabilecek, tümüyle halkla iç içe girmiş, halka destek veren, orada Türkçe bilmeyen Kürt kadınlara Türkçe öğreten, sokak çocuklarını eğiten bir merkez kuruyor ve faaliyete geçiriyor Nazlı. Ben 14 yaşında solcu oldum, şimdi 53 yaşındayım. 39 yıllık bir sürecin içinde şunu görüyorum ki, kızıl bayraklarımızı ve sağ yumruklarımızı kaldıralım ama asıl yapmamız gereken halka gitmek, onlara hizmet vermek, onlarla birlikte çalışmaktır. Hükümetin demokratikleşmeyi istemediği, kabadayıca tek adamlığa doğru gidildiği ortada. Muhalefet partileri yeterince aktif değil. Demokrasinin gelişmesi için ise sola ihtiyaç var ve solun bir an önce toparlanması gerekiyor. Sadece BDP’nin yürüttüğü bir muhalefetle de olmuyor çünkü BDP’nin kendi öncelikli çıkarları var. “ESNAF KABADAYILAR BUNLAR, ZAMANE HARAMİLERİ!” Romandaki “kabadayılar”a dönersek… Eskisine de yenisine de tahammüC U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I lü yok Nevzat Başkomiser’in. Hiç yok. Delikanlılık kültürüne de saydırıyor yerinde. “Bu memlekette kıyıcı adama duyulan hayranlığı anlayabilmiş değilim” diyor. Saltanat Süleyman, Külbastı Mehmet, Hızır Cevdet, Titiz Tarık, Barbut İhsan, Durdu, Kara Nizam ki parsel parsel Tarlabaşı’nı satın alıyor, bu arada roman boyu cinayetinin izi sürülen Engin de onun gibi parsel parsel alanlardan, Pire Necmi, Janti Cemal hepsi ayrı bir kanunsuzluk. Esnaf kabadayılar bunlar, zamane haramileri. gerektiğinde öldürebiliyor da. Öte yandan cinayet masasının bu kadar iyi bir polisi olmasına rağmen karısı ve kızının katillerini bulamaması ise çok çetin bir durum. Evgenia’yla ilişkisini biraz gölgeli kılan da bu. Karısıyla kızının hayaleti arada bir günlük yaşamına girip çıkıyor, kafasını karıştırıyor. Acısı hep taze. Polisiyelerin genelinin aksine bir polisi, Nevzat’ı duyguları yüksek biri olarak anlatmak istedim. Dedim ya, polis de insandır! yaratarak size hikâyeler anlatabilirim. Bu da romandır ve saygıdeğerdir. Ama ben bir sorun varsa bu sorunu anlatmamayı kendi adıma düşünemem, bunu kendime yediremem. Matruşka gibi iç içe dünyalar.... Festus Okey’i de okuyoruz. Evet, Namadi’nin öyküsü ona atfendir. “ROMANIMIN VASİSİ SELİM İLERİ’DİR” Romanda usta yazar Selim İleri’yle karşılaşıyoruz. Selim İleri çok yakın arkadaşımdır ve “Beyoğlu’nun En Güzel Abisi”nin romanlaşması da sayesindedir. 18 ayda yazdığım bu romanı, “Sultanı Öldürmek”i bitirirken düşünmeye başlamıştım. Aslında bir uzun hikâye yapacaktım. Bir akşam içiyorduk Selim’le. “Ne var tezgâhta” diye konuşurken anlattım. Selim ağlamaya başladı ve “Bu müthiş bir roman, bir başyapıt, bunu yazman lazım” dedi. Yani bu romanın vasisi bir anlamda Selim İleri oldu. Yazar Ahmet Ümit de karşımıza çıkıyor. Soruları ve ilgisiyle bunaltıyor komşusu Başkomiser Nevzat’ı, azar yiyor paso! Ahmet Ümit de habire ensesinde, “GÜCE DEĞİL, HAKKA DAYALI BİR ADALET OLUR!” Evet, birbirlerinin kanına ekmek doğrar tiynetteki kumar mafyasını okuyoruz öncelikle. Raconların, namusun, şerefin anlamı değişmiş. Ulviler yitmiş maddiler gelmiş. Allahları para. Herkes herkesi satabiliyor da, sırtından vurabiliyor da. Bir tuhaf rahlei tedristen geçen geçene! Kabadayılık, abilik, delikanlılık denilen feodal sistem kökenli yapı maalesef çok yaygın. Çünkü otorite olmadığı zaman, adalet olmadığı zaman güçlü bir adam çıkıyor boşluğu dolduruyor. Bunu yaparken de bazıları halktan yana gözüküyor ama orada bile birilerinin parasını alma, haraç alma söz konusu. Orada ya arsa rantından faydalanıyor ya zenginden haraç alıyor. Buradaki mesele esas olarak devletin ya da siyasi otoritenin boşluğu, adaletsizliği.. Güce dayalı bir adalet olmaz, hakka dayalı bir adalet olur. Olmayınca türeyen bu tipler buralarda nefes buluyorlar. Ezilmişlikten geliniyor o vahşi noktaya. Ama sadece buralarda değil doğrudan siyasi yapıda da nefes buluyorlar. Başka bir şey daha söyleyeyim, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya, devrimcilerimize de bakalım, hepsi de ağır abiler. Kötülükle tek başına mücadele edemezsin, yenilirsin hep. Kötülükle mücadele etmek bütün toplumun Ahmet Ümit’in yakın tarihle hesaplaştığı romanının mekânı Tarlabaşı. Yazar, burayı “şehrin göbeğinde iyilik etrafında örgütlenmesiyle yıkılmış, terk edilmiş, lanetlenmiş ve gerçek sahipleri sürülmüş bir semt” olarak niteliyor. başarıya ulaşabilir ancak. “POLİS DE İNSANDIR! NEVZAT DA, DUYGULARI YÜKSEK BİRİ” Kadın dramları, kabadayıların kadına bakışı, acımasızlığı… Çilem, Azize, Fidan, Naciye, Jale... Ama onca drama rağmen acımaklı bakmıyor roman kadınlara. Doğru, kadınları çok güçlü romanın. Bataklığın içerisine düşmüşler ama ayakta kalmaya çalışıyorlar. Azize’yi biraz ayırırsak ötekiler erkek dünyada kök söktürüyorlar da. Erkekler dünyayı kirletiyorlar asıl mesele bu. Kadını, baskıyla, zulümle kendimize bağlamaya çalışırken başta aşk olmak üzere her duyguyu öldürüyoruz ve mutluluğu kaybediyoruz. Ölümle mesafesini sormak istiyorum Başkomiser Nevzat’ın, katillerinin kim olduğunu henüz bulamadığı karısını ve kızını elinden alan, ölümle nasıl bir hukuk içinde? Mesleki deformasyonu çok az olmuş. Ölüm karşısında üzülüyor ama 1238 Fotoğraflar: Vedat Arık “SOKAK ÇOCUKLARIMIZ’I İÇERİDEN ANLATMAK İSTEDİM” Romanın sokak çocukları... Küfürbaz, evsiz, geleceksiz, umutsuz ve kaygısız Keto... Pirana... Musti... Şehrin safrası gibi görünen ama karanlık vasileri hain ve hırt şehrin sureti üç çocuk! Onları sokakta gördüğüm çocuklardan esinlendim. İzledim, konuştum, para verdim zaman zaman. Bir sürü şeyler anlattılar ama anlattıkları asla gerçek değil. Kafaları hep dumanlı çünkü. Bu çocuklar aslında hepimizin ortak utancı. Dediğiniz gibi karanlık vasileriz. Bizden doğmamış olmaları bizim çocuklarımız olmadıkları anlamına gelmiyor. Onları içeriden anlatmak istedim. Dışarıdan gördüğümüz, işte para vermezsek bıçak atacak, saldıracak, çantamı kapacak falan diye korktuğumuz çocuğun dramıyla insanların yüzleşmesini istedim. Bence roman; insanın merhametine dokunan, vicdanını uyandıran bir metin olmalı. Romancı olarak güzel Türkçeyle, iyi bir kurguyla, renkli karakterler 7 hani usul usul tebelleş! (gülüyoruz) Aynen. Şaşırıyor yahu kim bu adam diye. Hakkında her şeyi biliyor ve ne yaparsa yapsın bu adam kesinlikle kızmıyor, babası gibi şefkatle yaklaşıyor. Bu tabii romanın postmodern yapısından kaynaklanıyor. Onu çok söylemeyelim ama bu roman da sadece polisiye kurguda değil, edebi kurguda da bir sürpriz bekliyor okurları. Sonraki romanınız hakkında birkaç ipucu rica edelim son soruda. Bir sonra yazacağım roman Başkomiser Nevzat romanı değil. İttihat ve Terakki döneminden bugüne uzanan, dedetorun, kuşaklar arası koşut ilerleyen bir öykü olacak. İttihat ve Terakki dönemini çok önemli buluyorum, bugünkü siyasi hayatımızın, sosyoekonomik hayatımızın köklerinin orada olduğunu düşünüyorum. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Beyoğlu’nun En Güzel Abisi/ Everest Yayınları/ 418 s. 2 0 1 3 n S A Y F A 2 1 K A S I M