Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
K itaplar İçin...127 SELÇUK ALTUN çok okuyanların başına geliyor her şey…” 3160 ABD’nin modernist şairlerinden Wallace Stevens (18791955) ölene dek bir sigorta şirketinde avukatlık yaptı. Kendisini işbaşında ziyarete giden şair/yazar Delmore Schwartz’a (19131968), şirkettekilerin onun bir şair olduğundan bihaber olduklarını söyledi. Delmore Schwartz’ın aynı şirkette tanıdığı bir başka yetkili vardı. Durumu ona çıtlatınca aldığı yanıt: Wallace Stevens şirketin en kötü avukatlarındandır ama önemli bir şair olduğu için onu atmaya kıyamıyoruz. (Bitirirken aklıma geldi; Wallace Stevens etkisi altında kalırım korkusuyla diğer şairleri asla okumazmış.) 3161 Elimdeki 1958 ürünü, yorgun Geçmiş Zaman Fıkraları’nı Abdülhak Şinasi Hisar, heykeltıraş Nijad Sirel’e (18971959), “Nice yılların muhabbet ve hatıralarıyla takdim” diyerek imzalamış. Bir anekdot: ‘İnsan var karartır ak gündüzü, insan var ağartır gecemizi’ “Uğur Birand’ın anısına, saygıyla” Art niyet olmasa da hak etmediğim bir “saygısızlıkla” karşılaşınca, Turhan Günay’ın girişimlerine rağmen, Cumhuriyet Kitap Eki’ndeki yazılarıma Eylül itibariyle son verdim. Bu kararımı duyan Bedri Baykam’a göre, şimdi de ben okurlarıma “saygısızlık” ediyordum; devam etmeliydim. İki ay boyunca durumu sorgulayan, üzüntülerini bildiren tepkiler aldım okurlarımdan. Cumhuriyet Kitap’aysa sayısız mesaj yağmıştı. Galiba Bedri haklıydı; bana yapılan bir saygısızlık yüzünden ben okurlarıma saygısızlık yapmamalıydım. Kasım itibariyle kaldığım yerden devam ederken, “kıymetbilir” okurlarıma “saygılarımı” sunarım. 3152 Üç ay içinde, üç “özel” insan yitirdik! Leylâ Erbil (19302013) edebiyatımızın ana kraliçesiydi ve sıkı bir KİTAP İÇİN okuruydu. Tanışır tanışmaz birbirimize kanımız kaynamıştı, “Sen ne kadar çok şey biliyorsun” derdi. Yeşil gözleri insanın içini ısıtmazsa ürkütürdü. Zeki, cesur ve nüktedandı; ters yanları yok değildi. Çok satan ama haddini aşan sığ kadın yazarları eleştirmemden hoşlanırdı. Evine son kez gittiğimde, “Bir dahaki sefere Güven’i de getir” demişti. Güven Turan’la bugün gidelim, yarın gidelim diye ipe un sererken editörü Ruken Kızıler ağlayarak aradı, Leylâ Hanım’ı yitirmiştik… Başyapıtı KALAN’ı, 30.11.2011 tarihinde: “Dilerim okuyasın yazımı, Allah (varsa) keyfini bozmasın, hep böyle dik dimdik durasın beni hep okuyasın bin yaşayasın” diyerek imzalamıştı. 3153 Emekli büyükelçi İnal Batu (19362013), görünce önünüzü ilikleyeceğiniz, sohbet ederken rahatlayacağınız zarif bir beyefendiydi. Has Fenerbahçeli, gönlümün dışişleri bakanıydı. Vefat haberini veren gazeteler onun, “Oyuncu ve yazar Pelin Batu ile akademisyen Arda Batu’nun babası olduğunu yazdılar. “İki cümle daha eklenmeliydi; o aynı zamanda, akademisyen, yazar ve T.D.K. asbaşkanlarından Prof. Dr. Selahattin Batu’nun oğlu ve sanatçı ve yazar dostu Nevra Batu’nun eşiydi… 3154 Bizans Sultanı’nın Stockholm pasajlarını yazmak için dört günlüğüne Stockholm’e gitmiştim. Uzun yıllar İsveç’te ikamet eden Tuncel Kurtiz (19362013) romanımı okuyup, özellikle Stockholm bölümlerini beğenince sevinmiştim. Son beyhude girişimlerinden biri de Bizans Sultanı’nı S A Y F A 1 0 n 7 K A S I M 3151 Leyla Hanım’ın evinde arkamızdaki duvarda bir Sait Faik portresi. Tuncel Kurtiz, Selçuk Altun (2013). (Foto: Tayfun Bayezıt) senaryolaştırmaktı. Ona yakışan bir bilge duruşu vardı, karizmatikti. Daha önemlisi kendisiyle barışıktı, bambaşka katmanların insanıydı. (Üçü de ışıklar içinde yatsın…) 3155 “Leylim Leylim”, Ahmed Arif’in Leylâ Erbil’e yazdığı, genelde vıcık vıcık mektuplardan mürekkep. Sait Faik’i 11.11.2005 tarihinde yitirmiştik. Ahmed Arif 22.05.1954 tarihli mektubunda diyor ki: “…Bu işte, yani ölümünde, senin hiçbir ama hiçbir günahın, kusurun ve hatan yok…Onu sevdinse bu, senin büyüklüğün, hatta dünya kadınlık tarihinin şaheser bir olayıdır. Çünkü, ciddi söylüyorum inan bana, hiçbir kadın onu sevemezdi. Ve eğer sen, kendi deyiminle “madden” onun olsaydın, insanlığından tiksinirdin…” Sait Faik öldüğünde 48, Leylâ Erbil ise 24 yaşındaydı ve bekârdı. O dönem, Kitabistan’da, Leylâ Hanım’a âşık olma modası vardı. İlişkilerinin platonik boyutu aştığını sanmıyorum. Bu satırları yazarken, evlerinin en stratejik köşesindeki Sait Faik portresini anımsıyorum. (Bakınız, yazıdaki fotoğraf.) 3156 26.05.2013 tarihli Hürriyet’ten: OcakMart döneminde 273 bin taşıtın trafiğe kaydı yapılırken toplam araç sayısı 17.3 milyona ulaştı. Aynı dönemde yalnızca 40 bin aracın kaydı silindi. (Saniye saniye kaos.) 3157 Küresel Kültürazzi: T.S. Eliot ve Samuel Beckett, iki Nobelist usta da nefes darlığından (SİGARA!) öldü. / Einstein’in Prag’da yaptığı bir sunuma Kafka da katılmıştı, / Montaigne yüzme bilmezdi. (Ne olmuş, ben de yüzmeye tenezzül etmem.) / A. Schoenberg (kompozitör), Nazi Almanyası’ndan kaçtıktan sonra Kaliforniya Üniversitesi’nde hocalık yaptı. Sekiz yıl sonra emekliye sevk edildiğinde, ayda 38 dolar emekli maaşı olacaktı. / İşbilir Fransa Kralı XIV. Lui (16431715) okumanın bir işe yaramadığı kanısındaydı. / Ezra Pound’a göre edebiyat, “haber niteliğini yitirmeyen haberdi.” / Picasso: İki sanatçı kaldık, ben ve tanrı; Matisse: Tanrı benim. / Sinoplu Di2 0 1 3 yojen (M.Ö. 404323), “nefes almayarak” intihar etmişti derler. / “Ölüm olmasaydı ne yapardık?” Stevie Smith, şair. / “Dâhi olmak için çok uzun zamana gereksinim var, hiçbir şey yapmadan ama gerçekten hiçbir şey yapmadan oturmaya” Gertrude Stein. İnal Batu / “Bu nasıl bir Hıristiyandır (Lev Tolstoy) bilmek isterim? Çocuklarını, karısını, kendinden başka hiç kimseyi sevmez.” Sofia Tolstoy… 3158 AngloAmerikan gazete ve dergilerdeki “Bu yaz okunacak kitaplar” listelerine göz gezdirirken yine bir tuhaf oldum. Seçkiler sığ ve popüler kitaplardan mürekkepti. Javier Marias’tan The Infatuations’ı bir kişi önermişti, Andre Aciman’ın Harvard Square’ını belki de okuyan yoktu. Dünya sığlaşıyor, Türkiye daha hızlı sığlaşıyor… 3159 Dünya Kitap’ın (Haziran) sunum yazısında Faruk Şüyün diyordu ki: “…Sevgili Korkut Akın bugün hâlâ bulduğu her kâğıdı hatmeder. Çünkü, naylon poşetler çıkmadan önce gazeteden yapılmış kesekâğıtlarını açar, düzleştirir, okurdu benim gibi o da… Kimi zaman da unlu suyla hazırladığımız yapışkanla eski gazetelerden kendimiz yapar, hattâ üç beş kuruşa esnafa satardık kesekâğıtlarını… Tabii önce sayfalar satır satır okunduğundan iş biraz yavaş giderdi, ama olsun, bizler ve ailelerimiz çok memnunduk okumaktan… Birbirimize en güzel hediye bir kitaptı. Üzerine tarih atılmış, güzel biriki sözcükle imzalanmış kitaplar…Hâlâ bazıları durur kütüphanemde karıştırdığımda beni çocukluk günlerime uçurmaları için… Sonra ne olduysa oldu ben neler olduğunu gayet iyi biliyorum, ama bu köşenin boyutları anlatmaya yetmez kitap, gözden düşüverdi. Tabii böylelikle de okuma alışkanlığı edinmek/edindirmek gibi bir zahmetten (!) de kurtuluverdi çocuklar ve onları eğitenler… Halbuki başımıza ne geliyorsa, yeterince, belki de hiç okumamaktan geliyor. Tabii bu yeterince okumayanların sayısı çok olunca, İstibdat Cilveleri İstibdat idaresi mantıksız garabetleriyle ömürdü. İzmit’e mürur tezkeresiyle gidildiği zamanlarda Gümrük de şehirden şehre müdahale edermiş. Müze Müdürü (Ressam Osman) Hamdi Bey Hereke’deki köşküne giderken uşağının elinde bir çanta bulunurmuş. Gümrük kolcusu bu çantanın içinde ne olduğunu görmek istediği gün, Hamdi Bey arkasındaki ağasiyle kolcunun bir şeyler söyleştiklerini duyarak: “Ne var?” diye sormuş. Ağası: “Efendim, kolcu kulunuz çantanızı görmek istiyor!” demiş. Hamdi Bey: “Evet çantayı görmek isteyebilir. Fakat bunun da ahkâm ve âdâbı vardır!” demiş. Kolcuya hitaben: “Evvelâ düğmelerinizi ilikleyin bakayım!” Kolcu düğmelerini iliklemiş. “Sâniyen ben rütbei bâlâ eshabından atufetlu biriyim! Bana “Müsaade ederseniz çantanızı görmek isterim efendim! demeniz lâzım gelir.” Kolcu: “Müsaade ederseniz” diye sözünü tekrar etmiş. O zaman Hamdi Bey: “Size müsaade etmiyorum işte! Binaenaleyh çantaya bakamazsınız!” demiş. Kendisi ve çantayı taşıyan ağası yürümüşler. Kolcu da bakakalmış. 3162 Kaç Yıl Oldu? 2013 – Fırat Budacı: Sahip olduğu ilk cep telefonunu “çalışmıyor” gerekçesiyle PTT’ye gönderen TBMM Başkanvekili Mustafa Kalemli PTT’den, “Telefona kart takılması gerekiyor” cevabını alalı 19 yıl, Hülya Avşar, “Bana göre feminist, icraatı olmayan gizli bir lezbiyendir,” diyeli 19 yıl, Refah Partili Oğuzhan Asiltürk İstanbul surları için, “Bizans’tan kalma surların bu kadar korunmasına ne gerek var, yıkalım!” diyeli de 19 yıl olmuş… 3163 ALİ – k. İskender, SEL Eylül de artık yaz Maksadını aşan bir aşk için Taksi bulamadım, hâlâ yoldayım Rakıya su katarken beyazlanma hızı gibi seni sevmem Öyle çabuk, öyle acemi acele, öyle çocuksu Aslında suyum suyuna karışınca da beyazlıyor sanki Bizimkisi sevişme değil, bildiğin bal gibi deprem Diyeceğim şu ki: Gelirsem kalırım, yaz değilim Eylülü görsem de dönmem 3164 Şair/çevirmen Tozan Alkan (doğ.1963), Galatasaray ve Boğaziçi Üniversitesi mezunudur. İngilizce, Fransızca ve K İ T A P S A Y I 1238 C U M H U R İ Y E T