Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Dokunuşlar ve yaşamdan kırıntılar r Eray AK okunmak” önemli. Her ne kadar sadece “hafif” tınılarıyla algılanıp, insanı “duygusal” çağrışımlara itse de ilişkimiz çok daha derin bu eylemle. Doğumdan itibaren başlar bu fiille ilişkimiz. Önce doktorun şaplağı ardından annenin hem ilk haz hem de dünyadaki ilk besin kaynağı memesi... Sonrasında oyuncaklar belki, çok daha sonra ilk öpüşler. Bu ilk dokunuşlar o kadar önemli ki tüm bir yaşamı berbat edebilecek güçte. O yüzden küçümsememek gerek. “Dokunmak” deyip geçmemek gerek. Akla yine o romantik çağrışımlarıyla gelecek bundan sonra da belki ama unutmamak şart: “Dokunmak” önemli. Aynı şekilde duygusal dokunuşlar da başka bir yerde durur. Yaşamın haritasını çizerler adeta. O ilk duyu anları, yaşanmışlıklar izlenmesi şart koşulacak bir rotanın da habercisi gibidir. Aynı güç onlarda da vardır. Berbat edebilir bir yaşamı ya da tam aksi. Yalçın Tosun işte böylesi dokunuşlardan, bu dokunuşların yaşamlara etkilerinden kuruyor üçüncü öykü toplamı Dokunma Dersleri’ndeki dünyasını. Aslında Yalçın Tosun dendiğinde çok da yabancısı olmadığımız bir dünya bu ama her adımda daha da keskinleşen, karanlığa biraz daha yaklaşan öyküler yer alıyor bu kitapta. Bu bağlamda öykü damarını bulmuş bir yazar diyebiliriz Yalçın Tosun için ama “D daha da önemlisi kanı aynı yerden çekmiyor her zaman. Aynı yerden çekip de yara haline getirmiyor damarı. O damarın farklı bölgelerinden yokluyor her seferinde bünyeyi ve dünyalar aynı olsa da renkleri farklı öyküler yaratıyor. Yalçın Tosun’un öykü damarının merkezinde ise “öteki” gözüyle bakılanlar duruyor. Yazarın “öteki” kavramını algılayış biçimi de çok farklı ve geniş bir yelpazede buluyor kendisini. Bir eşcinsel olabildiği gibi bu “öteki”, vejetaryen bir genç kadın da olabiliyor Yalçın Tosun’un öykülerinde. Hatta “kendine öteki” olmanın da yeni biçimlerini yaratıyor yazar. “Ezilmişlerin” varoluş nedenlerini, bu dünyanın duygu düzlemine neler kattıklarını anlatabilmenin farklı yollarını deniyor. Yoksullar, hor görülenler, kendini gizleyenler... Kısacası “farklı” ve “ezilmiş” her şey algı dünyasında onun. Ne olduğu da aslında hiç önemli değil. Hizada olmaması yeterli Yalçın Tosun’un radarına yakalanması için bir hikâyenin. Ancak cinsel yönelimler, cinsel kimlikler ve tartışmalı toplumsal cinsiyet konusu ayrı bir yerde duruyor yazarda. Bunu, öykülere bir göz gezdirdiğimizde dahi görebiliyoruz. Bu bağlamda tüm bu kavramları da içine alarak genel anlamıyla “cinsellik”, Yalçın Tosun öykülerinde önemli bir renk olarak karşımıza çıkıyor. Ancak şöyle bir durum var ki bu öykülere “göz gezdirmek” pek zor çünkü farklılığın onulmaz çekiciliği ne sahip hepsi. Göz attığınızda bilin ki o dünyanın içindesiniz. O dünyada da gökkuşağını karanlık bir perdeden izleyeceğinizi bilin. Yazarın dili de öykülerinin dünyasına koşut gelişiyor. Ne öyküyü bastıracak kadar ağdalı ne de o güçlü öykülerin altında kendini göstermek için çabalayan cılız bir dili var Yalçın Tosun’un. Bu da yazarın ilk öykü kitabı Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler’den beri dikkat çeken önemli niteliklerinden biri. Dokunma Dersleri’nde, yazarın öykü dilinin üstüne koyarak daha da sağlamlaştırdığını görüyoruz. Yalçın Tosun’un, duyguların öykücüsü olduğunu da atlamamak gerek. Öyle ki bir duygu üzerine kurmuyor öyküsünü. Her cümlede başka başka duyguların peşine düşüyor, bizi de peşinden sürükleyerek. Aynı öykü içinde pişmanlıklar, utançlar ya da yaşama karşı duruşlar bir arada olabiliyor. Zor rastlanır bir duygu yelpazesinden yaratıyor kendi öykü evrenini. Yazınsal anlamda çok da tehlikeli aslında Yalçın Tosun’un yaptığı çünkü bunca duygunun okura bir arada sunulması, öykülerin “bulamaç” halini alma riskini de beraberinde getiriyor. Ancak bu tehlikeli sulardan ustalıkla geçmeyi biliyor yazar. Yazarın dillendirmeye çalıştığı bu duyguların hiçbiri, birbirini götürmüyor. Tam tersi, birbirini sırtlayan, öne geçmek için yarışmasalar da öykülerin içinde kendi başlarına var olabilen canlı varlıklar yaratıyor Yalçın Tosun bu duygulardan. n e.erayak@gmail.com C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1238 7 K A S I M 2 0 1 3 n S A Y F A 1 7