Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mustafa Kemal Erdemol’un “Gezi Parkı DirenişiKüçük Bahçede Büyük Kıyamet” kitabı raflarda ‘AKP sindirmek zorunda ama Erdoğan sindiremez!’ Gazeteci yazar Mustafa Kemal Erdemol, yeni kitabında Fransız yoksulunun ayaklanmaya giderken kilise çanıyla haberleştiğine; oturma eyleminin, aslında direniş içerikli olan halk şenliklerinde ortaya çıktığına; bugün internete yüklenen demokrasi yayıcı işlev, icat edildikleri dönemlerde telgrafa, telefona, trene, sinemaya yüklendiğine de dikkat çekiyor. Gazeteci yazar Mustafa Kemal Erdemol ile “Gezi Parkı DirenişiKüçük Bahçede Büyük Kıyamet” adlı kitabını konuştuk. r Gamze AKDEMİR insafsızca söylemekten hoşlandığı “kargaşa yaratan” bir kitle değildi bu. “Yeter” diyecek notaya gelmiş bir vatandaş öfkesiydi söz konusu olan. Şunu şunu yapma dendi nihayetinde. Bu anlamda iktidar hedeflenmiş değil, “iktidarı hedeflemiştir” direnişçiler. Bu bağlamda Gezi’nin nasıl bir yol haritası çizdiğini yazıyorsun? Deyim yerindeyse “cin şişeden çıktı” artık. Direnişçiler, bundan başka bir yollarının kalmadığını gördüler. İtiraz kanalları kapalı bir toplumda bundan başka yöntemin işe yaramadığını kavradılar. Muktedirin ikide bir sandığı göstermesi büyük bir demogoji, çünkü direnişe katılanların zaten çoğu sandıkta ona oy vermediler. Sandığın değişim getirmeyeceğini gördüler. Dolayısıyla “demokratik bir zorlama” tarzının bir yöntem olduğunu anladılar. “Yol Haritası” şudur: Her yeri “demokratik hak arama mekânı” haline getirmek. Öyle olduğu da görülüyor zaten. Hatay’da, Bursa’da, Ankara’da hatta Konya’da olan budur. Gezi Parkı bir araya gelişin sonuç alıcı olacağını öğretti herkese. “DİLLERE DESTAN KİBRİYLE ERDOĞAN, GEZİ’YE YENİLDİĞİNİ KABUL EDEMEZ” Otoriterin dili belası ve meselesi... İki ayyaş küfrü... Aşağılanan bir ulus... Otoriterin diliyle hani yüzde 50! Şimdi AKP’nin hesapladıkları ve hesaplamadıklarının bilançosu da bu kitap. Sence AKP nasıl sindirir (mi), ders çıkarır (mı)? Ya da soruyu AKP diye değil de Erdoğan diye sormalı, zira ikisi hem öyle aynı hem de öyle ayrı faktörler. Ve karşı atak sence nasıl gelişecek? Bu konuda ne gibi öngörüler paylaşıyorsun? Çok dikkatli bir gazeteci olduğunu hep söylerdim, yanıltmıyorsun Gamze. Teşekkür ederim. Evet, haklısın AKP ile Erdoğan iki ayrı faktör. Bence ikisi de dersini aldı ama dersini aldığını kabul etmeye daha yakın olan AKP. Erdoğan asla bunu kabul etmeyecek. Çünkü yanlış bir bilinç üzerine kurulu “onur”, “şeref” gibi kavramlara katı bir bağlılığı var. Hata yaptığını kabul etmeyen, kendini kusursuz gören, özür dilemeyi aklına getirmeyen biri Erdoğan. Bunları yapsa kişiliği zedelenecekmiş gibi düşünüyor. O nedenle asla bir ders aldığını kabul etmeyecek, ders çıkarması gerektiğini kavrasa bile. AKP sindirmek zorunda.. eriletme... Direnişin gericileri “geriletmesi”... Bu hayli yerinde nitelemeyi açar mısın ilk olarak. Toplumun üzerine serpilmiş “ölü toprağı”nın atılmasına büyük katkısından ötürü Gezi Parkı Direnişi’ni “devrim” ya da “devrimin göz kırpması” olarak niteleyenler için bir hatırlatmaydı bu. Önemine, soyluluğuna elbette itiraz edilemeyecek olan Gezi Parkı Direnişi’nin, kimi dost çevrelerin inanmayı istedikleri gibi, bir “devrim” olmadığını, olamayacağını, ama günümüz koşullarında yapılabilecek olanın en iyisini yaptığını vurgulamak istedim. Soyluluğunu abartsak da olur ama çapını abartmak doğru değil. İtiraz duygularımızı şaha kaldıran, muktediri şaşkına çeviren Direniş’in, başta kentsel planlama olmak üzere birçok konuda kent bürokratlarına geri adım attırdığını, muktedirin başkanlık hayalini suya düşürdüğünü akılda tutarak olan bitenin bir “geriletme” olduğuna inanıyorum. Yok etmedi belki ancak bu planları ciddi anlamda geriletti, uzağa “fırlattı”. Geriletme budur. “GEZİ SALT BİR KENT İSYANI DEĞİLDİR” Gezi, modernist bir “kalkışmadır” ne demek? Kalkışma derken... Bir kent isyanı değil sadece bu. Modernist demiş olmamın bununla ilgisi yok. Hani moderniteden uzak olduğuna S A Y F A 4 n 3 E K İ M G inanılan bir Anadolu kentinde de olsa modernist derdim. Tabii ki kente ilişkin sorunların öne çıkarıldığı bir gerçek ama günümüz insanının talepleri açısından modernist bir içerik taşıyordu bu kalkışma.Kimileri sevmeyecek ama modernite ile ciddi bağı olan kavramlar çıktı öne Gezi’de. Laiklik, farklı olanı dışlamama gibi kavramlar. LGBT bireylerinin sorunlarını dile getirirken kendilerini “görünür” kılmayı amaçlamaları modernist bir çıkıştır. Antikapitalist Müslümanlar direniş boyunca Gezi’de yer aldılar ama dine ilişkin bir talepleri olmadı örneğin. Modernite onları da içine aldı çünkü. “Kalkışma”dır evet, çünkü kendiliğindenci bir özellik taşımaktadır, içinde “iradi” bir nüve bulunmakla beraber. Ortak kaygının, ortak memnuniyetsizliğin patlattığı kitlesel bir itirazdır söz konusu olan, bu nedenle kalkışmadır tabii. Kalkışıldıktan sonra da geriletme amaçlı direnişe dönüşmüştür. Hala sürüyor oluşun da nedeni budur bence. “AKP ÇÖZÜM GETİRMEZ, ÇÖZÜM GETİRİYORMUŞ GİBİ YAKLAŞIR!” İktidarın, halkın cebini, dikkatini ve basiretini, ölü toprağını düzenlice serpiştirmeyi ihmal etmeden sürekli sıkışık halde tuttuğu gündem karambolüyle rehin almakta ne kadar ehil olduğu malum. Bu bağlamda AKP’nin toplumun çözüm bekleyen sorunlarına “çözüm getiriyormuş” gibi yaklaştığını, toplumdaki patlamayı da bu beklentilerin “geciktirdiğini” ifade ediyorsun kitabında. Bu “gecikmeyi” burada da değerlendirir misin? Toplumda var olan kutuplaşmaların en tehlikesi olan mezhep uzlaşmazlığının bir İslamcı parti tarafından “çözülüyor” oluşuna ilişkin inanç, bu ülkede örneğin 2 0 1 3 Alevileri ciddi bir beklenti içine soktu, malum. Hala bekliyorlar. Bu beklenti, Alevilerin, Alevi olmaktan kaynaklanan sorunlarının dışında diğer sorunlara itirazlarını da bekletmelerine yol açtı haliyle. Birkaç yıl, şu sonuçlanmamış “Alevi Açılımı” ile geçti. Kürtler için de aynı şey, hem de fazlasıyla geçerli. Yapılan Çingene Açılımı (!) sürecinde bile bazı kentlerde mahallelerinden kovulan çingeneler, bu acımasızlığa karşı ciddi itirazlar gerçekleştiremediler. Türkiye’de kim ne derse desin çok hem de çok ciddi bir barış hareketi, barışçı bir kamuoyu var. “Sıfır Sorun” politikasının başarılı olacağı inancıyla, iktidarın mezhepçi politikalarının farkına varamadı önceleri bu kamuoyu. Gecikme dediğim bu. “İKTİDAR HEDEFLEMEDİ, İKTİDARI HEDEFLEDİ DİRENİŞÇİLER” “Bu, iktidarı hedef alan ve iktidar hedeflemeyen bir direniştir?” diye yazıyorsun. AKP’nin ezberini ve fiyakasını bozanlardan biri de bu “yapı”, değil mi? Ayrıca direnişin bir özelliği de hiç “beklenmedik” şehirlerde bile kitleleri sokağa dökebilmesiydi kuşkusuz. Bunu da anlatır mısın? Çok doğru. AKP’nin ezberini ve fiyakasını bozanlardan biri de bu “yapı” dediğin gibi Gamze. Ancak iktidarı alabilecek ne gücü ne de buna uygun bir örgütlenme yapısı vardı bu kalkışmanın. Şart da değildi ayrıca. İktidar hedeflememesini bir eksiklikmiş gibi belirtmedim zaten. Yapabileceklerinin sınırının son derece farkında olan bir kitlenin tutumunu vurgulamak istedim. Muktedirin C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1233