23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İlhan Taşcı; “Gizli tanık mahkme salonundan ayrıltıdan sonra onun gizliliği başlıyor. Magazinsel boyutuyla sıkça Türkiye’de de ballandırılarak anlatılan estetik ameliyat başta olmak üzere pek çok uygulama gizli tanığın verdiği bilginin önemine göre onun korunması yönünde yöntemler devreye sokuluyor” diyor. atarlanan, yanıldığını anlayınca özür rekoru kırarak kıvırtan mı istersin, kendisinin bu işlerden menfaat edindiğinin ispat edilmesi halinde kendisini Silivri Cezaevi’nin önünde vuracağını açıklayan mı? Bu ruh halini de değerlendirir misin? Gizli tanıklar, mahkemede huzura alınmıyor. Yani yüzlerini kimse görmüyor. Mahkemenin salonunun yan tarafındaki bir odada ifadelerini veriyorlar ki ben oraya sağır oda diyorumo ekran aracılığıyla sesi değiştirilerek, salona yansıtılıyor. Dolaysııyla ne o salonun içnideki olup bitenleri, ne de salondakiler sağır odada olup bitenleri biliyor. Pek çok davada duruşmasında gizli tanık odasından kağıt hışırtısı sesi geldiği için tartışmalar çıkıyor. Nedeni şu, gizli tanığın öyle eline kağıtlar alıp nutuk atar gibi ifadesini okuması yasal değil. Ama yapıyorlar mı yapıyorlar. Daha doğrusu öyle ifade vermeleri yaptırılıyor. Tabii bu birbirlerini görmeme hali bazen gülünç olaylara da neden oluyor. Bir davada gizli tanık kendisine soru yönelten savcıyı, sanık avukatı zannedip efeleniyor kendince. Mahkeme başkanının uyarısıyla soruyu soranın savcı olduğunu öğrendiği anda ise “Ha özür dilerim efendim. Ben savcı olduğunu düşünemedim. Ben zannettim ki avukatlardan birisi soruyor. Onu anlayamadım, özür dilerim sayın savcım. Sayın savcım özür dilerim, ben anlamadım çünkü...” Bu bize iki şeyi gösteriyor. Bir gizli tanığa salondaki sanık ve onların avukatları “tukaka” olarak öğretilmiş. İkincisi ise özür dileme biçimindeki onursuzluk kişiliksizlik. PKK’nin Marmara sorumlusunun mahkeme sorgusu sırasında kimliğinin deşifre olması ne ki, Abdullah Öcalan’ın karakutusu olarak bilinen gizli tanığın, savcıların resmi yazışmalarında nüfus kütüğüne kadar nasıl deşifre edildiğini de okuyoruz. Yani deşifre olan olana... Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.. Yazdığın gibi gizli tanık her zaman el altında hazırda tutulmuyor. Kimi zaman sicillerine, konulara, kentlere, sanıklara ya da suçlamalara göre belirleniyor. Kimi zamansa, durakta beklerken boynundaki puşi nedeniyle Cihan Kırmızıgül’e olduğu gibi, gizli tanık sonradan bulunup ayarlanıyor. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I Hatta yine Kırmızıgül’e olduğu gibi gizli tanık sonradan alehyteki ifadesini değiştirip yanılmışım bu o değilmiş dese bile mahkeme tuttuğunu bırakmıyor. Daha vahim tablolar da var. Mesela gizli tanık yapıldığını bilmeyen gizli tanıklar var. O yalnızca ifade verdiğini zannediyor. Ama o ifade gizli tanık ifadesi olarak kayda geçiriliyor. Bu, bir suç. Ama sanığın bunu ispatlayana kadar göbeği çatlıyor, hadi de çatlasa bile çoğu zaman mahkemeye derdini bile anlatamıyor. Öyle ki, gizli tanık olarak verdiği ifadeyle kendisi sanık olarak yargılanan dosya var. Kitapta da anlattım bu örneği. Düşünün önce gizli tanık olarak suçlamalarda bulunuyor, aynı kişi sonra da sanık kürsüsünde kendisini savunmaya çalışıyor. Bu nasıl olabilir? Sonra o kişi beni benim gizli tanık ifademle yargılıyorsunuz dese de ceza almaktan kurtulamıyor. Bu örnek bile tek başına gizli tanıklıkla ilgili düzenlemenin Türkiye’de ölü doğduğunun kanıtıdır. “OSMAN YILDIRIM’IN GİZLİ TANIKLIĞI BİLE YASADIŞI” İfadeleriyle kimi zaman üniversite öğrencilerini, kimi zamansa sivilleri hedef alan gizli tanıkların gözlerini karartıp cumhurbaşkanının eşine kadar işi vardırabilmeleri, senin de vurguladığın gibi gizli tanıklık müessesinin kötüye kullanılmasının apayrı özel bir örneği olarak tarihteki yerini aldı. Buna göre gizli tanığın adı Selçuk, zehirlenerek öldürüldüğü belirtilen Cumhurbaşkanı Turgut Özal, zehirleyen de Semra Özal! Eski bir cumhurbaşkanının eşinin bile böylesi bir durumla karşılaştığı bir ortamda sıradan insanların yaşayacaklarını hayal etmek bile olanaksız gerçekten. Hiç kimsenin şu anki ortamda bir gizli tanık ifadesiyle soruşturulmasının, tutuklanmasının ve yıllarca cezaevinde yatmasının önünde hiçbir hukuki fren mekanizması yok. Birgün cumhurbaşkanının eşi mağduru olur, bir başka gün bir başkası. Devletin kol kanat gerdiği, korumaya aldığı gizli tanıkların yalan söylemesi kağıt üstünde suç. Peki yalan söylediği için ceza alan hadi geçtik cezayı da yargılanan kimse var mı, yok. Eğer sistem yalan üzerine kurulmuşsa sizin adaletiniz de yalan 1233 olacaktır. Ve öyle de olmuştur. Hatta Tanık Koruma Yasasının gerekçesinde, gizli tanıkların doğru söyleyeceğinden yasa yapıcılar emin gibidiler. Gerekçeleri de “Yargılamanın her aşamasında doğruyu söylemeleri işin doğası gereği!” Bunun garantisi ne onun cevabı yok tabii ki. Gizli tanıklar Hakkâri’de de bambaşka boyutlarıyla birer birer dosyalara sızıyordu diye yazıyorsun. Neydi bu boyutlar? Hakkari KCK davasında pek çok kişi gizli tanık Oyun Bozan’ın ifadesi nedeniyle tutuklu yargılanıyor. İlginçtir, Oyun Bozan, dört yıl boyunca tanımadığı kişiler hakkında düzenlenen ifadelerin altına imza atmış. Ve bir an geliyor sanıklardan birisi duruşmada gizli tanık Oyun Bozan’ın kendisi olduğunu açıklıyor! Tüm ifadelerinin gerçekdışı ve polis zoruyla alındığını söylüyor. Kullanılmış olmanın ezikliğini yaşayan kişi kendisiyle aynı durumda olanlara da “onursuzluktan kendilerini kurtarmalarını” tavsiye ediyor. Gizli tanıklığın o kirli yükünü doğrusu taşıyamıyor. On parmağında on marifet, hukuk tarihine, hem tanık, hem sanık, hem gizli tanık unvanlarını taşımasıyla geçen Osman Yıldırım... Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet gazetesinin bombalanması nedeniyle Ankara’da müebbet hapis cezasına çarptırılan, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ise beraat eden... Savcının “Osmanım” nidasıyla seslendiği... Nasıl, en çok hangi yönlerini ortaya koyarak yazdın onu? Kitabın son düzeltmeleri üzerinde çalışırken Ergenekon davasında karar açıklandı. Osman Yıldırım’ın Danıştay ve Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırı suçundan beraat etmesi ve tahliye edilmesine hiç şaşırmadım. Çünkü tam da o günlerde kitabın son düzeltmelerini yapıyordum ve Osman Yıldırım bu iş için biçilmiş hatta seçilmiş bir kaftandı. Öyle olmasa iki savcı Adalet Bakanlığının özel izniyle Ankaraya gelip, cezaevinde Osman yıldırım ile görüşme yapar mıydı? Yaptılar. Ve yaptıkalrı görüşmenin video kaydı 137 sayfa tuttu. Kimi zaman kamera açık kaldığındaki kayıtlar da yansıyor tutanağa. Onlara kitapta yer verdim. Osman Yıldırımı dinlemek niye önemliydi savcılar açısından bana göre bunun tek ve net bir yanıtı var, Osman Yıldırım’ın cezaevinde “gizli tanık” olarak anlattıkları, Danıştay’a saldırı davası ile Ergenekon davasının birleşmesini sağladı. Bunun karşılığında “ödülü” de beraat ve tahliye oldu. Herşey kurgulanmışken tarih(i) bir hata yapılıyor. O da şu, Mart 2008’de savcılar gizli görüşmeyi yapıyor ve Osman Yıldırım artık Gizli Tanık 9 koduyla gizli tanık yapılıyor. Oysa Tanık Koruma Yasası, Temmuz 2008’de çıktı! Yani Osman Yıldırım’ın gizli tanıklığı bile yasadışı. n gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Gizli Tanıdık Kim Bu Gizli Tanıklar, Ne Anlatıyorlar?/ İlhan Taşcı/ Cumhuriyet Kitapları/ 206 s. Kitaptan... Mahkeme başkanı: Yani o gördüğün zaman tanımıyorsunuz onu. Gizli Tanık Efe: Bana fotoğrafta gösterildiği zaman tabii basına da yansımıştı. Basına yansıdığında isminin Dursun Çiçek olduğunu öğrenmiştim. Teşhis, fotoğraflar, çeşitli fotoğraflar gösterdiler, orada teşhis ettim kesinlikle. Mahkeme başkanı: Bu tarihte teşhis ettin onu? Gizli Tanık Efe: Evet, evet. Mahkeme başkanı: Peki size okunan 3 Aralık 2009 tarihli ifade. Diyorsunuz ki başsavcıyı 2009 yerel seçimlerinden 1520 gün önce veya seçimlerden 15 gün sonra orduevinde sabah kahvaltısında Albay Dursun Çiçek ve rütbeli birkaç subayla gördüm. Bu kısa bilgilerden sonra Erzincan çevresindeki Ergenekon faaliyetlerini maddeler halinde anlatmak istiyorum diye bir beyanınız var. Gizli Tanık Efe: Evet. Mahkeme başkanı: E şimdi anlattığınızla bu olmadı, tutmadı birbirini. Gizli Tanık Efe: Niçin başkanım, burada bir çelişki yok. Mahkeme başkanı: Yok mu diyorsun? Gizli Tanık Efe: Ben 20 gün sonra teşhis tutanağını önüme koymuşlar, orada teşhis ediyorum. Mahkeme başkanı: O zaman tanıdım onu diyorsun, ismini o zaman öğrendim diyorsun. Gizli Tanık Efe: Tabii tabii yani tanıdım, basından tanıdım ben, basından biliyorum, ifademde de belirttim. Daha sonra o zaman fotoğraflar ellerine geçmediği için daha sonra çağırdılar beni. O an fotoğrafları temin edemediler. Bir çelişki görmüyorum ben orada. Mahkeme başkanı: Peki, görmüyorsunuz bir çelişki? 3 E K İ M 2 0 1 3 n S A Y F A 1 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle