22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

RENKLER n SESLER n HARFLER AYTÜL AKAL n NİLAY YILMAZ n ÇİĞDEM GÜNDEŞ n MAVİSEL YENER n MUSTAFA DELİOĞLU KİTAP GÖLGESİ Aslı Tohumcu ile Bolbadim Günlükleri üçlemesi üzerine Aslı Tohumcu’yu yetişkinler için yazdığı kitaplarla tanıdık. Çocuklar için de yazmaya başlayan Tohumcu’nun kaleme aldığı “Bolbadim Günlükleri” üçlemesi, çocukları iyilerle kötülerin mücadelesinin ortasına atıveriyor. Tohumcu ile “Bolbadim Günlükleri” hakkında konuştuk. r Mavisel YENER Sevgili Aslı Tohumcu, Özel Bolbadim Koleji öğrencilerinin serüvenlerini anlattığın bu fantastik üçlemeyle ilgili konuşmaya başlamadan önce merak ettiğim başka bir şeyi soracağım. Başlangıçta yalnızca yetişkinler için yazdın, edebiyatın çocuklara dönük olan yüzüne sözcükler bırakmak için neyi beklemiştin? Bir dakikamı daha eğlenmeden geçirirsem, ruhumun kendisini imha edeceği anı beklemişim diyebilirim. Yetişkinlerden, yetişkinlik algısından, hayal kırıklıklarından, ikiyüzlülüklerden, şiddetten, vicdansızlıktan ve daha bir dolu şeyden bunaldığım vakit, kendi kendime “Hani yazmak eğlenceli bir şey olacaktı,” dedim. Hemen ardından da, hayıflanmak yerine çocuklar için eğlenceli bir roman yazmak için kolları sıvadım. Böyle bir üçleme yazma fikri nasıl oluştu? Can Çocuk için “Üç, İkiii, Birr, Ateş!” adlı çocuk öykülerini yazdıktan sonra çocuklara yazmaktan gerçekten keyif aldığımı fark ettim. Başka çalışmalarımı çekmeceye kaldıracak kadar üstelik! Çocukluğumda hayran olduğum Gizli Yediler, Afacan Beşler serilerindeki gibi, birtakım gizemleri çözmek için sağa sola koşturan çocukları yazmak istedim. Önce Karadeniz’de, Tanrı’nın unuttuğu bir tepede kurulu bir yatılı okul belirdi gözümün önünde. Okulun koridorlarında temkinle koşturan Fırat ve gözüpek Süreyya’yı görmem de uzun sürmedi. Fırat ve Süreyya’yı, iyilerle kötülerin mücadelesinin göbeğine atarken, bu mücadeleyi hemen bitirmek istemediğimi fark ettim. Böyle böyle çıktı üçleme ortaya işte. Üçlemenin adı da, roman kişilerinin isimleri de ilginç. Bolbadim, Şitaban, Nhandu, Otus… Gerçek karakterleri fantastik karakterlere dönüştürmek için mi böyle sıradışı isimler seçtin? Galiba öyle. İstedim ki kahramanlarım, romanları okuyan çocuklara kendilerini anımsatacak kadar gerçekçi olsunlar, ama fantastik öğelerle de S A Y F A 1 6 n 3 E K İ M gerçeklikle aramıza bir çizgi çizeyim. Nhandu (chromatus) biliyorsunuz bir tarantula türü, kötüler için daha uygun bir isim olamazdı bence. Otus da, benim hep bilgeliği kondurduğum cüce baykuştur. O da iyiler için uygun geldi bana. Bolbadim’se ayrı bir hikâye. Başlangıçta Bombadil’di ve pek bir havalara girmiştim fiyakalı bir isim buldum diye. Derken bir gün, bu ismi Tolkien’in Tom Bombadil adlı karakterinden aşırdığımı fark ettim. İsmi aynen kullanamazdım ama vazgeçemiyordum da. O yüzden ben de harflerin yeriyle oynadım azıcık. Söz fantastik edebiyata gelmişken bu türe bakışını da biraz deşmek istiyorum. Bolbadim Günlükleri’nde metinden okura geçen duygulardan birisi de olaylar gerçek mi, düşsel mi ikilemi… Benzer yaklaşım yetişkinlere yazdığın “Şeytan Geçti” adlı öykü kitabında da var. Bu ikilemli alanı özellikle mi yarattın? Bolbadim Günlükleri’ni yazarken, benim yazarken, çocukların da okurken eğleneceği bir üçleme yazmaktı amacım. Çocukluğumda okuduğum, başucumdan ayırmadığım maceralar gibi bir macera olsun istiyordum. Dolayısıyla üçlemeyi tek başına gerçekliğe yaslanmak bana eğlenceli gelmedi. O zaman bambaşka romanlardan söz ediyor oldurduk. Ayrıca düşsel olanla gerçek arasında kesin bir çizgi çekeceksek, üçlemede yaşanan olaylar düşsel olabilir ama romanların sonunda iyilerin gerçek hayatta da olduğu gibi bu mücadeleyi kazanamaması, bu mücadeleden zarar görerek çıkması da işin gerçekçi yanı. Çocukların yaşadıkları hüzünler, sevinçler de öyle. Son yıllarda dünyada fantastik, korku 2 0 1 3 öğeleri taşıyan kitaplar çocuklar tarafından seviliyor. Sence Türkiye’deki okurlar da bu akımın izinde mi? Bence fantastik edebiyat her dönem sevilen bir akım. Ama bazı kesimlerce küçümsenmek gibi bir talihsizliği var. Dünyanın bütün gerçeğini anlatır size iyi yazılmış bir fantastik roman. Bence çocuklar bunun yetişkinlerden daha çok farkındalar. Neyse ki farkındalar! Bolbadim Günlükleri’ne dönersek; Kötülerle (Nhandu) iyiler (Otuslar) arasındaki mücadele bu kez, Karadeniz’e tepeden bakan, Kaya Çıkmazı’ndaki Bolbadim Koleji’nde yaşanıyor. Pek çok kimsesiz çocuğun yatılı öğrenim gördüğü bu okulun öğrencileri tehlikede. Binlerce yıldır sürüp giden iyi ile kötünün, karanlık ile aydınlığın mücadelesinin altını çizmişsin. Üçlemenin temel izleği bu diyebiliriz. Bu didişmeyi çocuklara anlatmayı neden seçtin? Bana bir macera gerekiyordu ve iyiyle kötünün mücadelesi, gizli örgütler vs. evel ezel ilgimi çektiğinden, ilgimi çeken ve üzerine hayal kurabildiğim şeyleri anlattım. Ayrıca bu mücadelenin bir benzerini, çeşitli olaylar karşısında, kendi içimizde de yaşadığımızı inkâr edebilir miyiz! Otusların bin yıllardır en büyük derdi, yok edilen her Nhandu’nun yerini yenilerinin alması… Üç kitabın sonunda da “adalet yerini bulur” diye boşa mı heveslendik ne? Adaletin ne anlama geldiğini çocuklarımıza nasıl anlatacağımızı bilmediğimiz bir dönemdeyiz. En azından bizim ağ zımızdan çıkacakla, tecrübe ettiğimiz arasındaki farkın bariz olduğu, adaleti sadece kendi vicdanımızda bulabildiğimiz bir dönem... O yüzden belki romanlarda da var bu adaletsizlik. Ama zaten daha ilk kitapta Nhandular’ı derdest etseydi Otuslar, ortaya bir üçleme çıkmayacaktı! Müdire Şitaban Hanım, yüreğinde kızgın lavlar akan, tekinsiz bir kadın. Bu nedenle çocuklar okulda korunaklılık duygusu yerine yabancılaşma, korku ve kırılmalar yaşıyorlar. Şitaban Hanım karakteri üzerinden eğitim sistemini de eleştirdiğin söylenebilir mi? Her yanını dökülen eğitim sistemimizle sıkıntım olsa da, bu üçlemede öyle bir çabaya girişmedim. Şitaban Hanım, ilkokul yıllarımda kâbusum olmuş bir okul müdüründen yola çıkarak yarattığım bir karakter. Elbette ki abartılmış, kötülerden yana olduğu için köşeleri sivriltilmiş, bu sivrilikleri özellikle vurgulanmış bir karakter. Zaten Şitaban Hanım okulun müdür yardımcısı ve coğrafya öğretmeni olsa da, ben onu romanda Nhandular’ın okuldaki temsilcisi, yardımcısı olarak görüyorum diyebilirim. Üçlemenin ikinci kitabı Batık Şehrin İşareti’nde okuldaki öğrenciler gittikleri bir gezide yine kötülere “maruz” kalıyor, şiddete uğruyorlar. Kötüler örgütü üyeleri çocukların şiddet karşısında suskun kalmasını istiyorlar. Bu suskunluğun sessiz bir çocuk olarak bilinen Fırat tarafından bozulması rastlantısal olamaz değil mi? Fırat’ın tutumu bana Gezi olaylarında sesini yükselten gençlerin ruhunu da anımsattı nedense… Fırat, serinin ilk kitabı Kaya Çıkmazı’ndaki Okul’da da korkularını yenmek zorunda kalmıştı arkadaşlarını kurtarmak için. Batık Şehrin İşareti’nde bir adım daha ileri gitmiş oldu bu açıdan. Eh, biraz da tepesi attı hani. Üçlemenin en çok evrilen kahramanı Fırat sanki, en hüzünlüsü aynı zamanda. Daha açığa çıkacak çok isyanı var! Batık Şehrin İşareti’ni yazdığımda Gezi olayları başlamamıştı. Hem Fırat’ın yüzleştiği kötülük, Gezi’deki gençlerin yüzleştiğinin yanında solda sıfır kalmaz mı sizce de! Romandaki Nhandu örgütü üyesi anne karakteri beni çok çarptı. Gerçekten de annenin kötülük savaşçısı olduğunu öğrensen ne yapardın Aslı? Bu soruyu çocukların kendilerine sormasını mı istedin? Annemin kötülerden yana olduğunu öğrensem, hele de Fırat’ın annesi gibi bir gizli örgüt üyesi olduğunu öğrensem, ne yalan söyleyeyim, önce bir ıslık öttürürdüm. Acayip heyecanlanır, her ayrıntıyı öğrenmek isterdim. Ama ben annemi, Şitaban karakterine ilham K İ T A P S A Y I 1233 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle