19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ş Rus şair Gennadi Aygi ile söyleşi iir Atlası CEVAT ÇAPAN Şair ve çevirmen Gennadi Aygi 1934 yılında Rusya’nın Çuvaşya bölgesinde doğdu. İlk olarak Çuvaş dilinde şiir yazmaya başladı. 19531959 yılları arasında Moskova’da Gorki Edebiyat Enstitüsü’nde öğrencilik yaptı. Boris Pasternak’ın yakın bir dostuydu. 1956 yılında Nâzım Hikmet’le tanıştı. 1960’tan bu yana Rusça şiirler yazıyor. Şiirleri Sovyetler Birliği döneminde Perestroyka’ya kadar sadece Batı’da yayımlandı. Şair Aygi 2006 yılında Moskova’da şiirden ve dünyadan ayrıldı. luk nasıl gelişti? Nâzım’la 1956 yazında Moskova yakınlarında sanatçıların, edebiyatçıların ve öğrencilerin birlikte yaşadığı bir yerde (Sovyetler Birliği döneminde sanatçı ve öğrencilerin birlikte yaşadığı bölgeler vardı) tanıştım. O ölene kadar da dostluğumuz sürdü. Nâzım Hikmet’le evlerimiz birbirine çok yakındı, aynı sokakta karşı karşıyaydı. Onunla tanışabilmek için Başkurdistanlı bir arkadaşıyla Nâzım’ın evine gittik. Gittiğimizde evde Nâzım’ın başka bir arkadaşı vardı ve tavla oynuyorlardı. Tanıştığımız bu günde ona şiirlerimden ikisini okudum. Birinci şiirimi pek beğenmedi, bu şiirimin iyi ama özgün olmadığını söyledi. Ancak ikinci şiirimi çok beğenip bana şöyle dedi: “Gelecekte şairler böyle yazacak, bu şiir geleceği anlatıyor.” Büyük bir şairin şiirlerimi beğenmesi çok ? Derya ÇOLPAN hoşuma gitmişti. Oradan ayrılırken beni Pavel ROGOVİÇ tekrar görmek ve daha yakından tanımak erhaba. Vilnius’a hoş gel istediğini söyledi. Yani beni tekrar davet Teşek etti evine. diniz. Onu tanıyan bir kişi olarak sizde bıkür ederim. Zamanınız olmadığını raktığı izlenimi bize aktarabilir misiniz? Nâzım Hikmet oldukça iyimser bir inbiliyoruz ama sizinle Nâzım Hikmet haksandı, hem yaşama hem de siyasete bakışı kında kısa bir söyleşi yapmak istiyoruz. Zamanım olmadığı için üzgünüm. Bu açısından. Komünizmin geleceğinden çok umutluydu. Başkurdistanlı arkadaşı ise nun için özür diliyorum. Nâzım Hikmet’i tanıdığınızı ve onunla SSCB’yi terk etti ve bir daha geri dönmebir dostluk yaşadığınızı biliyoruz. Bu dost di. Nâzım da Rusya’da gerçek sosyalizmin olmadığını ama bunun gerçekleşebileceğini ve gerçekleşmesi gerektiğini söylüyordu. Bu dünyada gerçek komünist sayısının birkaç kişiyi geçmediğini vurguluyordu her zaman. Ona göre Picasso gerçek bir komünistti. Benim de gelecekte iyi bir komünist olacağıma inanıyordu ama ben inanmıyordum. Çünkü istemiyordum. Nâzım Hikmet’in komünizme inanmayanlara tepkisi nasıldı? Boris Pasternak benim yakın bir arkadaşımdı. Nâzım onunla tanışmak istiyordu ama çekiniyordu. Çünkü Pasternak komünizme tepkili bir şairdi. Nâzım ise komünist bir şair olarak tanınıyordu. Bir akşam Nâzım, Pasternak’ın evine gitti ve sabaha kadar sohbet ettiler. Bu, iyi bir dostluğun başlangıcı oldu. Bu olayların hepsi 1956 yılında gerçekleşti. Aynı yıl içinde Nâzım, Varşova’ya bir şiir okuma etkinliğine gitti. Giderken yanına benim şiirlerimi de aldı ve orada okudu. Benim şiirlerimin bir Sovyet şaire değil de bir Batı Avrupa şairine ait olduğunu düşünmüşler orada. Yani Nâzım’ın komünist olmayanlarla da iyi ilişki içinde olduğunu söylüyorsunuz. Rejim yanlısı ve karşıtlarıyla da olumlu ilişkileri vardı yanlış anlamadıysak. Evet, doğru anlamışsınız. Sovyet yeraltı şairleri yani rejim karşıtları Nâzım’ı çok seviyorlar ve ona çok güveniyorlardı. Hatta ondan “Bizim Adam” diye söz ediyor Gennadi AYGİ/ Şiirler/ Çeviren: Derya ÇOLPAN M lardı. Nâzım çok cesur bir insandı. Sovyet resmi şairleri ondan korkuyorlardı, çünkü Nâzım çok güçlü ve ünlü bir şairdi. Polit Büro da aynı yaklaşımdaydı. Şu anda tam olarak anımsamıyorum ama sanırım Nâzım’ın Zoya adlı bir Rus kadını için yazdığı bir şiirde Stalin hakkında bazı sözler vardı ve bu sözler KGB’nin hiç hoşuna gitmedi. Nâzım bu konuda kendini savunurken yanlış yaptığını bilmediğini, şiiri yazdığı dönemde Stalin’i tanımadığını söyledi. Bunun üzerine Stalin, Nâzım’ı davet edip ağırladı. Sonuçta olay tatlıya bağlandı. Bir de aklıma gelen başka bir olay şu: Nâzım Hikmet, Stalin’i ziyaret etmeden iki gün önce gayri resmi şairlerin ve sanatçıların bir toplantısına katıldı. Bu toplantıda Nâzım tiyatronun düzeyinin çok düştüğünü ve ünlü tiyatrocu ve kuramcı Meyerhold’un unutulduğunu söyledi. Oysa tüm dünyada bu Rus kuramcının görüşleri çok etkindi. Nâzım Meyerhold’un Rusya’da saygı görmemesini anlayamıyordu. Toplantıya katılanlar arasında bu sözlerinden dolayı Nâzım’a sinirlenip tepki gösterenler oldu. Çünkü o dönemde Meyerhold’u övmek suçtu. Hikmet hiçbir zaman gerçeği söylemekten korkmadı ve yaşamı boyunca yeraltı sanatçılarına destek oldu. Onlardan resimler satın alıp evinin duvarlarına astı. Nâzım’la ilgili söyleyeceklerim şimdilik bu kadar. Biliyorsunuz fazla zamanım yok. Gennadi Aygi kızı Véronique ile birlikte... Eğer Moskova’ya gelirseniz daha ayrıntılı şeyler anlatabilirim. Sayın Aygi, son olarak size Rusya’daki günümüz şiiri ve Türk şiiri hakkındaki düşüncelerinizi sormak istiyoruz. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra şiir büyük bir değişim yaşadı. Postmodernizm çok etkin bir konuma geldi ve bu durum hiç hoşuma gitmiyor. Bence artık Rusya’da gerçek şairler ve özgün şiir yok. Eski şiirin yeniden kurulmaya çalışıldığı bir ortam var. Söz oyunları, güldürü ve eski şiiri yeniymiş gibi gösterme çabaları var sadece. Natüralizm de çok yaygın bu aralar. Ama ben Natüralizmin gerçek sanat olduğuna inanmadım hiç. Peki ,Türkiye’de yazılan şiir? İşin gerçeği son dönemde Türk şiirini hiç izlemedim. Bir zamanlar iki Türk şairiyle tanışıklığım ve kısa süren dostluğum oldu. Bir etkinlikte Özdemir İnce ve Azer Yaran’la tanışmıştım ama daha sonra bağlantımız koptu. Sayın Aygi, bize zaman ayırdığınız ve söyleşi için çok teşekkür ediyoruz. Artık gerisi Moskova’da. ? Gennadi Aygi şiirleri ÖLÜM Örtüsünü başından çıkarmadan, ölüyor annem, ve ilk kez ağlıyorum acınası görüntüsüne ev dokuması elbisesinin. Ah, karlar ne kadar da sessiz, rüzgârlarıyla yumuşatılmış sanki dünün iblisinin. Ah, ne kadar da zengin kar yığınları, gizliyormuş gibi kâfirlerin dağlarını adaklar adayan. Ama kar taneleri toprağa taşıyıp duruyor tanrının hiyerogliflerini… rüzgâr hafifti – mutluluk taşıyan: (sen kendin her yerde o kadar çoktun ki!) balkıyarak – sana edilen dua bağışlayan Gün nasıl da yükseldi! – ebabillerin arasında ağladı (çocuk – ruh gibi) ta içlerinden – ulaşılmazlık! – ama onda açıklık vardı – burada sanki ışıktan gelen! – ve duymak – gizlice – sakin… – (duyarlı – sende – ağlarken nasılsa) 1977 Gennadi Aygi Portre: Léon Robel senin için göründü durdu: gökyüzü aralıklarında genç meşe ormanında! ne kadar açık bir ses bulabilir bu mavilik senin ruhunla! “müzik” diyorlardı duydum – sesi çıkmaz iken benim sessizliğim vardı! sonra anladım – gerisinde böyle bir müzik parlıyormuş özlemle: sanki – cevaben – gün yüzüne çıkıyor azap içinde: Efendimiz! – hüzünle dualar okuduğumuz – bizim için Kendi acısında sessizliğe bürünüyor. 1981 ORMANLAR – TERSİNE evin parlamasının pusu içinde adalar gibi inciler gibi ormanlar kalmış hiç ulaşamadığım – – çocukluktan aklımda kalan bir şey var: görünen küçük omuzlar – tarlalara beyaz yönelişler 1960 TARLA: PUS Kardeşim Eva’ya ama kalp kaybediyor! – aniden – pusun hâllerini görüyorum: tanımlar – keder ve mutluluk gibi düz: pus – sadece “seviyorum”: odun yığınına değiyor – (“bunun için canımı veririm!”): anızı ıslatıyor – (“yastayım”): yayılıyor – (“ağlıyorum… hayatım boyunca Değerli ve Fakir birine veda ediyormuşum gibi, değerliüzgün elbisesi içinde: evde dokunmuş – sonsuza değin – temelli: acıyla yas tutuyorum sonsuza kadar – bu durumda”): “ağlıyorum” – (ve yayılıyor – değerli – yalnız – pus gibi) 1971 SEN – GÜN ve ebabillerin kalplerine ulaşan CUMHURİYET KİTAP SAYI 1159 RÜYA: ARKADAŞLAR VE SEN Şakalaşan kalabalıkta arkadaşlar ve sen… (varlardı – çok yakından gördüm B. P. (1) ama çok geçmeden ama nasıl – genç – ve – erişkin – sırasıyla sadece rüzgâr vardı – şimdi canlılar arasında çizimler yapıyorsun? – kolay – öğrendim – rüzgârdaymış gibi öğrendim dönüşün olmadığını anlamayı) – biliyoruz: kendine döneceksin ya – çizimlerin: onlar kalacak mı? dokunabilir miyiz? – vadi geçitleri ışığında sanki – çocuklar otların içinde uyanmış Tanrım bu hüzün! – evet hâlâ konuşabiliyoruz da şarkıların sözcüklerini arıyormuş – yakınlarda bir yerlerde seninle: ve gidişin hakkında: sanki oradanmış gibi geldi – (o yoldan – tıpatıp aynı) – ve kendin onaylıyorsun (gözlerimle soruyorum) o evet’i: senin – anlam olduğunu: hiç değişmeyen! – ölüm – olduğunu… 1979 VE: SCHUBERT acı dünyanın parlamasının pusu içinde inciler gibi adalar gibi kalmışlar: yaşamdakinden daha çok acı içinde – parlamak 1985 ya da serzenişte birden – yavaşlayan hareket: görünenden daha hüzünlü – orada ormanın geçit vermeyen ucunda – (1) Boris Pasternak. 3 MAYIS 2012 ? SAYFA 21
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle