Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Emre Kongar’dan ‘ABD’nin Siyasal İslam’la Dansı’ ‘Arap Baharı yutturmacası bitti’ İslam, uluslararası siyasette nasıl kullanıldı? Türkiye nasıl bir ileri karakol haline getirildi? Başta azgelişmiş hele ki petrol zengini ülkelerdeki yaşamı atom etkisiyle parçalayan emperyalizmin sopası kapitalizmin geldiği yeni, daha “ileri” eşikler neler? Batı tarafından işine gelen kısımlarıyla benimseneduran Huntington, Atatürk’e neden karşıydı? Türkiye model olabilir mi? ABD‘nin siyasal İslamla dansı sonrası Ortadoğu’da birbiri ardına devrilen diktatör çatılar, yeni dengesiz dengeler ve engin (!) stratejilerini daha bir parlatmış “yeni model Fukuyama” ile kucaklaştığı noktalar ne? Tüm boyutları ve taraflarıyla Suriye yangınının gezegene mevcut ve olası etkileri neler? Emre Kongar, yeni kitabı ABD’nin Siyasal İslamla Dansı‘nda tüm bu sorulara odaklanırken yakın tarihin yanı sıra yakın geleceğin de bir portresini çiziyor. Kongar’la kitabını konuştuk. ? Gamze AKDEMİR slam dininin uluslararası siyasette nasıl kullanıldığını görmek için önce, İkinci Dünya Savaşı sonrası başlayan Soğuk Savaş’ın bir milat olduğunu irdeliyorsunuz kitapta. ABD’den akıl ve icazet alan DP’nin dinci totaliterlik ve milliyetçi faşizm noktalarına nasıl hızla yönlendiğini okuyoruz sonra. Tam da bu noktada ustaca mevzilendirilen bu satranç oyununda Türkiye’nin nasıl bir ileri karakol haline getirildiğine ve bugüne de uzanan emellerin nasıl şekillendiğine vurgu yapıyorsunuz. Bu belayı açmanızı rica ederek başlayalım söyleşimize? Aslında sorun İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetlerin Türkiye’den üs ve toprak istemeleriyle başladı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Yalta ve Potsdam’da dünya, ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği arasında paylaşılırken Türkiye ve Yunanistan’ın durumları belirsiz kalmıştı. Bu belirsizlikten yararlanan Stalin, Boğazlar’da üs ve KarsArdahan bölgesinden toprak istedi. Bu istek doğrudan doğruya Türkiye’nin bağımsızlığına yönelik bir tehdit oluşturuyordu. Bunun üzerine İsmet İnönü Batı ittifakına yöneldi. Türkiye zaten Birleşmiş Milletler’e katılmak için gerekli girişimlerde de bulunmuştu. Bir süre sonra Truman Doktrini, Yunanistan ve Türkiye’nin de Batı dünyasının bir parçası olduğunu kabul edince, ilişkiler belirlendi. Artık Türkiye, Soğuk Savaş döneminde Batı’nın bir parçası, ilerleyen yıllarda da ileri karakolu oldu. Böylece dinci ve milliyetçi çizgide bir antikomünizm resmi ideoloji haline geldi. Mikrodinci, mikro milliyetçi, tebelleş Yeni Dünya Düzeninde, eli silahlı ve kanlı Blackwater’ın kurucusu Erik Prince’in takım elbiseli versiyonu Amerikan şirketi Noble nasıl bir uzantı, tezahür ve metafordur? Kitabın giriş bölümü ABD’yi ve ABD’nin dünya politikasını, genel straSAYFA 16 ? 3 MAYIS İ tejisini anlamaya yönelik metinlerden ve çözümlemelerden oluşuyor. Bu açıdan ABD’deki siyasal yapının uluslararası sermaye ile nasıl iç içe geçtiğini açıklamak bakımından Noble örneğini aldım. Genç gazeteci arkadaşım Tolga Tanış nefis bir firma biyografisi yazmış Noble’de. Çok aydınlatıcı ve öğretici olması bakımından kendisinden izin alıp tüm makalesini aynen kullandım. Sanıyorum bu örnek olay, başta Noam Chomsky olmak kaydıyla, bütün radikal yazarların neden uluslararası sermayeye karşı çıktığını çok iyi belirtiyor. Elbette Noble örneğinden alınacak ders ABD’nin dünya üzerindeki imparatorluğunun nasıl bir silah ve sermaye ittifakına dayandığı ve bu ittifakın ABD’nin sosyal ve ekonomik dokusuyla nasıl iç içe olduğudur. Bu gerçekler iyice kavranılmadan ABD’nin dünya üzerinde hangi güce sahip olduğu ve ne yapmak istediği iyi anlaşılamaz. Nitekim ABD’yi iyi anlamak için, çok iyi bir uzman olan Zülâl Kalkandelen’in de üç makalesini aynen alıntıladım. Tanış’ın ve Kalkandelen’in yazıları bana çok ışık tuttu, sanıyorum, okurların da konuyu çok daha iyi özümlemelerine çok yardımcı olan çalışmalar. Biliyorsunuz, ABD’de ordu yani Pentagon ile uluslararası sermaye o denli iç içe geçmiştir ki, Irak’taki ABD askerlerinin güvenliğini bile özel şirketler sağlamaktadır ve ABD’li politikacıların bu şirketlerle organik veya yönetimsel yakın ilişkileri vardır. İşte Noble ve onun tarihi bütün bu ilişkileri sembolize eden bir öykü. “HUNTINGTON’IN ATATÜRK DÜŞMANLIĞI BİR EMPERYALİST REFLEKS” Samuel P. Huntington’ın Batı’yı ikna ettiği, enine boyuna kurguladığı, vahşi “yeni düşman yaratmaca” oyunu ne gerekçelerle benimsendi ve virüs ElKaide kanalından gezegene nasıl salındı? Huntington, Atatürk’e en çok neden karşıydı? Huntington Batı’da ne zaman az da olsa sorgulanabilir hale geldi (mi)? Bugünkü “Küresel Dünyayı” biçimlendiren süreçlerin temelleri Soğuk Savaş döneminde atıldı. Zaten gerek uluslararası süreçler gerekse bunları belirleyen oluşumlar esas olarak bir süreklilik arz eder. Bu açıdan Siyasal İslam, Huntington’dan çok önce de uluslararası siyaset sahnesinde önemli bir faktör olarak kullanılıyordu. Soğuk Savaş bitince siyasal İslamın askeri kolu olarak Sovyetlere’e karşı kurulan El Kaide işlevsiz kaldı ve Arapİsrail çatışmasından dolayı kendine yeni bir hedef belirleyerek Batı’ya ve kendisini yaratan ABD’ye düşman olarak ortaya çıktı. Huntington’un yaptığı bu süreci yeni bir ideoloji çerçevesinde kavramsallaştırmak oldu. Huntington, esas olarak hocası Toynbee’nin “Bir uygarlık bir tehdit ile karşı karşıya kalırsa gelişir, yoksa rehavete kapılır, laçkalaşır, yok olur” tezine dayalı olarak, Sovyetler’in çöküşünden sonra Batı’nın karşısına İslam uygarlığını yeni bir düşman olarak dikti ki Batı uygarlığı yani ABD dinamik olarak gelişmesini sürdürsün. Elbette bu kavramlaştırmada El Kaide de önemli bir işlev yüklendi ve Huntington’un kuramsal olarak işaret ettiği tehdidi somut saldırı olaylarına dönüştürdü. Sanıyorum burada tarihin bir cilvesi var: ABD’nin kurduğu ve Afganistan’da Sovyetler’e karşı başarıyla kullandığı El Kaide, sonunda ABD’ye saldırdı. Ama yine tarihin bir cilvesi, ABD bunu Afganistan’ın, Irak’ın işgali ve öteki müdahalelerinin gerekçesi olarak kullandı. Bir başka deyişle ABD’nin kurduğu El Kaide dost olarak da düşman olarak da ABD’nin küresel politikalarına hizmet etti. Huntington’un Atatürk düşmanlığına gelince, bu emperyalizmin kendini koruma refleksinden kaynaklanıyor: Bilindiği gibi emperyalistler gittikleri yerlerde ister istemez kendi kültürlerinin ürü nü olan “Ulasal Bağımsızlık”, “Milli Egemenlik”, “İnsan Hakları”, “Kadın Hakları”, “Laiklik”, “Hukuk Devleti” gibi kavramların da gelişmesine yol açıyor. Bu kavramlar ise sonradan dönüp, ulusal bilincin gelişmesine ve o ülkelerin emperyalizme karşı çıkmasına yol açıyor. Tarihte bunun en başarılı örneği Mustafa Kemal Atatürk ve Türkiye’dir. en başarısız örneği de Lumumba ve Kongo’dur. İşte Huntington bu tür gelişmeleri önlemek için İslam âlemine “Siz insan hakları, kadın hakları gibi değerlere bakmayın. Bunlar emperyalist değerlerdir. Kendi değerlerinize sahip çıkın.” diyor. Bununla da yetinmiyor, “Batı’nın demokrasi anlayışı iyidir, laiklik anlayışı kötüdür” diyor. Bunların amacı, emperyalistlerin denetimindeki olan ülkelerde antiemperyalist tepkileri ve gelişmeleri engellemek. Önce bu nedenle Atatürk’e karşı. İkinci olarak dünyayı ve ulus devletleri etnik ve dinci çizgilerde bölmek istiyor. Bu nedenle de Atatürk’e karşı. Üçüncü olarak, emperyalist Batı ile İslam âlemi arasında İslam değerleri üzerinden bir ittifak arıyor. Bu nedenle de Demokratik ve Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklikten vazgeçmesini, Avrupa vizyonunu terk etmesini, Araplara benzemesini ve bu âleme yönelmesini istiyor. Nitekim Arap Baharı denilen trajediler sonrası, örneğin Mısır’da görülen orduMüslüman KardeşlerABD ittifakı bu modelin hayata geçirilmesidir. Dördüncü ve çok önemli bir nokta daha var; belki de bunu ilk başta söylemem gerekirdi. Huntington son derece faşist bir yaklaşımla, Batı’nın taklit edilemez ve kendisine erişilemez bir nitelik taşıdığını iddia ediyor. Bu açıdan bütün Batılılaşma çabalarının başarısızlıkla sonuçlandığını ve sonuçlanacağını söylüyor. Atatürk bu açıdan da Osmanlı İmparatorluğu’nu başarılı bir biçimde Batılı bir Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüştürmüş bir lider olarak Huntington’un tezinin canlı bir yanlışlanması, reddiyesi. Yani Huntington kendi tezinin doğrulanması için de Atatürk’ün reddedilmesini ve Türkiye’nin Batılı bir ülke olmaktan çıkmasını istiyor. Sorunuzun ikinci kısmına gelince, daha önce de değindim, İslam düşmanlığı, El Kaide terörü ile dünyaya yayılıyor. Elbette bunda ABD’nin payı büyük. Ama İslam adına terör yapan El Kaide’nin de başarıyla bu imaja katkı sağladığını vurgulamak gerek. Dediğim gibi, ABD kendi ürettiği El Kaide’den dost olarak da düşman olarak da, dünya imparatorluğu olarak azami yararı ve çıkarı sağlıyor. Üçüncü olarak sorduğunuz soruya gelirsek, Batı’nın Huntington’a bakışı elbette pragmatik. İşine yarayacak önerileri benimsiyor. Tabii burada da yeni gelişmeler var. 1991’de Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla başlayan Küresel dönemdeki yirmi yıllık gelişmeler bize gösterdi ki, Küresel yapı insanoğlunun önündeki ciddi sorunlarla başa çıkamıyor. Bunu ben söylemiyorum, Küresel dönemin ideolojisini yazan Francis Fukuyama söylüyor. Son kitaplarından biri olan ulus Devletin İnşası adlı kitapta, Küreselleşmenin ulus devlet yapılarını zayıflatmasının büyük bir hata olduğunu belirtiyor. Çünkü “Küresel uluslararası örgütlenme yapısı üç sorunla başa çıkamıyor, bunlarla mücadele için mut? laka ulus devlet yapıları gerekli” SAYI 1159 ? diy rı d turucu sayıyor cak ulu ğını söy Bu aç ton’un etmeye yavaş y söyleye âlemi il çekişm insan h totalite ğerleri insan h tezi hâl “AKP SAVU “Tü müne i azmetti makbu getirme Amaçla lan Tür yal başl tington kiye’yi bu mod başka n Tür bir mod sorun v Türkiye nomik ülkede dan, ha ki daha bireyler hip old Oysa ta siyasal kullanm gibi örg ni sürd aileler t müyor. Şimd model için ile sı sağla Türkiye mi Ara cek? Bu so çimde b liriz: Tü model Türkiye Müsl diktatö nin ön ren bir mi’nde olma öz Bura sı bakım taya çık parti ol Malezy rafında lanmas Başbak sır, Tun larda ve gezisin suz Ara bu tavr hatta ö Daha gerekir gisi izle yor. İşt rek, do 2012 CUMHURİYET KİTAP CUMH