19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K İ TA P LA R A R E NK L İ D OK U N UŞ Yurtdışındaki yayıncılarda her edebiyat türü için ayrı editörlerin görev aldığını öteden beri duyardık. Editörlük kavramı son yıllarda bizim dilimize de yerleştiği gibi, kitapların künyelerinde de yer buldu. Sahi, kimdir editör? Yazan yazar, yayımlayan da yayıncıyken editörlerin işi ne? Sorduk, anlattılar. Konuğumuz, Inkilap Yayınları’nın tescilli markası olarak 2008 başlarında yayın hayatına başlayan Mandolin Yayınları’nın Editörü Senem Davis. ? Aytül AKAL ditörlük nereden geldi aklınıza? Bir ideal miydi? Başka bir iş yapabileceğimi sanmıyorum. Gazetecilik eğitimi aldım. Olsa şahane olurdu ama editörlük de gazetecilik gibi illa da okullu olmanızı gerektirmeyen bir meslek. Durup dururken de olunmuyor. Türkiye’de bu işin okulları hâlâ yayınevleri. O zaman ne yapacaksınız? Bir yayınevine girip işi öğreneceksiniz. Tabii kumaşınızda da olması gerekiyor. Ben de kısa süren çeşitli maceralarımdan sonra bir arkadaşım vasıtasıyla yayınevine başvurdum. Kitap okumam karşılığında bana ücret ödenecek olması çok ütopik gelmişti. Zaten çok okuyan, dille çok uğraşan bir insandım. Önce redaksiyonu öğrendim. Hâlâ da gurur duyar, kendimi önce redaktör sonra editör olarak görürüm. Dildeki etkinliğinizi nerede kazandınız? Bu sorunun cevabı okumakta gizli herhalde, ama dil öyle bir alan ki, hiçbir zaman tam anlamıyla hâkim olunabilineceğini sanmıyorum. Yazarlık atölyeleri gibi editörlük atölyeleri de var mı? Araştırdığınızda karşınıza pek çok yer çıkıyor, ama ne öğretiyorlar hiçbir fikrim yok. Bilgi Üniversitesi’nde bu konuda bir çalışma olduğunu duydum. Yine de bu mesleği öğreten en iyi okulun yayınevleri olduğunu düşünüyorum. Size gelen metinlerde değişiklik ya da düzeltme istediğinizde yazarların tepkisi ne olur? Önerilerinizi uygulamak yerine dosyasını alıp giden oldu mu hiç? Genelde olumlu oluyorlar, gerekçeleriniz sağlamsa, esere katkı sağlayacaksa ve editör olarak bir saçmalık yapıp kendinizi yazarın önüne koymaya çalışmıyorsanız neden olmasın. Siz önerdiniz, düzeltti ama olmadı, tekrar uyardınız düzeltti, olmadı... Kaç kez gider gelir bir dosya yazarla aranızda? Yayımlamaktan sonradan vazgeçtiğiniz dosya olur mu? Olana kadar gidip gelebilir. Önemli olan hepimizin içine sinmesi, müdahale etmeniz gereken noktaları bilmeniz ve sonunda iyi bir iş çıkarttık diyebilmemiz, ama bunun olması için illa metnin tamamlanması gerekmiyor. Yazma sürecinde de sürekli iletişim halinde olabiliyoruz. Yayımlamaktan vazgeçmek ise imtina ile baktığımız bir konu, sözleşme imzaladıysak böyle bir şeyin olmasını istemeyiz. Ama olamaz mı, olabilir. Çevirilerde, kitabın orijinalini de okuyor musunuz? Çeviri kitaplar üzerinde editoryal çalışma yaparken en zorlandığınız konular... Kitabın orijinali yayıma hazırlık sırasında daima Türkçesiyle birlikte açık olur. Çeviri ne kadar başarılı bile olsa mutlaka kontrol ediyoruz. Çeviride hata ya da eksiklik olduğunu düşünürsek her cümleyi karşılaştırmalı redaksiyona tabi tutarız. Bu aslında çeviriden çok daha zor bir iş, öncelikle redaktörün, sonra da dizgicinin normalden çok daha uzun süreler boyunca çalışmasını gerektiriyor. Çeviri zaten başlı başına ayrıca bir uzmanlık alanı, çevirisi yapılan dile hâkim olduğunuz kadar çevirdiğiniz dile de hâkim olmanız gerekiyor. Doğru ve eksiksiz çevirinin yanı sıra üslup tutarlılığı son derede önemli. Çevirmenin yazarın üslubunu mutlaka anlaması gerekiyor. Bütün bunların kontrolünü de kitap editörleri yapıyor. Dolayısıyla hem çevirmenin hem de kitap editörünün sorumluluğu çok yüksek. Sizce bir editör her alanda editörlük yapabilir mi? Ya da şiir editörü, öykü editörü gibi ayrımlar mı olmalı? Hatta çeviri editörlüğü ile telif dosya üzerinde çalışmak da çok farklı değil mi? Tabii ki bir editörün her alanda editörlük yapması ideal olmadığı gibi pek mümkün de değil. Ama siz bunu gelin de yayınevlerine anlatın! Herhangi bir referans kitabıyla edebi bir romanı nasıl aynı kefeye koyamıyorsak bu ki Aytül urlar man E NU II siyet e NU III den Alan “Do apı NU III an Ay Mavim ocuk NU I da Ai e Du en ir om 1160 SAYFA 28 ? 10 MAYIS 2012 taplar üzerine çalışacak kişinin de aynı bakış açısına, birikime ve bilgiye sahip olmasını da beklememek gerekir. Çeviri bir kitabın editörlüğünü yapacak olan kişinin hem kaynak hem de hedef dile hâkim olması gerekiyorsa; yazarından atıyorum arıcılık konusunda bir kitap yazmasını isteyen editörün de nasıl bir kitap istediğini bilmesi gerekir diye düşünüyorum. Yani bir dile yönelik editörlükten bahsediyorum bir de yaratım sürecinde çizgilerini, üslubunu, konusunu, gidişatını kısacası en azından ana hatlarını yazarla birlikte belirlediğiniz editörlükten bahsediyorum. Her iki durumda da adınız editör ama yaptığınız iş birbirinden çok farklı. Önünüze gelen bir dosyanın, başka bir kitaptan ayarsız esinlenme ya da alıntıyla dolu olup olmadığını nasıl belirliyorsunuz? Diyelim ki esinlenilen orijinal kitabı okumadınız, bilmiyorsunuz... Esinlenilen orijinal kitabı okumadıysanız bilmeniz de çok zor. Ama sonuçta işinizin gereklerinden biri de bu ve yayımına karar verilen bir kitabı da zaten yayınevinde tek bir kişi okumuyor. Demin sorduğunuz “yayımlamaktan sonradan vazgeçtiğiniz dosya olur mu” sorusuna burada, “evet, herhangi bir sözleşme imzalasak bile fikir ve sanat eserleri kanununa göre suç teşkil eden bir durum varsa yayımlamayız” diye daha net cevap verebilirim. İyi bir editör olmanın sizce olmazsa olmaz üç ölçütü... Çok okumak, şüpheci olmak ve öncelikle okur olduğunuzu unutmamak. Bir kitabın ilgi çekeceğine veya tutmayacağına nasıl karar veriyorsunuz? Biz burada buna sadece editörler olarak değil, mutlaka satış departmanının da dahil olduğu bir yayın kurulunda birlikte karar veriyoruz. Kitabın konusu, dili, bizi yani ilk okuyucularını ne kadar heyecanlandırdığı, gündemi gibi pek çok farklı kıstasımız olabilir. Ama sonucu siz değil okurlar belirliyor. İşinizde karşılaştığınız zorluklardan birkaçı... Kötü çeviri, kötü redaksiyon, ifade özgürlüğünü kısıtlayan yasalar, çok iyi olan ama satmayacağı için yayımlamaktan vazgeçmek zorunda kaldığınız kitaplardan ayrılmanız bu işin zorluklarından sadece birkaçı. Editörlükle ilgili başınızdan geçen ilginç bir olay... Beş altı ay önce biri arayıp Çehov’un iletişim adresini istedi. Rus kız arkadaşı varmış ve sayesinde bu yazarın kitaplarıyla tanışmış. Türkçeye kazandırılması için oturup birlikte çeviri yapmaya başlamışlar. Kibarca ilgilenmediğimizi söyleyince iletişim adresini vermemizi istedi. Hâlâ gülüyorum… Ülkemizde editörlük kurumu hangi aşamada? Sizce yeterli mi? Ülkemizdeki durumu bilebilmem çok zor ama kitapların editörsüz de yayımlanabileceğini düşünen yayınevleri olduğunu duyuyorum. Kendi özel zevkiniz için de okumaya zaman ayırabiliyor musunuz? Bu soruya “her zaman, evet” diyerek cevap veren pek çok editör arkadaşım var. Onlara gönülden şapka çıkarıyorum. Ben kendi zevkim için kitap okumayı sadece hafta sonlarında ve tatillerde başarabiliyorum. Ama yine de bir şekilde yapıyorum. Fakat işin en kötü kısmı, sadece kendi zevkiniz için okusanız bile bir süre sonra kendinizi kitabı düzeltmeye çalışırken ya da keşke bu kitabın editörü ben olsaydım falan derken bulmanız. Siz de yazıyor musunuz? Sizin metinlerinizin editörlüğünü kim yapsın isterdiniz? Bir yerlerde yazar olamayan insanların editör olduğunu okumuştum. Bu benim için doğru olabilir. En çok hangi kitabın editörü siz olmak isterdiniz? Bana bir şeyler öğretecek, zamanla yarışmadan, hak etiği süreye sahip, kalıcı kitapların editörlüğünü yapmayı her zaman isterim. ? Mavisel CUMHURİYET KİTAP SAYI 1160
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle