25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2012 YUNUS NADİ SOSYAL BİLİMLER ÖDÜLÜ: Burak Çelik ‘Ödülün anlamı çok büyük’ 2012 yılı Yunus Nadi Ödülleri’nde Sosyal Bilimler dalında “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu: Yapısal Açıdan Karşılaştırmalı Bir İnceleme” başlıklı teziyle ödülü paylaşan Burak Çelik, on dört Avrupa Birliği ülkesi ile Türkiye’deki durumu karşılaştırmalı olarak incelediği çalışmasını anlattı. ? Meltem YILMAZ ncelikle “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu: Yapısal Açıdan Karşılaştırmalı Bir İnceleme” başlıklı çalışmanızın genel hatlarından söz eder misiniz? Bu çalışmanız, bugüne kadar konuyla ilgili yapılmış inceleme ve araştırmalardan nerede ayrılıyor? Bu çalışma, 2010 sonunda Galatasaray Üniversitesi’nde savunduğum doktora tezimin gözden geçirilmiş ve kitap olarak yayına hazırlanmış biçimi. Kitap şu anda baskıda; mayıs ayı içinde On İki Levha Yayınları tarafından yayımlanacak. Tezimde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna benzer kurumlara sahip on dört Avrupa Birliği ülkesi ile Türkiye’deki durumu karşılaştırmalı olarak inceledim. Gerek Türkiye’de gerekse dünyada kurullarla ilgili olarak en fazla tartışılan husus bu organların yapılanması olduğu için, kurulların görev ve yetkilerine de değinmekle birlikte, özellikle yapılanma üzerinde durdum. Tezinizin yazım süreciyle, Türkiye’deki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yeniden yapılandırılması sürecinin paralel gitmesi, çalışmanızı ve sizin bu konuya bakışınızı nasıl etkiledi? Bu iki süreç birbirine koşut gitti sizin de belirttiğiniz gibi. Hatta bir noktadan sonra iç içe geçti. Tez konusu olarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu belirlediğimde, konu, yalnızca dar bir hukuk çevresinde tartışılıyor, çoğu kez de benzer eleştirilerin yinelenmesiyle yetiniliyordu. Üstelik bildiğim kadarıyla, onca eleştiriye karşın, yargı bağımsızlığıyla ilgili çalışmalardaki kimi bölümler dışında, bu konuya özgülenmiş bir tez de mevcut değildi. Yine de bu aşamada tez konumu duyan kişilerden, “Bu konuda ne yazacaksın, çok irdelenmiş durumda” gibi tepkiler alıyordum. Çalışmamın ortalarına doğru, Adalet Bakanlığı ile HSYK arasındaki kriz patlak verdi. Bu arada tez konumu öğrenen, üstelik hukukçu olmayan kişilerden “Yaz da biz de okuyalım” gibi yorumlar almaya başladım. Tez çalışmasının sonuna yaklaşırken, Ö HSYK’nin yeniden yapılandırılması gündeme geldi. Bu arada “Hadi bitir artık şu tezi” seslenişini daha sık duymaya başladım. Sonuçta, tezi bitirdim; bu arada metni teslim etmeden on beş gün önce, 12 Eylül 2010 halkoylamasında HSYK’nin yeniden yapılandırılması oylandı; tez savunmamdan iki gün önce de yeni HSYK Yasası Resmi Gazete’de yayımlandı. Tez çalışmamın ve benim şanssızlığımız ya da şansımız da bu oldu herhalde. Türkiye’nin Gerçek İhtiyacı: Adalet Yüksek Kurulu başlıklı bölüme ilişkin görüşlerinizi biraz açar mısınız? Dünyada iki tür yargı kurulu olduğu görülüyor. Birincisi, ilk örneklerini Fransa ve İtalya’daki kurulların oluşturduğu, yargı mensuplarının özlük işlerini yürütmeden ayrı özerk kurullara bırakarak yargı bağımsızlığını sağlama amacını güden, yargıçlar ve savcılar yüksek kurulu türü yapılar. Bunlara “Güney Avrupa türü kurullar” da deniyor. İkinci tür kurullar ise ilk örneğini İsveç’te gördüğümüz, esas amacı yargının etken ve verimli biçimde işlemesini sağlamak olan, bu nedenle de mahkemelerin idari ve mali açıdan yönetimi gibi işlevler üstlenen, genellikle mahkemeler örgütü ya da idaresi olarak adlandırılan yapılar. Bunlar, “Kuzey Avrupa türü kurullar” olarak da anılıyor. Günümüzde bu iki tür yapı arasında bir yakınlaşma olduğu görülüyor. Güney Avrupa türü kurulların bulunduğu kimi ülkelerde mahkemeler örgütü/idaresi tarzında yapılar kuruluyor. İspanya’da olduğu gibi. Kuzey Avrupa türü yapıların bulunduğu ülkelerde de yargı mensuplarının özlük işleriyle ilgili bağımsız yapıların kurulması gündemde. İsveç’te olduğu gibi. Ben bu iki tür yapı arasındaki yakınlaşmanın giderek kaynaşmaya dönüşeceği kanısındayım. Adalet Yüksek Kurulu adı altında önerdiğim yapının da hem yargı mensuplarının özlük işleri hem de bütçe, insan kaynaklarının ve mali kaynakların yönetimi gibi yargının örgütlenme ve işleyişiyle ilgili alanlarda tam olarak yetkili bir kurum olması gerektiğini düşünüyorum. Bu kurulun hem yüksek yargıyla alt derece yargı yerlerinde görev yapan yargı mensuplarının kendi arasından seçtiği üyelerden hem de TBMM’nin gösterilen adaylar arasından seçeceği avukatlar ile öğretim üyelerinden oluşmasını öneriyorum. Yunus Nadi Ödülleri kapsamında Sosyal Bilimler dalında ödüle değer görülmüş olmanızın sizin için anlam ve önemi nedir? Bir ödülü anlamlı kılan birkaç husus olduğunu düşünüyorum. Birincisi, o ödülün kimin adına ve kimin tarafından verildiği. İkincisi, seçici kurulda kimlerin yer aldığı ve son olarak, daha önce o ödüle kimlerin değer bulunduğu. Tüm bu açılardan baktığımda, Yunus Nadi Ödülü’ne değer görülmüş olmanın anlamı çok büyük benim için. ? 201 ‘S 2012 dumd karik ? C Ö lince, Yu me hede Cumhur nin düze içeriyor Kari zi, sigara dan alm Ben yıllardır ölüme g duğunu bile” no benim iç dum kon gara öld da insan re, tarifs yor mu? yi oluştu Sava 2012 YUNUS NADİ SOSYAL BİLİMLER ÖDÜLÜ: İsmail Arda Odabaşı ‘Samanlıkta iğne aramak gibiydi’ 2012 yılı Yunus Nadi Ödülleri’nde Sosyal Bilimler dalında Osmanlı’da Sosyalizm, Türkçülük ve İttihatçılık başlıklı kitabıyla ödülü paylaşan İsmail Arda Odabaşı, çalışmasının hazırlık sürecini, içeriğini ve zorluklarını anlattı. ? Meltem YILMAZ smanlı’da Sosyalizm, Türkçülük ve İttihatçılık kitabınızın araştırma sürecinden başlayalım. Hazırlık süreciniz ne kadar sürdü, ne gibi kaynaklardan faydalandınız, ne gibi zorluklarla karşılaştınız? Daha eskiye uzanan bir geri planı olduğunu belirtmem gerekiyor tabii ama kitabın doğrudan hazırlığı ve yazımı 3 yıl kadar sürdü. Kaynak olarak, bilinen ilgili tüm literatür bir yana, Osmanlı devlet arşivlerinden, bazı okulların arşivlerinden, yıllıklardan ve özellikle de dönem süreli yayınlarından yararlandım. Rasim Haşmet Bey’in yazılı ürünleri de büyük oranda gün ışığına çıktı ve kullanıldı. Rasim Haşmet az tanınan ve hakkında kapsamlı hiçbir çalışma bulunmayan bir isimdi. Çok az bilinen bir konuyu çalışmanın kendine SAYFA 20 ? 10 MAYIS O has zorlukları vardır. Samanlıkta iğne aramak gibi bir şey... Kitabınızın genel hatlarından biraz söz eder misiniz? Kitap, 1908 Jön Türk Devrimi’nden sonra özellikle Rumeli ve Selanik’te beliren ve Rasim Haşmet Bey’in de içinde yer aldığı sol ve sosyalist ortamla başlıyor. Bunun ardından, Rasim Haşmet’in hayat hikâyesi ile düşünce dünyası geliyor. Hayat hikâyesi içinde sosyal, siyasal faaliyetleri işleniyor ve bu yapılırken de İttihat Terakki Cemiyeti, Cemiyet’e bağlı Türkçü hareket, Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu, Federasyon ile Cemiyet arasındaki ilişkiler gibi konular ele alınıyor. Genel bir değerlendirme ile de çalışma son buluyor. Konuyu neden Rasim Haşmet Bey’den hareketle ele aldınız? Türkiye’de çok da tanınmayan bir isim olması nedeniyle soruyorum, Rasim Haşmet Bey kimdir, anlatır mısınız? 2012 Doğru, çok tanınmayan bir isim. Rasim Haşmet Bey ilk Türk sosyalistlerindendir. İlk sosyalist şair, öğretmen ve gazetecimizdir. Aynı zamanda vatansever bir Türkçü ve İttihatçıdır. II. Meşrutiyet döneminin gelecek vaat eden gençlerinden olmasına karşın, 1918’deki vefatının ardından unutulan aydınlarımız arasına karışmıştır. Bu özellikleri nedeniyle II. Meşrutiyet dönemi düşünce ve siyaset dünyasının, erken Türk sosyalizmi ve milliyetçiliğinin incelenmesinde önemli ve uygun bir örnekti. Yani teknik açıdan bakacak olursak, mükemmel sayılabilecek bir çalışma başlığıydı. Akademik açıdan da öyle. Özgün bilimsel çalışma yapabilme fırsatı sağladı. Çalışmanızda Rasim Haşmet Bey eksen alınarak sosyalizm, Türkçülük ve İttihatçılık arasındaki ilişkiler irdeleniyor. Bu ilişkiyi hangi açılardan ele aldınız, nasıl bir yol izlediniz? Dediğiniz gibi eksen Rasim Haşmet Bey. Dolayısıyla çalışmanın hem konusu ve amacıydı ve hem de aracı olarak işlev gördü. Ben onun izini sürdüm. Onun aracılığıyla bir dönemi kavramaya çalıştım. Bugün bize birbirine çok uzakmış gibi görünen akımlar, örgütler, insanlar, fikirler devrim tarihimizin başlangıcında büyük oranda iç içeydiler. Erken Türk sosyalizmi ve milliyetçiliği veya bu akımların bazı kolları Türkiye koşullarında devrimcilik düzleminde el ele gittiler ve İttihat Terakki Cemiyeti de farklı devrimci kanatları içinde barındıran bir tür “üst örgüt” idi. Rasim Haşmet hem İttihat Terakki’de hem Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu’nda örgütlüydü. Ayrıca, merkezinde Ziya Gökalp’in bulunduğu Türkçü Yeni Hayat hareketinin de ilk temsilcilerindendi. O nedenle II. Meşrutiyet döneminin ideoloji ve siyaset yumaklarını çözümlemek bakımından değerli bir örnektir. Yunus Nadi Ödülleri kapsamında Sosyal Bilimler dalında ödüle değer görülmüş olmanızın sizin için anlam ve önemi nedir? Böyle köklü ve prestijli bir ödüle layık görülmek elbette bana mutluluk, yeni bilimsel çalışmalar için de şevk verdi. En az bunun kadar mutluluk veren bir diğer şey de Yunus Nadi ve Rasim Haşmet isimlerinin neredeyse yüz yıl sonra yeniden bir araya gelmeleri. Rasim Haşmet Bey 19171918’de Yunus Nadi Bey’in yönetiminde çıkan Tasviri Efkâr gazetesinde çalışıyordu. Yani yakın mesai arkadaşıydılar. Rasim Haşmet tam bu sıralarda hayata gözlerini yumdu. Bu insanlar, Türk devrim tarihindeki konumlarıyla da omuz omuza duruyorlardı. Ve şimdi bu ödül sayesinde yine yan yana geliyorlar. Bu, bende farklı ve keyif verici duygular uyandırıyor. Bu vesileyle ikisini de saygıyla anıyorum. ? 201 ‘F ha Daha da da Fotoğ rüven ? Le F tional G lar yaba toğrafla birçok ü Fotoğra SAD’ın zenlediğ tede öğr ğu nede verdim. da yarat toğrafla lenmeye Türk dir? Şüph yansıma lemleri k CUMHURİYET KİTAP SAYI 1160 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle